28 Eylül 2008 Pazar

Bir Nefes, Mis Nefes

Bugün Adakız'ın "baba günü"ydü. Birlikte ikizleri görmeye gittiler, Selim'le Yasemin'i, Ada'nın kuzenlerini. Çok iyi vakit geçirmişler. Orda fotoğraflar da çekmişler. Elime geçerse bu yazı renklenir.

Biz mi ne yaptık? Koskoca bir bayram temizliği yaptık ve misss gibi olduk. Arada nefes iyi geliyor. İş çıkıyor, mis çıkıyor.

Tracy, Dördüncü Bölüm de bitti, maratona devam...

26 Eylül 2008 Cuma

Çok Minik Kuş

Bu haftanın ikinci anneler ve bebekleri buluşmasındaydık bugün. Herkes ne kadar büyümüş yahu! Uzun aradan sonra Melisa'nın annesi Meltem'lerde buluştuk. Çocuklarımız oynarken, biz de yedik, içtik, önümüzdeki buluşmalara ekleyeceğimiz "oyun saati" uygulamalarını planladık. Nerdeyse tüm minikler ordaydı: Melisa, Elif Rüya, Uluç, Doğay, Mehmet, Alya ve Ada.


Bugün en büyüklerin büründüğü -Ada, grubun yine en küçüğüydü- nispeten sakin yapı beni şaşırtan şey oldu. Hande ve Sıla'ya sorduğumda, işlerin 1.5 yaş civarı biraz kolaylaştığını, Mehmet'le Uluç'un eskisi gibi hareketli olmadığını söylediler. Sıla ayrıca bu zamanlarda çocukların yine biraz anneci olabileceğinden, bazı ortamlarda çekingen tavırlar sergileyebileceklerinden bahsetti. Tabii ki oğluna refernasla!

Annelik bitmeyen bir deneyim. Ve ne büyük heyecan. Her gün diğerinden farklı. Bazen birbirini takibeden dönemler siyahla beyaz gibi ayrı. Ama hepsi birbirinden güzel.


Ada hem yaşıtlarının çokluğuna, hem de oyuncakların bolluğuna şaştı kaldı. O bisikletten, öbür arabaya atladı durdu -ne o dil kızım yine dışarda?. Adakız biraz oyuncak fakiridir, gaddar annesi çok oyuncak almaz ona; vardır tabii en gerekli, eğitici bir şeyleri. Ama oyunları hayal güçleriyle kurarlar çoğunlukla, müzikle desteklerler her oyunun ucunu bucağını.


Bugün kızım kendinden ayca büyük diğer arkadaşlarını seyretti ciddi ciddi. Sonra da katıldı oyunlara; oyuncaklar, kitaplar paylaştı arkadaşlarıyla. Meltem'e burdan teşekkür ediyoruz. Bir hafta sonraki buluşmayı dört gözle bekliyoruz.

25 Eylül 2008 Perşembe

Üç Minik Kuş

Şarj aleti kayıp, fotoğraf çekemiyorum. Çekenlerin fotoğrafları da elime geçmeyince, beklerken gecikiyor da gecikiyor yazacaklarım.

Ada anneler ve bebekleri buluşmalarına alışık. Ama Ayça'nın Oyun Grubu'ndaki ilk buluşmamızı ancak geçen Cumartesi gerçekleştirebildik. Bunca zaman nasıl beceremedik bilemiyorum, hep bir mazeretimiz oldu, çoğu sağlık.

Sonunda Duru, Ceylin ve Ada ilk gerçek buluşmalarını gerçekleştirdiler. İlk olarak Music Together tanıtım derslerinde biraraya gelmişlerdi. Sevgili Pınar bizi ağırladı ve saatin nasıl da çabuk geçtiğini fark etmediğimiz çok güzel bir gün geçirdik.

Ayça'nın öncülük ederek kurduğu Benimle Oynar mısın Anne? grubu, belli kurallara sahip. Ayça'nın ve diğer annelerin pedagoglardan duydukları öneriler ve deneyimleri sonucu konulmuş bu kurallar. Yakın aydaki beş çocuğun buluşması, aynı grubun uzun süre sürekliliğini devam ettirmesi, çocukların birlikte beslenme saati geçirmeleri, buluşmalarda bazı eğlenceli/eğitici/öğretici aktivitelerin yapılması, yeme-içme konularına (anneler ve kilolar için!) girilmemesi ilk aklıma gelenler.

İlk buluşmamız daha çok diğer anne-bebek buluşmalarımızın içeriğinde geçti. Çocuklar özgürce oynadılar, anneler biraz kaçamak atıştırmalar yapıp sohbet ettiler. Minik ev sahibi Durukuş'un misafirperverliğini unutmayacağız. Ada'yı kapıda ismiyle karşıladı. Ceylin'e -ve fırsat verirse Ada'ya!- kendi üzümlerinden ikram etti. Ceylin bıcır bıcır etrafta dolaşıyor, o oyuncaktan öbürüne heyecanla koşuyor; Duru da sevgi gösterileri yapıp, şarkılar söyleyip danslar ediyordu. En küçük -ve hala bağımsızca yürümeye başlamamış olan Adakız ise- çoğunlukla ablalarını izledi bu buluşmada. Yaz süresince çok fazla bebekle karşılaşmadığı için sosyal alana ağırdan ve temkinli geçmeyi tercih ettiğini söyleyebilirim. Yine de uyumluydu ve ablalarından çok şey öğrendi!

Tanıştık.

Bundan sonraki buluşmalarımızda bilinçli ve hazırlıklı aktivitelere geçmek için hazır olduğumuzu düşünüyorum. Ayça ve Aybala'nın grubun yazışmalarında yinelediği gibi "daha az oyuncak, daha fazla oyun" düşüncesini de kuvvetle destekliyorum.

Kızlar, bayram dönüşü bende miyiz?



24 Eylül 2008 Çarşamba

Trafikk

Tercümeme dönmem, bloguma iki güzel satır attırmam; ya da Türkmen yardımcımızla Ada'nın balkondaki Music Together şarkılarına eşlik etmem gerek -gerçekten de Bongo serisinin diggy-diggy'sini söylüyorlar şu anda! Ama Oyun Grubu ve Montessori Grubu'nun -yandaki Banner'lara tıklayabilirsiniz- ışık hızına ulaşan mail trafiğinden kendimi alamıyorum. Konular önemli, bilgiler değerli.

23 Eylül 2008 Salı

Yaşlı Ağaçlar ve Gökyüzü

Geçen yıl bu vakitleri özlüyorum. İki aylık bebeğimle Ankara'dan evimize döndüğümüz günleri. Birbirimize alışmamızı, şaşkınlıklara yer vermeden, her anın farkında olarak, sonrasını bilerek, bunun için heyecanlanarak, keyiflenerek geçirdiğimiz günleri. O günlerdeki minik, narin, tatlı bir mucize olan küçücük hanımefendiyi düşünüyorum.

Adakızım her yeniliğe kolayca uyum sağlayan, sıcacık bir candı evimizde, kucağımızda. Biz de o aşkı doya doya yaşayan iki
mutlu insan.

Daha hastanede gece-gündüz farkını bilerek başlamıştı hayata sanki. Tabii ilk günlerde sık sık emzirdim ama daha ikinci ayında tüm gece uyumaya başladı, sadece bir kez uyanarak. Saat 04'te.

Geçen gece yine aynı saatte uyandım kendi kendime. Yine mutfak penceremizin önüne gidip, dışarıdaki serin havada hafifçe salınan yaşlı ağaçları ve gökyüzünü seyre daldım. Sonra h
er gece beni orda görüp bana şaşıp şaşmadığını -o evde her sabah 4'de bir şeyler oluyor diye düşünebilirdi pekala- düşündüğüm güvenlik görevlisinin kulübesine gitti gözüm. Bu sene de aynı kişi mi görevli acaba? Eğer öyleyse o evde bir şeylerin aynı olmadığını görebilirdi kolayca.

Ada eskiden olduğu gibi tam da o saatte uyanmadı. Tam bir yıldır yaptığı gibi kesintisiz uykusuna devam etti. Özledim.

Geçen sene de özlerdim.

Geceleri zor geçerdi. 4'te kalkacağını bildiğim için heyecanla 3.30'da uyanır, sabırsızlıkla ondan gelecek ilk sesi beklerdim. Kızımı alayım kucağıma, çekeyim mis kokusunu içime, sıkı sıkı sarılayım diye. Sonra gözüm dolardı, yüzüme kocaman bir gülümseme konardı onu emzirirken. Miniği seyrederdim. O an hiç bitmesin isterdim.

Ameliyatla sonuçlanacak kalp ve solunum rahatsızlığım nedeniyle gani gani akan sütüm erkenden azalıverdi. Beni hiç hazırlamadan. Yine de dokuz ay emzirdim Ada'yı, son aylarda sadece tek bir damlanın peşine düşerek; o anı geçmişe teslim etmemek için erken erken. Şimdi kitapta okuyorum, bebeğinin büyüdüğünü zor kabul etmekle ilişkilendiriliyor bu tip hareketler.


Bebeğim büyüyor. Kabul etmek zor. Geçen senenin o narin hanımefendisi, eli ağır hırçın bir kıza dönüşüyor gün be gün! Hayatı keşfetmenin, çevresiyle ilişki kurmanın telaşında, her ana koca bir imza atma yarışında minik Ada.


Bazen yine onu -o savunmasız halinde olduğu gibi- sıkı sıkı içime almak istiyorum. Kucağıma yatırıp onunla bir olmak. Oysa ki artık Ada'nın içi kıpır kıpır. Yeni heyecanlar var kapımızda... Bekliyorum.

22 Eylül 2008 Pazartesi

Aklım Anneliğin İlk Günlerinde

Bu aralar aklım bir yıl öncesinde. İki aylık bir minik kuş, iki aylık mutlu bir anne. Aklım geçen yılın hayal ötesi duygularında, en güzel soğuk geceleri seyreden sıcacık evimizde, her günün getirdiği yeni renklerde.















Duygular yoğun, uzun yazmak gerek.



18 Eylül 2008 Perşembe

Küçük Ada Büyük Ada

17 Eylül 2008 Çarşamba

Fırtınada Uyku

Bebeğim, korkunç bir yağmur yağıyor dışarda. Odana gidip geliyorum durmadan, korkudan koca gözlerini açıverip uyanacağından korkarak.

Mışıl mışıl uyuyorsun. Oysa ki senin uykun hafiftir.

Dün hastanede de böyleydin. Kitaplar yazar, bebekler bir yaşından sonra doktorun farkına varırmış.
Geç kalan bir yaş aşıların için tedirginlikle götürdüm seni dün hastaneye. Ama yine her zamanki sahne tekrarlandı: Koluna benim bakışımı bile kaçırtacak o ince iğne giriverirken, gözünü bile kırpmadın, aynı tatlılıkla doktorunun yüzüne bakmaya devam ettin. Sonra da giderken gülümsedin, elini salladın. Doktorumuzu da beni de çok şaşırtıyorsun bebeğim.

Yağmur huzur getirir sanıyordum. Vahşice geldi. Böylesi fırtınaları severim. Etrafa zarar değil, fayda getirsin yeter. Hem barajlarımız dolacak diye de bayram etmemiz gerek. Ama öyle böyle değil bu seferki bebeğim. İstanbul'da çok ailenin şu an ne kadar çaresiz durumda olduğunu tahmin etmek zor değil.

Of, çılgınca bir fırtına bu ve sen hala mışıl mışıl uyuyorsun can kızım...

16 Eylül 2008 Salı

Yeni Mevsim, Yeni Hayat

Sıccaaak bir gün. Yapış yapış...

Yine de, biliyorum kızdıracağım ama, kışın gelmesini istemiyorum. Tamam o kadar sıcak ki nefes alamıyorum, tamam ne giysem ter içinde kalıyorum, tamam kalbim de pek memnun değil bu işten; ama henüz yazı yaşayamadık ki biz. Şöyle tuzlu suyuyla, güneş kremi kokusuyla, çıtır çıtır kumuyla... Olmadı. Olamazdı zaten. Okudukça blogları imrendim, o bebeklerle o annelerle sahillere indim, yazı kokladım. Ben de yüzmek istedim mintoşumla şapur şupur. Kumdan kaleler yapmak istedim ya da. Ama n'apalım, mümkün olmadı.


Olsun. İstekler dursun bir kenarda. Şimdi ileri bakma vakti.

Hava 30 küsur derece de olsa, yüzümüzü döndük yeni mevsime. Yeni başlangıçlar mevsimine. Kimin blogunda okudum, benim için yeni yıl Eylül'dür diye. Bu sene Ekim'e ertelenmiş olsa da, benim için de öyledir. Ekim'in 14'ü ise ameliyat sonrası verilen 3 aylık iyileşme süremin sonu.

Yeni hayatımın başlangıcı bir anlamda.


Çoğunlukla benim olayların etkileri sonucu, şimdiye kadar yuvarlanıp gittik bir bakıma. Yine de, bu kadar uzun sürer miymiş, bir "ayar bulmak" şaşıyorum. Ama işte ailecek kıvrıla kıvrıla düzene giriyoruz, çukurlara gire çıka düz yollara kavuşuyoruz. O arada da canımız miniğimizi büyütüyoruz. Tüm hızıyla değişiveren büyüme çizgisini, algı gelişimini, yeni becerilerini izliyoruz. Hayretle.

Sıcak bir gün, yazı yaşayamadım, kışı özlemiyorum, ama sonbaharı bekliyorum. Kızımla çıtır çıtır yapraklara basacağımız günleri. Ciğerlerime serin havayı çekeceğim yürüyüşleri. Adakız'ımla beraber kucaklayacağımız yeni hayatımızı. Hadi rüzgar, es bu tarafa, serinliğinle beraber güzelliklerini getir bize.

15 Eylül 2008 Pazartesi

Maaile Büyükada

Geldi, iki haftaya yakın kaldı, kızını toparladı ve biraz önce gitti. Giderken "gözüm arkada kalmayacak" dedi.


Ankara takımı tam olmalıydı, haftasonu da hastanedeki melekler kalkıp İstanbul'a geldiler. Moral vermeye. Bana huzur, Ada'ya bayram yaşattılar. Teşekkür ettim hepsine can-ı gönülden. Onlar da teşekkür ettiler Ada gibi bir kız doğurduğum ve onunla böyle güzel bir haftasonu geçirebildikleri için.

İnsanın bazen desteğe ihtiyacı oluyor. Bazen aile, bazen arkadaşlar imdada yetişiyor. Büyümeye gebe sorunlar daha gözükmeden siliniyor, unutulup gidiyor.

Annemin gözü gerçekten arkada kalmayacak gibi görünüyor. Bizim için, çekirdek ailemiz için yeni bir dönem başlıyor. Öyle hissediyorum...

*
Haftasonu Büyükada'daydık. Yazın son günleri. Ada havası minik Ada'ya çok iyi geldi. Denize girdi, toprakta yuvarlandı. Kalabalıkla şenlendi. Hastalıktan bocalamış uyku düzeni rayına girmeye başladı. Bense ne dinlendim, ne yoğunlaşıp çeviriye kafamı verdim. Ama bolca piyano çaldım, kuş sesleri eşliğinde, geceyarılarına kadar. Ne iyi geldi...

Ufaktan br fotoğraf krizi yaşıyoruz. Krizden çıkar çıkmaz buraları renklendirmek üzere tekrar uğrayacağım.