Oramdan buramdan kordonlar sarkıyor yine, pantolonuma iliştirilmiş eski walkman kılıklı 'cihaz'la çok coolum, çok. Arada 'bip'liyorum. Bu bipler, elektrodların tene temasta sorun yaşadıklarında verdikleri sinyalmiş. Cumaya kadar böyleyim. Olsun. Kablolarımı, kordonlarımı seviyorum. Şimdilik yani. Daha doğrusu, pozitivite seansındayım 24 saat -onlar da beni sevsin diye tabii, danışıklı dövüş. Mecbur, n'apacaksın?
Ne mi yapacağım? Salı bugün. Tatil!
Salı babaanne günü. Ada için tam gün aktivite demek. Artık bugün at mı olur, lunapark mı; evde yastık-çadır mı, elişi partisi mi; dışarda tren gezisi mi, çarşı-pazar mı bilmem.
Benim için ise bugün, sessizlik demek.
Salıları sessizlik alıyor, sessizliğin bıraktığı huzur da bana kalıyor. Oh!
Amaa... Akşama doğru huzuru kemirmeye başlıyorum beklenmedik. Fazla geliyor bir noktada. Sessizliğiyle beni sarmalayan o pembe huzurdan sıyrılıp, hayatımın fosforlu neşesini kucaklamak istiyorum karşılığında. Gürültüye aş eriyorum kıvıl kıvıl.
Gün uzuyor. Miniğimi özlüyorum.
*
Ama şimdi, sessizlik, evet evet. Kahve eşliğinde -ve de wgbh tabii. Sessizlik dediysek, renksizlik demedik öyle ya? Müzik ve kahve, kitapsız öksüz. Sevgili Arsız Ölüm'ü okuyorum, son birkaç sayfa. Salı'ları kitap kulübü günüm. Bundan sonra Kürk Mantolu Madonna...
Cahil hissediyorum kendimi feci halde. Edebiyatla ne zaman, nasıl yolları ayırdığımın cevabını arıyorum. Tonla mesleki, sayısız sanat, tek tük bilim, üç-beş kişisel gelişim, onlarca da anne-bebek kitabı raflarımda. Edebiyat? Eski günlerimde. Ayda yılda okuduğum üç-beş taneleri saymazsam tabii. Rezalet! Resmen. Bilkent günlerimi hatırlıyorum, kütüphaneyi sömürdüğüm, bir yazara tutulup, tüm kitaplarını gece-gece bitirmeden, yenisini keşfetmediğim günleri. Bilkent'te geçirdiğim onca yılın en büyük karı, o kütüphane idi. Neyse.
Eksiklikler insanda ağırlık yaratıyor.
Şimdi işte, çok ağır kitaplarım var beni bekleyen, sıra sıra...
*
İnsanın kendine dönmesi güzel. Kuzucuğum okula başladığında fark ettim ben de, 'o'ndan başka/bağımsız bir 'ben' olduğunu. Canım kızım, artık sen de kendi başına bir bireysin. Arkadaşlarınla, oyunlarınla, seçimlerinle, zevklerinle. Ben olmayan bir sen. Öyle heyecan veriyor ki seni izlemek. Her yeni gün, bende daha fazla merak uyandırıyor. Şimdi sırada ne var diye bekliyorum.
Ne mutlu bana ki, duygularını ifade edebiliyorsun. Ne şanslıyım ki, sevgini gösterebiliyorsun. Görüyorum ki, adalet ve özveri gibi senin için bulanık olabilecek bazı kavramların pekala da farkındasın. Her gün yeni bir sen yaşıyorum bebeğim. Adakızım, cankuşum. Büyüyorsun, farkında mısın? Farkındasın, farkındasııın...