13 Nisan 2011 Çarşamba
Yatağının Adı
27 Aralık 2010 Pazartesi
İyiyiz Hoşuz
25 Temmuz 2010 Pazar
İyi Ki Doğdun Adakızım
7 Temmuz 2010 Çarşamba
Hayat, Adakızım, Olan Biten
24 Mayıs 2010 Pazartesi
28 Aralık 2009 Pazartesi
Kutlamalar Zamanı
16 Aralık 2009 Çarşamba
İyiyiz İyiyiz...
Evet kayıptım yine. Evet yazamadım günlerce.
Izdırap!
Bu 'günlük' böyle bir şey. İster dünya aleme açık bir blog olsun, ister özenle gizlenmiş kilitli fiyakalı bir defter, yazmadın mı böyle hissediyorsun işte, elde değil.
*
Ama diyeceğim de o değil.
Diyeceğim şu: Kocaman bir teşekkür, posta kutuma düşen sürpriz emailler için. Ne kadar iyi yürekli, kalpten insan varmış bizi okuyan, merak eden.
Merak etmeyin, biz iyiyiz, hiç bir sorun yok.
Yazamamamın sebebi koşuşturmaca diyelim, yeni dönem başlıyor ya. Bir de tabiii... yanımdaki 2.5 yaşlık minik bir 'karakter' desem?
Anladınız, anladınız siz onu!
*
Bu arada güzel şeyler de yaptık. Tembellik etmeyip yazacağım yakında, söz!
15 Aralık 2009 Salı
Bize Dair Eski Bir Hikaye...
Bu sayıyı dışarda bulamayınca,
Sonra da beklediğimiz postacı kapımızı uzun süre çalmayınca,
Neredeyse 'böyle bir yazı yazmış mıydım gerçekten?' diye düşünmeye başlayacakkeeen...
Sağolsun Nurdan, bugün Çocuğum ve Ben Dergisi Kasım sayısı elimize geçti.
İşte buyrun: Bize dair eski bir hikaye...
* Artık bir scanner'ım var, becerdim taradım. Lakin resmi bilgisayarımda görüp, buraya aktaramadım. "Geçersiz resim" dedi bilgisayarım. Yine eski yöntem fotoyu yükledim. Öğreneceğim, öğreneceğim. Bir gün...
4 Ekim 2009 Pazar
Gezdik...
Aslında her an aktivitedeyiz. Ama o kadar lokal ve o kadar sürprizsiziz ki. Tamam, günlük aktivitelerimiz var, mesela park ve ev aktiviteleri -ki ev aktivitelerimiz çok çeşitlidir laf aramızda. Haftalık aktivitelerimiz arkadaş-akraba buluşmaları ve müzik dersleri. Aylık aktivitelerimiz (3 ayda birlik mi desem?), evet evet bildiniz, Ankara... Arada bir kez at binmişliğimiz, bir-iki çocuk festivalimiz, bayram görüp bayrak sallamışlığımız, hatta iki-üç kez AVM görmüşlüğümüz bile var!
Ama işte çıkalım, dağları aşalım, gezelim-tozalım; denizleri aşalım, yüzelim-bitap düşelim, pek yapamıyoruz işte. İki mazeret belli zaten: Baba ortada yok -çalışıyor; annenin de canı yok -yoruluyor! Ada ise günün ortasında -ille de- bir güzel uyuyor. Plan yapmak zaten baştan zor oluyor.
*
Bu haftasonu farklıydı. Cuma çekimden sonra, hadi dedim gidiyoruz, marş marş Bostancı Lunapark'a. Evet evet oraya, Prater'e gidecek halimiz yok ya! Ah ah Yapıncak, yanlış seçim ama sen nerden bileceksin? Tabii ki her gördüğün uçan salıncaklıya lunapark diyeceksin. Klasik. Hayallerde coşacak, gerçeklerde boynunu bükeceksin...
Öncelikle dönmedolap yoktu. Sonra hiç çocuk yoktu. Serseri çoktu. O kulağımda çınlayan lunapark müzikleri yoktu. Aşık okul kaçkınları vardı. En çok korku tüneline giriyorlardı... Tipik hayaller ve gerçekler hikayesi. Ve kulağımda çınlayan 'ben bunu nasıl bilmiyordum?!' sesi.
*
Ada sevdi. 'Oyuncak arabalar'a bindi. "Baba gibi direksiyon çevirdi" (Neden 'anne gibi' değil??) Trene bindi, çuf çuf şarkısını söyledi; az buçuk uçtu bile hatta... Bu birinci aktivitemizdi.
*
İkincisi ise bundan bile 'iddialı'ydı: Toplu taşımalarla gidip-gelerek, Sultanahmet Meydanı, Topkapı Sarayı, Yerebatan Sarnıcı! Kısa öz geçeyim, dolmuş, vapur, tramvayla gidiş, tramvay, vapur ve taksiyle dönüş yaptık. Gidiş güzel, dönüş... Evet bitap düştük, sadece Sultanahmet Camii'ni gördük, öbürlerine ne enerji, ne zaman, ne cesaret kaldı.
(Çünkü şekerin nasıl bir şey olduğunu da hala bilmiyor!)
En coşkulu anı yine yemek anıydı, Hamdi'de dökmeden saçmadan, tek leke yapmadan, afiyetle -ama ne afiyet, yemeklerini yedi. Orada kendine bu halinden dolayı pek iltifat yapıp, 'aman ne güzel yiyorsun sen, istediğin bir şey var mı bakalım senin?' diye soran garson abisine, birden çok normal bir edayla, 'biraz karabibel alabiliğ miyim lüffen?' diyerek hepimizin ağzını açık bıraktı!
Neyse yine de gururluyum. Gittik mi gittik. Fotoğraf bile çektik. Kaydettik mi peki? Kaydettik işte miniğim. Bu da senin ilk 'ciddi' turistik İstanbul gezindi. Götürmediler beni deme bak.
23 Eylül 2009 Çarşamba
Özet
Gittik, canımız miniğimizi gördük.
Donduk.
Sonra da döndük.
Bu resmi komiklik olsun diye koymuştum. Anlaşılan bir tek ceyd ile Burçak fark etti. Becersem ters R'lerle süslü bir "Bayram Hatırası" yazacaktım ama... olmadı işte. Süslü püslü giyinmiş bir bayram ailesi, 'gülün!' komutuna feci şekilde uyan ve mükemmel yapmacıklığı abartı gülüşüyle yakalamış bir küçük hanım, Şaban bakışlı bir koca ve tüm bunlarla gurur duyan (!) ve sonrasında aynı gururla bu sahneyi bloguna taşıyan -taşıyabilen!- bir anne! Buyrun eğlenin...
9 Eylül 2009 Çarşamba
Ada Abla Oldu !
09.09.09
Sağlıkla büyü, annen babanla, huzurla, mutlulukla...
* Enis canım kuzenimin uzun zamandır beklediğimiz miniği. Umarım Ada'yla Enis, Meltem'le ben kadar 'kardeş' olurlar.
12 Temmuz 2009 Pazar
Adakuşu
Martılar bebek çığlıkları gibi avaz avaz tepemizde, ürkütücü (Bizim evin diğer sahipleri onlar, koca bir martı ailesi çatımızda yaşıyor, çocuk büyütüyor!). Köpekler yattığımız odanın altında kükrüyor her kirpiye, kaplumbağaya ve tabii diğer 'düşman' köpeklere, hesapta bizi koruyorlar. Farelerse pıtır pıtır dolaşıyorlar etrafta, genelde sesleri var, görüntüleri yok. Çok şükür. Neyse, seslere pek duyarlı Adakızım'a vız geliyor, kapı pencere açık... uyuyor.
Sonra tabii su kuşu oluyor, dağ tepe babasının sırtında kayalar üzerinden sekerek denize iniyorlar, benim de kalbim sekiyor tabii bu arada. O kadar dik ve uzun ki indikleri patika, çözüm olarak kask takması geliyor aklıma, denize gitmesin diyecek değilim ya!
Adakızım doğayı yaşıyor, ben de onun her heyecanını. Özet olarak, miniğim:
:)
tombul kuş...
26 Haziran 2009 Cuma
Merdiven
Ve biz 23.ayında, tam da bugun, onu ilk kez yatıya bırakıyoruz. Onu bırakıp gidiyoruz yani! Halasında kalacak, çok emin ellerde. İkizlerle. O kadar hayran ki Yasemin'le Selim'e, eminim çok güzel geçirecek şu bir-iki günü.
...ama...
Tuhaf bir burukluk var içimde işte, sanki kötü veya çoook yanlış bir şey yapıyormuşum gibi bir his. Biliyorum, biliyorum, mantıksız! Ben de mantıksız olduğunu çok iyi biliyorum. Çok komik, içim ona sarılıp böhür böhür ağlama hevesinde. Bu insan beyni bir tuhaf...
Oysaki o, biliyorum müthiş güzel zaman geçirecek, sadece iki kuzenin peşinden koşmaktan biraz yorulabilir o kadar!
Amaaan işte böyle...
Hala uyuyor miniğim, hep böyle bir yere gidilecek günlerde en uzun öğle uykularını çeker. Oh iyi de eder. Uyu kuşum, mışıl mışıl uyu.
Canım kızım. Çok güzel geçir şu iki günü tamam mı? 'Anne-anne' diye tutturur musun acaba? Tutturma miniğim, tadını çıkar işte. Ama o son günlerde keşfettiğin favori sahnelerini yaşatma halanlara. Biliyorum yaşatmazsın, nazın zaten hep annene.
25 Haziran 2009 Perşembe
Adada Ada
Sonraaa... Dutlarda, haydutlarda (ki haydutlar, bizim gündüzleri miskin, geceleri canavar kesilen, her biri birbirinden farklı karakterli dört köpeğimiz olurlar); denizlerde, taşlardaydık.
Sonraaa... Dut sonrası ishallerde, ishal sonrası ateşlerde, ateş sonrası uykusuz gecelerdeydik.
Sonraaa... Babaannelerle, ikizlerle, dedeyle, anneanneyleydik.
Sonraaa... İki yaşa bir ay kala krizlerde, 'anne-anne yapış'larda; ama yanısıra şen-şakrak, bol sözcük sohbetlerdeydik.
Sonraaa... Sosyal böcektik. E anne piyano başında 'melodik yoğunluk'ta olunca, üç konserde 200'ün üzerinde izleyiciyi kim ağırladı dersiniz?!
*
Kısacası keyifteydik; aktif, dinamik, heyecanlıydık. Kıpır kıpırdık; bazense mokur mokur. Arada ukalalık yapıp doğanın gürültüsüne kızdık (yuh! biliyorum ama öyle işte, uyuyamadım kaç gün). Arada sıcaktan bunalıp, Ada'nın iki kat daha bunalttığı enerjisine şaştık.
Adadaki yaz konserlerimizi bitirdik, dolaptaki yemeklerimizi de. Şimdi biraz gel-git var önümüzde, kah -dersler sağolsun- ada-şehir arası; kah şahirlerarası; belki de gerçek tatil birkaç yoğunluk arası...
28 Mayıs 2009 Perşembe
Büyükada Salon Resitalleri
Çellist arkadaşım Jülide Canca Eke ile mekana uygun, klasik müzik tarihinin en güzel melodilerinden oluşan bir program seçmiştik. Pazar sabahı bizi korkutan serin havanın sonrasında; kuş sesleri eşliğinde, tenimizi hafif hafif okşayan ılık rüzgarla birlikte çaldık. Çok da keyif aldık.
Gelen, gelebilen herkese teşekkürler! Arzu ettiğimiz tüm dostlarımızı davet edemedik. Ama mekan ancak 60-70 kişi alabildiği için, ilk konserimizde önceliği Büyükada'lı büyüklerimize verelim dedik.
Güzel haber, konserlerimiz devam edecek. Sırada bir solo resital, iki de şan resitali var. İlerde de bir dört el konserimiz olacak.
**
Sevmeye başlıyorum adayı. En çok da Ada sevdiği için. Sonra güzel piyanoma kavuştuğum ve geceyarılarına kadar -hatta neredeyse sabaha kadar- kaygısızca çalışabildiğim için. Biraz doğa kokladığım, biraz toprak koktuğum, hatta denizini sevme ihtimalim olduğu için...
Alışacağım, alışıyorum.
23 Şubat 2009 Pazartesi
12 Şubat 2009 Perşembe
11 Şubat 1919
Tarih. Çok yakın.
"Haydi bakalım, 200'e" dedi mumları üflerken!
Duydum.
Şaka yapmıyor. Adım kadar eminim, inanarak söylüyor.
Bu kadın hepimizi yollayacak, bu yaşama sevinci ile 200 yaşına kadar yaşayacak! Benden söylemesi... Bir de gülücük işareti, buyrun :)
Bahsi geçen hanımefendi anneannem, Ada'nın büyük anneannesi, 90'lık genç kız...
Esprili, şık, bakımlı, enerjik, kıpır kıpır, alımlı. Nasıl oluyor bilmiyorum ama onun tarafında yıllar tersine gidiyor.
Şöyle diyeyim. Hatta açık ve net söyleyeyim: Ben kendimi onun anneannesi gibi hissediyorum!!
Kapı çalar, merdivenleri hoplaya zıplaya inip koştur koştur o açar. Sabahtan akşama kadar, o elbiseye ponpon, bu eteğe fırfır ekler; diker biçer. Bir günde aynanın karşısında 3-4 kılık değiştirir, sonra gelip mankenlik yapar, bize şenlik çıkar -haha bazen de bizim sabırlar taşar!
Televizyonda ekonomi haberi en ilgisini çeken haberlerdir. Ama bor madeni, çocuk eğitimi, kobiler hakkında filan kendine göre ilgi çekici haber duyduğunda, zırr bizi arar, hemen televizyonu açın, memleketimiz için iyi bir şeyler anlatıyorlar! Gezme lafı geçse, kapıda biter; misafiri geliyorsa pır pır telaştadır.
...İyi de kendisi 90 yaşındadır. Anlatabiliyor muyum?
Doğumgününüz kutlu olsun anneannem, nice 90 yaşlara!
35 seveni ile birlikte kutladık dün bu güzel yaşı...
7 Ocak 2009 Çarşamba
Müzik ve Coşku
Müzikten başlayayım önce: Mahvettin burda bizi mesela! Önce "otuğ, otuğ" diyerek büyük-küçük dinlemeden herkesi hizaya sokuyorsun. Minik parmağın, kararlı tavrınla, herkesi işaret ettiğin yerlere oturtuyorsun.
Sonra başlıyorsun benim yanıma gelip, eller havada, "ııh-ııh, nana naaa, adıı adaa". Anlamı belli: Hadi, hadi, şarkı söyleyelim, Adı Ada'yı söyleyelim (Music Together repertuarından nam-ı diğer Li'l'Liza Jane). Öyle ısrarcısın ki, bizi oturttuktan sonra, hadi eller havaya yapıyorsun, sonra yetmiyor ağzında gevelediğin anlaşılır melodi ile hadi alkış diyor, rap rap dört dönmeye başlıyorsun ortada. Şarkıya başladık, başladık. Yoksa başımıza gelecek var zaten: Kriz!
Her sefer istek parçan farklı oluyor, hatta bazen bir şarkıyı dört-beş kere üstüste söylemek istiyorsun; tıpkı bugünkü çuf çuf çuf çuf çuf çuuuf, train is coming cho chooo gibi. Doğru yerlerde doğru hareketler yaparak, doğru ritm tutarak, doğru mimikler yakalayarak şaşırtıyorsun bizi.
Bu büyük aile etkinliğimiz bazen CD eşlikli, çoğu zaman muhteşem (!) seslerimizin eşliğinde oluyor. Ama en güzel senin sesin bebeğim, 17 aylıksın ve şarkı söylüyorsun! Şarkısı, notası, ritmi önemli değil (bu da ayrıca yaptıklarına şaşmıyorum demek değil) ama coşuyorsun be kızım. Coşturuyorsun.
Bize mutluluk veriyorsun. Hayatımızdaki en güzel müziksin küçük kızım. Hadi bakalım, şimdi hangi şarkı?
29 Aralık 2008 Pazartesi
Mutlu Evler, Işıldayan Ağaçlar
...diye düşünüyorum birkaç gündür. Buz gibi sokaklarda yürürken, ışıldayan evlere bakmak hoşuma gidiyor, baktıkça içim ısınıyor gibi geliyor.
O ağaçların kimler tarafından, ne çeşit küçük törenlerle süslendiklerini hayal etmeye çalışıyorum. Süslerin nasıl seçildiğini; renklere ya da çam ağacının diyelim evin hangi köşesine konmasına nasıl karar verildiğini tahmin etmeye çalışıyorum. Daha da ileri gidip gerçekten o evlerin, o evlerde yaşayanların hikayelerini merak ediyorum. İşin içinden çıkamayınca, onların hikayelerini kendim yazıyorum.
Kendi kendime bir çeşit oyun oynuyorum...
Resimler 3-5 gün önce Ceyda'nın pırpır kalple aile minikleri için düzenlediği yılbaşı partisinden. İkizler rahatsızlanınca, Ada'nın at koşturduğu partiden. Sevgiyle süslenmiş ağacın renklendirdiği, özenle hazırlanmış leziz ziyafetin tatlandırdığı günden.
Adakızım'ı çok mutlu ettin Ceyda. Her şey için tekrar teşekkürler.