arkadaşlarımızla etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
arkadaşlarımızla etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Nisan 2011 Çarşamba

Yatağının Adı


Altı aydır "ben erkeğim" diyen, kızlarla ilgili her şeyi reddeden kızımdan duyduklarıma inanamıyorum. Aramızda geçen bir sohbeti aynen aktarıyorum:

Ben:
Ada'cım sana yeni bir yatak alma vakti geldi. Ne renk olsun yatağın? Tercih ettiğin bir renk var mı?
Ada: Annecim pembe olsun.
Ben: ??? (Pembe en nefret ettiği renk-ti)
Ada: Yok yok beyaz olsun. Yanında da böyle güzel dantelleri olsun.
Ben: ??? (Dantel?!)
Ada: Anne?
Ben: Efendim kızım?
Ada: (Kocaman bir gülümsemeyle) Adı da Burçak olsun mu?

Burçak...

O gün ne pembe giyinmiştin, ne de dantelli bir şeyler; ne bebek oynadınız kızımla, ne evcilik. Ama işte o içini eriten şey, belki de senin sıcaklığın, senin inceliğin, senin duyarlılığın, senin şefkatindi.

Birkaç gün sonrasında da hafif kikirdeyerek, hafif utangaç ne dedi biliyor musun?

- Anne, Maviş'i görmeye gidelim mi? (Doğrusu o an, maviş dediğinde, senin maviş kuşun aklıma gelmemişti) Antalya'ya yani? Burçak'a?

Uzaktasın canım arkadaşım, ama sıcaklığın yanımızda. Biz nasıl ki bu kadar az görüşerek hala "en iyi arkadaş" kaldıysak, kızım da seni neredeyse hiç görmeden bir teyze kazandı. Gerçek bir teyze yani, annesinin kardeşi olandan.

Ne desem bilmiyorum. O gün bugündür seni konuşuyoruz.
(Her defasında içimden ne dilek tutuyorum, tahmin edebilirsin)

İyi ki geldin. Yine gel...

23 Kasım 2008 Pazar

Evrenin Sırrı

Haftasonu müzikal buluşmamızdalardı ailecek. Bu gece sadece kendisi geldi. Anlattı. Biliyorduk aslında. İlkokul arkadaşımız değil mi? Son 15 yılın emeğini taşıyor sırtında. Bir emek ki, bir evren ağırlığında! Tek bir kamburu yok ama, dimdik karşımızda.

Bana göre beynimin az çalışan yarısına ait uzak ve görkemli konuların hakimi Erk. Fizik ve koluna taktığı felsefe. Ünlemsiz yazıyorum, ünlem yanında 'espri' gibi kalır çünkü: Erk, evrenin sırlarının peşinde.

Hayallerinin peşinden giden, beynini kullanmayı bilen, kabul edileni dürtmekten korkmayan, araştıran, eleştiren, cesaretle inandığını savunan, ilkeli bir bilim insanı Erk Durgun.

Erk bu gece beni düşündürdü...

**
Adakızım senin blogun bu, dolayısıyla sana geleceğim:
Aklını bağımsızca kullanmayı bil küçük kızım, öğren, sorgula, hayaller kur, inan, üret. Beynini özgür bırak. Korkma.

...Tamam mı minik bebeğim?

16 Haziran 2008 Pazartesi

Büyükada'da Bir Konser daha

O kadar mutlu oluyorum ki anlatamam.

Adadaydık. İkincisini gerçekleştirdiğimiz salon konserimizi yapmak üzere. Heyecanlıydım, ilki çok güzel geçmişti. Eski arkadaşlarımla buluşmuş, yeni akrabalarla tanışmış, adalı dostlar edinmiş, minik bebeklerle şenlenmiştik. Kuş cıvıltıları arasında ilk ada konserimizi vermiştik. Kontrtenor dostum Rudi ile.


Tekrar ettik. Hem geçen seferki Flugtag fecaatinden dolayı iskeleye erişemeyip gelemeyen dostlarımızın ricası üzerine; hem de yine çalmak, yine paylaşmak, Babalar Günü'nde babalara müzikli bir gün hediye etmek için. Ne güzel oldu. Blog dostlarım Esra ve Pınar da geldi, aileleri, minikleriyle beraber. Ve daha kimler kimler... Herkese öncelikle büyük teşekkürler bizden. Müzik dört duvar arasından çıkıp paylaşılınca güzel.

Rudi'yle birlikte müzik yapmak büyük zevk. Birbirimize iyice alıştık, müzikal anlayışımız benzer ve beraber hissediyoruz. Umarım izleyenlere de yansımıştır bu. Fotoğraflar Erk'in çektiği fotoğraflar. Teşekkürler Erk. Yeni fotoğraflar gelirse slayta ekleyeceğim.

Kızım sadece biraz sarsılıyor bu mekan değişikliğinden. Ama konser günleri hep uslu ve memnun. En çok da birlikte olduğu arkadaşlarla mutlu oluyor. Biz içerde çalıp söylerken, minikler Ada, Melis, Duru, Duru, Defne, Alara ve 3 aylık Mert dışarda "sosyalleştiler". Hatta arada içeri girip dinleyen minikler bile olmuş diye duydum. Erken yaşta tanıştılar konser ortamıyla...

İyi ki geldiniz.

12 Haziran 2008 Perşembe

Reunion ve Hayaller

Dün akşam Berfu'lardaydık. Birlikte beş yıl okuduktan sonra, çoook yıl aradan sonra gerçekleşen ikinci "Kolej-5/A" buluşması. İlkokul arkadaşları 25 yıl sonra tekrar biraradaydık. 3 yıl önce de ilk kez Ankara'da bizim evde buluşmuştuk. Dün İstanbul takımındaydı sıra. Berfu ve Ömer evsahipliğinde çok güzel, çok keyifli, bol sohbetli bir akşam geçirdik. Ve...yine fotoğraf yok. Teşekkürler Tolga!


Dünün bir önemi de, Ada doğduğundan beri 3. kez (yazıyla : Üç) gece dışarı çıktım. Ve Fethi ikide kaldı. Çünkü evde Ada'nın başında kaldı. Yardımcımız gelmemişti ya, dışarıya çıkabilme hayalleri kurup, hüsrana uğramıştık ya. İşte o yüzden. Biraz gelişmeler var, herşey belli olunca yazacağım.

Nefes almak iyi geliyor. Dün buluşmadan sonraki feci (mide bulantılı, baygınlıklı) baş ağrıma bakılırsa, ve sebep olduğu şeye -aşırı gevezelik!, durumumun artık vahimleştiği söylenebilir. Yapıncak artık hayata dönmek istiyor. Arada sırada yani, çok iddialı değilim. Ama ayda bir sinema, ayda bir arkadaş ziyareti, ayda bir dışarda yemek, gece sahilde yürümek gibi şeyler artık çok çekici geliyor. Ve tüm bunları Ada'nın evde mışıl mışıl, güvende uyuduğunu düşünerek yapabilmek.

Olacak, olacak. O günleri de göreceğiz. Küçüğümle geçen her dakikanın tadına varmam için artık bu gerekli, şarj olarak yorgunlukları atmak zorundayız.

10 Haziran 2008 Salı

Rengarenk Hayat

Geçen yıl bugün. 7 aylık hamileyim. Ada henüz içeride. Dayanamayıp, 1.5 ay sonra "geliyorum" diye yumruklamaya başlayacak karnımı. Bebeğimin ilk pastasını kesiyoruz. Sıkı dostum Funda'nın Amerika'dan döner dönmez ayağının tozuyla hazırladığı sürpriz parti. Bizim "Bebeğe Hoşgeldin Partisi" dediğimiz, ama hemen her yerde alışılmış "Baby Shower" partisi denen parti.

Aslında bana göre anneye moral partisi olan, bana çok iyi gelen parti. Akrabalar, arkadaşlar, sadece kızlar değil, kadınlar-erkekler, herkesin bizimle olduğu; çok gülüp, çok eğlendiğimiz güzel gün. Yazdı, adadaydık, piyanoda da sana özel bir program çalmıştı
annen, hamileyken hep çaldıklarını: Mozart "Ah! vous dirai-je maman" (Daha Dün Annemiz Çeşitlemeleri), Chopin Berceuse (Ninni) ve Brahms ninniler...

Ah Adakızım, bana o kadar güzel bir hamilelik yaşatmıştın ki sen, hayatımın belki de en sağlıklı ve en güzel hissettiğim günleriydi. Şimdi de melek gibisin evet. Ama beni yormaya da başladın artık, değil mi bebeğim, n'apacağız? Dişler çıkıyor pıtır pıtır, aklın fikrin, elin kolun her yerde.

Hayatı keşfetmeye çalışıyorsun. Keşfet hayatı, dibine kadar yaşa. Tüm renklerini gör, tanı, en çok da parlak renkleri bebeğim. İlk partindeki balonlar gibi cıvıl cıvıl bir hayat olsun önünde...

6 Haziran 2008 Cuma

Yazının Dili

Pınar'la buluştuk bugün. Pınar kırk yıllık arkadaşım. Benzer şeylerden zevk alır, benzer şeylerin hayalini kurarız. Onu dinlemek harikadır, o da can kulağı ile dinler, her konuda fikri vardır. Dobradır Pınar. İçi neyse dışı odur. İncedir, yırtıcı bir meslekte de olsa, hayatı bir sanatçı gibi yaşar. Görür, duyar, düşünür.

Pınar kırk yıllık arkadaşım.
Ben de bir yalancıyım.

Kırk yıllık arkadaşım değil, blog arkadaşım. Onu blogundan, blogumdaki yorumlarından; tam da yukarda anlattığım gibi tanıdım. Bir de Music Together buluşmasındaki "memnun oldum", "ben de"lerden. O kadar. Bugün buluştuk. Kahvaltı yaptık, 4 saat. Eski bir dost bulmuş gibi oldum. Konuşmaktan sesim kısıldı, yoruldum.

Ne güzel oldu...

29 Mayıs 2008 Perşembe

25 Mayıs 2008 - devam

Hikaye şöyle başlıyor: Benim evlenip geldiğim şehirde oda müziği çalışmalarım için fıldır fıldır müzisyen aradığım dönem, kimseyi tanımıyorum Istanbul'da. O da deliler gibi kendine bir piyanist arıyor. "Dualarım gerçek oldu" diyor.

Rudi Romeri ile, ben 7.5 aylık hamileyken tanışıyoruz. Haftada bir buluşalım müzik yapalım diyorum. Ada bir ay sonra gelecek, olsun. Üniversiteyi, konserleri bırakıp Istanbul'a gelmişim ya, müziği çok özlemişim ya, bebek engel olmaz diyorum.

Buluşuyoruz, bol sohbetli, bol müzikli cumalar var artık. Ada müzikle büyüyor. Genelde koltuğunda Rudi'nin şarkılara kendi şarkılarıyla eşlik ediyor. İlle de piyano başına oturmak isteyip mızmıza başladığında Rudi kucağına alıyor, öyle söylüyor.

Çoğunlukla yaylılarla çalışmışım. Kontrtenor repertuarı çok tanıdık değil. Çalıyorum, tanıyorum, çok seviyorum. Rudi de iyi söylüyor. Bir bakıyoruz, bir sürü eser çıkarmışız. O arada 29 Ekim'de Cumhuriyet Balosu'na davet ediliyoruz, kısa bir resital için. Herkes çok memnun, biz de bu memnuniyetten daha memnun kalarak tamam diyoruz, devam.


Gün bu günü buluyor, mayıs sonu bizim evde bir mini resital yapalım derken, bir bakıyoruz bizim düşündüğümüz hafta benim doğumgünüme denk geliyor.

Devamı resimlerde... Öncesi, gece bülbül sesleri eşliğinde çalışırken; ertesi gün Rudi ile konserin son selamında; konser sonrası pastamı keserken; her şey bittikten sonra Ada ile iki tıntın, bir pımpım yaparken. Dediğim gibi, ben resim çekemedim, çekenler yolladıkça slayda ekleyeceğim.

Rüya gibi bir gündü benim için, en güzel doğumgünlerimden biri. Ve tabii hayallerin gerçekleştiği. O evde -Fethi'ye dedesinden miras anı dolu bir mekan- böyle konserler gerçekleştirmeyi kaç zamandır düşlüyordum. Aile arasında çalmıştım da, ama bu seferki başkaydı, kalabalıktı, ve mutlu, pozitif bir kalabalık. Gelen herkese teşekkürler.

Devam edeceğiz, belki yazın ayda bir kere? Belki başka enstürmanlarla? Bakalım... Düşle Yapıncak düşle.

26 Mayıs 2008 Pazartesi

25 Mayıs 2008 Konser ve Doğumgünü


Günün güzelliğini hangi sözlerle anlatabilirim ki? Anlatamam... Resimlerle anlatmayı denesem, hatta bir-iki video ile? Çünkü kaydetmek gerek. Kesinlikle. Ama şimdi değil. Bundan sonraki postta.

18 Mayıs 2008 Pazar

Mehmet Bir Yaşında

Bir yıl önce, bir yıl sonra. 27 Nisan 2007 tarihli bu resim, pilates'te çekilmiş. Ada ve Mehmet karnımızda. Aşağıdaki resim ise bugün çekildi. Ada 10 aylık nerdeyse, Mehmet'se artık tam bir yaşında! İkisi de kucağımızda. İyi ki doğdun Mehmet!! Ne güzel bir gün geçirdik sayende. Sağlıkla, mutlulukla yaşa.

Hande o zaman gördüğüm en kocaman ve en güzel hamilelerden biriydi. Ben de hep kocaman olmak istemiştim. Ama karnımdaki minik sadece salata yememi buyuruyordu. İçimdeki azimli kadın ise, sürekli sokakları arşınlamamı emrediyordu. Dolayısıyla gönüllü olarak sürekli salata, üstüne de durmaksızın yürüyüşe girişince, kapanışı 5 kilo ile yaptım. Biliyorum şaşılası bir durum ama şu an konumuz bu değil.

Konumuz çok güzel bir doğumgünü partisi, çok güzel bir pazar günü eğlencesi. Yedik, içtik, eğlendik. Hem bizler, hem minikler. Bu seferki buluşma ayrıca karılı-kocalı oldu. İyi de oldu. Bunca zaman tanışmadığımıza şaşmak gerek.

Yavru kuşlar büyüyor. Bebek kelimesi yerini 'küçük çocuk' lafına bırakacak yavaş yavaş. Ha bakalım...


16 Mayıs 2008 Cuma

Mutluluk

Budur. Mutluluk, bir şeyin nerdeyse bir yıl önce hayalini kurup, aylar sonra gerçekleştirebilmektir.

Ben 7.5 aylık hamileyken bu eve taşındık. Yazdı ve balkonu çok çekiciydi, ilk görüşte aşk. Hem nerdeyse bir teras büyüklüğündeydi, hem de kocaman çiçeklikleri olan bir balkondu. Manzarası karşı apartmanın 12 dairesiydi ama olsun, köşeden kenardan parkı da görüyordu. Bana New York'u hatırlatmıştı bu manzarasıyla.


Taşınır taşınmaz Ankara'ya gittik, orda da erkenden Ada geldi zaten. Sonra bir harala gürele, tahmin edersiniz. Ada'nın 2.ayında buraya döndük. Sonbahar, kış, ilkbahar... Bahara bile çiçeksiz girdik. Ama bugün, evet bugün...bu balkon başka bir güz
el. Henüz çiçeklenmemiş sardunyalar ama üzerlerinde bir sürü yavru, patlamayı bekliyor. Balkonumda çiçek açtı ey dostlar!

Yalnızbaşına kahve-gazete keyfinin, Adakız'la beraber öğle yemeğinin tadı başka. Ama bir de güzel sohbet olursa arkadaşlarla, dostlarla, yine burda; tadına doyulur mu bu balkonun, bu taze çiçeklerin.

Mutluluğumuz büyük ama çiçeklerimiz cılız henüz. Bizim fotoya baktım da şimdi, sardunyalardan çok adaçiçeği başrolde. Çiçeklerin başrolü asıl gül bahçesindeydi bu sabah. Patladı orda güller, hem de ne patlamak, devamı da var gibi görünüyor goncalardan. Daha fazlası nasıl olabilir diye düşünüyor insan. Baharı gonca gonca yaşıyoruz kızımla.

4 Mayıs 2008 Pazar

Müzikli Bir Gün

Dünkü yazının üstüne...bugün mokur mokurdu Ada. Diş meselesi gece gizlenip, sabah yaptı yapacağını anlaşılan. Tebriklere teşekkürler bu arada!

Bugün müzikal buluşmamız vardı. Hem de iki ders üstüste. Geçen hafta sevindiren bir ilgi olmuştu, bugün de işte bu şekilde biraraya geldik müziksever anne-babalar ve çocuklarıyla. Ve blog anneleriyle tanıştım, Pınar, Özgür, Didem, Aylin, Burcu!! Ne güzel oldu.


Birinci dersimiz çok kalabalıktı, ama belki de buna oranla zor olması gerekirken, katılımcı ve çekingen olmayan bir grup vardı. Dikkatler baştan sona yerindeydi. Çocuklarsa (Ahmet Can, Alara, Ali Murad, Bora, Ceren, Giray, Göktürk, Pablo Arda) bir harikaydı. Veliler parçaları ve aktiviteleri ucundan bucağından yakalamak için ellerinden geleni yapmaya çalıştılar. Programa gerçekten aktif olarak katıldılar, danslar ettiler, ritmler tuttular, şarkılara eşlik ettiler, ...

Zordu işleri. Çünkü tanımadık ortam, yeni tanıştıkları cır cır konuşan, hop hop hoplayan bir hoca. İlk kez duyulan, bir kısmı yabancı dilde şarkılar. Üstüne enstürmanlar, hareketler, "hadi kalkalım, hadi oturalım"lar...

Tanışma dersinin esprisi. Tüm bunlara rağmen, şaşırtıcı aktif katılım sevindiriciydi. İkinci dersimizdeyse sayıca daha azdık (Çocuklar Arhan, Duru, Eda, Mehmet, Aksel, Ada). Az kişi olunca hemen ortama uyum sağlayıp aktif olmanın daha zor olabileceğini gördüm. Yine de güzel vakit geçirdik ve velilerin program hakkında bir fikir sahibi olduklarını zannediyorum.

Açılış öncesi bu müzikal buluşmalar aileler için tanıtım, benim içinse deneyim aslında. Artılarımı, eksilerimi görme fırsatı. Teknik hazırlığın ne kadar önemli olduğunu fark ettim mesela (ör. müzik setinin CDdeki track'leri gostermeme sürprizi!) Ve eve gelir gelmez, bizim minik seti arabaya attım, artık nereye gidersem o da oraya, n'olur n'olmaz.

Tüm resimlere sayfanın sağ üst köşesindeki slide'ı tıklayarak ulaşabilirsiniz

Dersler resmi olarak başladığında her aileye derslerde söylenecek şarkıları içeren iki CD verilecek. Biri arabaya, biri eve. Şarkılar neşeli, dinledikçe kulaklar dolacak, dinledikçe müzikler hafızalara yazılacak. O zaman işte dersler farklı bir heyecanla beklenecek.


"Bir küçük tavşan, yes maam, hop hop hoplar, yes maam, sebzelerii yer, y..."

Yorulmuşum bugün. Dersten sonra da uzun süredir görüşemediğimiz "en dostlarım" geldiler. Bu şehirdeki görüşememe meselesi başlıbaşına bir konu. Tuluğ'la Sevil'in özel durumları da var gerçi.


Tuluğ Tırpan Türkiye'deki en başarılı müzisyenlerden biri, müziğin her telinde yetkin arkadaşım. Sevil'se başarılı antropolog eşi. Tuluğ'un turneleri, Sevil'in artık onu bunaltan yoğunluktaki akademik hayatı onları Ada'yla ancak buluşturabildi. İyi ki geldiniz. Artık evimizin yolunu biliyorsunuz, yine bekliyoruz!

18 Mart 2008 Salı

Kelebek

Dünden beri Ada'yla heyecanla bugünü bekliyorduk. Ada'nın arkadaşı Kerem gelecekti. Çok oynayacak, çok eğleneceklerdi. Aman ne güzel olacaktı.

Kerem gelmedi. Annesi tek gelince nerdeyse evsahibi tarafından kapı dışarı ediliyordu, ama hadi neyse...


İlk anın hayalkırıklığını atlattıktan sonra, Handoş'cuğumla o kadar güzel vakit geçirdik ki... Adakız yine 'saatlerinde' uyurken, biz de rahat rahat sohbet etme fırsatı bulduk. Biriken o kadar çok şey varmış ki konuşmak için. Bebekli annelerin bebeksiz sohbetler edebildiğini unutmuşum. İyi geldi, bunun da tadı başkaymış. Ama tabii...alttaki kuşa da ihanet edemem. Uyandığı andan itibaren, yine o ve sadece oydu -e Kerem gelmediğine göre!

Hande Teyze'siyle o kadar eğlendiler ki; şarkılar, danslar, kahkahalar. Kocaman da bir kelebeği oldu miniğimin, tüm gün nasıl onu arı zannedip, vızzz vızzz oyunu oynadım, ben de ona şaşıyorum!

15 Mart 2008 Cumartesi

Günlerden Cumartesi

Cumartesi pazarlar "baba-kız" günü. Öyle karar verdik. Haftaiçi kızına doyamayan baba, haftasonları resti çekiyor ve kızı anneden kapıyor, soluğu dışarda alıyor. Hüzünlü bir durum. Gerçi faydalanmaya çalışayım diyorum. Az değil, haftaiçi yapamadığım şeyleri yapmak için iki koca gün. Alışveriş, keyif, arkadaş kaçamağı, sinema, miskinlik... ve daha bir sürü şey yapabilirim mesela. Ya da piyano çalışıp tüm gün, resim yapabilirim...

Olmuyor.

Aslında bir kaç haftadır -bir kaç haftadan çokçadır, cumartesileri bir resim üzerinde çalışıyordum. Yani tüm gün resim. Hem de ciddi iş, modelli portre çalışması. Biraz dayanabiliyordum bir şekilde miniğimin yokluğuna. Ama geçen hafta resim bitti, görev tamamlandı. Bugünse yine baba kızı aldı ve kaçtı, banaysa arkalarından onları şaşkın şaşkın geçirmek kaldı. Sonra evde yalnızlık, sonra evde sessizlik, heyecansızlık, "işsizlik". Ben çok özlüyorum bu miniği. Ayrı kalmayı beceremiyorum.

Özlüyorum.

Baba kız sahile inmişler bugün, fırtınada dalgaların kabarıp, patlamasını seyretmişler. Babaya fotoğraf çektirmek zordur, sevmez. Kızımın o heyecanını göremedim. Ama gözümde canlandırdım...

Miniğim kırmızı bir burunla, al al tombik yanaklarla, babasının şapkasına iliştirdiği kırmızı bir çiçekle döndü. Yorgun ve uykulu.

Akşamsa misafirlerimiz vardı. Bir kara gözlü daha geldi bize bugün. Bir minik abla! Merter ve Pelin'in tatlı kızları Derin. Merter çok eski dostumuz, eşi Pelin ve tatlı kızlarıyla bugün tanıştık. Yine geç bir buluşma. Yine çok güzel bir gün. Ada'nın geleceğini Derin'de gördük. Sınır tanımaz bir merak, büyük iletişim becerisi, harika ilgi çekme yöntemleri, ve kardeşine kelime anlamı ile "kucak dolusu" sevgi gösterme cömertliği. Ada'yı kucaklaması ve öpmesi kaydedilmesi gereken bir sahneydi, yakalayamamışım.

İkisi de uykusunu tam alamamışken tanıştılar. Oyun tabii en heyecanlı ortak noktalarıydı. Oynadılar, iyice haşat oldular!

Ada heyecana gelemiyor, çok coşuyor, çabuk yoruluyor. Hemen uykusu geliyor. Mışıl mışıl uyuyor canım kızım...

12 Mart 2008 Çarşamba

Bir Doğumgünü, Bir Ziyaret ve Ağlayan Bir Kız


Melisa birinci yaşgününü kutladı dün. İyi ki doğdun Melisa! Çok güzel bir doğumgünü partisiydi, ve de çılgın! Arhan, Uluç, Mehmet, Alya ve Ada hep birlikte Melisa'nın doğumgününü kutladılar. Herkes çok eğlendi. Melisa tam bir prensesti, Mehmet'le Uluç çığlıklarla anlaşan, birbirlerinin her hareketine karşılık veren iki sıkı dost. Alya, annesinin yardımıyla yürümeye başlamış ve dün çok şıktı, her zamanki gibi. Arhan uykusunu tam alamadı bir türlü, mahsundu tüm gün. Bizimki ise...sıkıntılı ve mokur mokurdu! Uymadı yani dekora. Ve hatta ağladı! Uzunca bir süre hem de.


Ada'nın ağlamasına alışık değiliz. Gerçekten hep sorunsuz, sıkıntısız bir çocuk oldu. Çocuktur ağlar deriz ama mokurdanmalar dışında gerçekten ağlamasını pek duymadık diyebilirim. Ama işte değişiyorlar. Haftasonu da Ceyda'da ağladığını söylemişti babası. Ona göre beni özlemişti. Bence özlemek değil olay. Fazla heyecana gelmesi, fazla uyarılması. Dün de kendinden büyük arkadaşlarının neşeli çığlıkları, bir sürü oyuncak ve bol hareket yordu bence Ada'yı. Henüz o safhaya gelmedi tabii. Başedemedi minik kuzu.

Alışacak ama zamanla, hatta o da çığlıklara katılacak. Bakalım o zaman ben alışacak mıyım? Minik öyle yorulmuş ki; bu sabah 1 saat 10 dakika geç kalktı, görülmüş şey değil!

Tabii sadece doğumgünü değildi dünkü aktivitemiz. Akşam da Tolga ile Deniz ziyaretine geldiler Ada'nın. Sonunda. 7.5 ay rötarla! Ama olsun iyi ki geldiler. Keşke daha çok gelseler. Bana sanki kucaklarındaki şey onlara çok yakıştı gibi geldi!