23 Şubat 2009 Pazartesi

Balloommm

Balloomm oynuyor,

yağmur/kar/güneş seyrediyor,




Anneanne, dede fotoğraflarına bakıp özlem gideriyoruz...

17 Şubat 2009 Salı

Kaybolduk

...Ama iyiyiz.

Yazacak çoook şey birikti. Buralarda ipin ucu kaçınca toparlamak zor oluyor.
Toparlayacağım. Sadece biraz zaman...

Haa bir de, emektar fotoğraf makinam topu attı. Sonraaa zamanlar bölündü, boş zamana yer kalmadı. Çalışıyoruz ana-kız, harıl harıl. Şarkılar öğreniyor, aktiviteler üretiyor, kah oturup, kah dans ediyoruz. Yeni dönemin başlangıcını dört gözle bekliyoruz.

Bu arada programımız hakkında ilk haberimiz yayınlandı, hızlı bir röportaj sonrasında, kutlu olsun!

12 Şubat 2009 Perşembe

11 Şubat 1919


Tarih. Çok uzak.

Tarih. Çok yakın.

"Haydi bakalım, 200'e" dedi mumları üflerken!
Duydum.
Şaka yapmıyor. Adım kadar eminim, inanarak söylüyor.

Bu kadın hepimizi yollayacak, bu yaşama sevinci ile 200 yaşına kadar yaşayacak! Benden söylemesi... Bir de gülücük işareti, buyrun :)

Bahsi geçen hanımefendi anneannem, Ada'nın büyük anneannesi, 90'lık genç kız...
Esprili, şık, bakımlı, enerjik, kıpır kıpır, alımlı. Nasıl oluyor bilmiyorum ama onun tarafında yıllar tersine gidiyor.

Şöyle diyeyim. Hatta açık ve net söyleyeyim: Ben kendimi onun anneannesi gibi hissediyorum!!

Kapı çalar, merdivenleri hoplaya zıplaya inip koştur koştur o açar. Sabahtan akşama kadar, o elbiseye ponpon, bu eteğe fırfır ekler; diker biçer. Bir günde aynanın karşısında 3-4 kılık değiştirir, sonra gelip mankenlik yapar, bize şenlik çıkar -haha bazen de bizim sabırlar taşar!

Televizyonda ekonomi haberi en ilgisini çeken haberlerdir. Ama bor madeni, çocuk eğitimi, kobiler hakkında filan kendine göre ilgi çekici haber duyduğunda, zırr bizi arar, hemen televizyonu açın, memleketimiz için iyi bir şeyler anlatıyorlar! Gezme lafı geçse, kapıda biter; misafiri geliyorsa pır pır telaştadır.

...İyi de kendisi 90 yaşındadır. Anlatabiliyor muyum?

Doğumgününüz kutlu olsun anneannem, nice 90 yaşlara!

35 seveni ile birlikte kutladık dün bu güzel yaşı...

10 Şubat 2009 Salı

18. Ay Doktor Randevumuz

18.5 ay oldu aslında. Su gibi geçen bir 1.5 yıl, dile kolay.


Doktorumuzu ziyarete gittik bugün. İlginçtir bu kontroller Ada için eğlenceli bir gezme! Her gidişimiz bir şenlik. Turuncu atlı oyun odası var, arkadaşlar var, çok sevdiği doktorumuz var, var da var. Sonra da soyunması var, kontrolü var, aşısı var. Yaa, işin o tarafı da var.

...Hesapta.

Çünkü Ada'ya sorarsanız: Yok!
Bir sorun yok, her şey harika.

Tepki yok kızımda. Mutlu. İğne giriyor çıkıyor, içim cız ediyor, onda tık yok. Böyleydi, böyle devam ediyor.

Gelişmelere geçersek, kısaca her şey yolunda görünüyor. Bir şikayetiniz var mı diyor doktorumuz. Malum tek şikayetimiz var, çekinerek söylüyoruz. Nedense bizim şikayetimizi herkes çok şirin buluyor.

Ama bu sefer bir gerçek payı olduğu ortaya çıkıyor: Bundan önce iki ayda 340 gr alıp, normal gelişim gösteren mintoşum, son 3.5 ayda her ay ortalama 400 gr almış. Sonuç: 13240 gr olmuş! Normal alması gereken kilo ise ayda 200-250 gr arası olmalıymış.

Anlıyoruz ki kemerleri sıkacağız! Rutinimizden şaşmayacağız. Ada'yı "gözetim altında" tutacağız. İşte böyle...

9 Şubat 2009 Pazartesi

Haftasonu Maratonu


Daha başlamadan söylüyorum: Evet, haşat oldu. Suçlu kim?: Bittabi Bendeniz.

Haftasonu sınırlarımızı zorladık. Cuma: Bir müzik dersi, iki ayrı oyun grubu. Cumartesi: Yine Music Together, sahil, doktor, sokak, park. Pazar: Uzuuun yolculukla gerçekleşen arkadaş ziyareti. Ve o gidişin dönüşü!

Başlayalım mı?

Bu hafta oyun grubu Duygu'larda toplandık. Duygu, Ada'nın iki haftadır öpücük alışverişi yaptığı pek yakışıklı Borga'nın annesi. Alya, Mehmet, Elif Rüya da ordaydı. Neler yaptı minikler? Boyama, legolar, oyuncaklar ve "aşağı-yukarı", "aç-kapa" kavramları.

Oradan çıkıp, Sami'nin annesi Dilek'lere gittik. Anneler çalışıyor, bu grubu bulmak zor, onun için 'ille de' gittik,özlemişik. Aslında iyi de ettik. Ozan, Sami, Derya Berk ve Ada uzun süre sonra ilk kez görüştüler. Tekrar tanıştılar, tekrar anlaştılar...


Arkadaş ziyareti ise Pazar günü Beste "Abla"ya idi. Uzak diyarlara. Haftasonunun son durağı, gerçekten huzurlu, sakin bir çocuk olan Beste'yi ziyaret ile aslında bizim için doğru bir kapanış oldu. Yaşlar çok yakın değil. Beste biraz ablalık yaptı, birlikte oynadılar; sonra ayrı ayrı kendi oyunlarına konsantre oldular.

Peki neler yaptı Adakız? Biraz Montessori yaptı -böyle aktivitelere direk bu adı uygun buluyorum bir süredir: Pipetleri kutusundan boşaltıp yerleştirdi. Konsantrasyonu yerindeydi.

Sonra daha ilginç bir şey yaptı: Beste'yle birlikte televizyon seyretti! Ada için pek rastlandık bir şey değil. Pek cicilerdi, pek. Evimizde hala televizyonu açmıyoruz biz çünkü.


Devamı da var ama çok övünülecek bir şey değil: Önce 6 (yazıyla: altı!) dilim börek lüpletti. Sonra da şömine karşısında "içti", kendinden geçti! E hep biz mi keyif yapacağız?


Aslan kızım maratonu kazasız belasız bitirdi. Üstüne de Pazar gecesi 13 saatlik bir uyku çekti!!

Ama...

Galiba olan anneye oldu. Anne bitkin, yoruldu.

Miniğim biliyorum biraz aşırıya kaçtık. Bu hafta daha sakinden alalım. Daha çok masal okuyup, daha çok hayal kuralım... Ne dersin?

Pazartesi Gülücüğü

5 Şubat 2009 Perşembe

İki Küçük Hanım

Dört gündür internet bozuk. 1 dakika burda, 41 dakika yok -gibi bir şey. Ne onunla, ne onsuz. Hayat zor.

Şu an internet burda ama konu başka. Konumuz, konuklarımız. Çoook rötarlı bir buluşma. Bir sürü kez telefonla konuşma, "bebek bakım sorunlarını" birlikte deşmeye çalışma, gruplardan mail'lerden iletişim, buluşmak için bol istek-no zaman. Vesaire. Vesaire.

Tanışmıştık. Ama bugün buluştuk!

Beyza ve Gökçe bizdeydi bugün. Aman ne güzel bir gündü. Hatta ilginçtir biz sohbet bile edebildik. Çocuklarla iken. Hem de uzun!

Beyza Ada'dan 7 ay küçük. Narin ve bıcırık bir tatlı hanım. Fıkır fıkır, hareketli; akıllı bakışlı, güzel gülüşlü. Birlikte "kaşık dizmece" (yemece/yutmaca), "puzzle yapmaca" (yemece, yutmaca) oynayıp, dans-müzik yaptılar Ada'yla.

Bize sohbet için şans verdiler. Ama makineye bir poz için şans vermemiş bizim minikler. Bu kadar harekete, bu kadar foto. En azından ikisi de fotoğraf karesinin içinde!

3 Şubat 2009 Salı

Elma




Serin sabahlar, elma yanaklar, ciddi suratlar.
Adakızım, canım, mintoşum...

Foto Ceyda, süpersiniz!

2 Şubat 2009 Pazartesi

Ödüm Kopuyordu

Şu "mim" meselesine pek sıcak yaklaşamadım gitti. Nedenini bilmiyorum. Bir şekilde hemen bu blog yazma işini sorgulamaya başlıyorum. Ne için yazıyorum? Kimin için yazıyorum? Böyle şeyler...

İlk mimi fırtınalı bir döneme denk geldiğinden ıskalamıştım. Bu sefer kaçış yok. Sevgili Pınar beni mimledi. En yakınımda bulunan kitabın 161. sayfasının 5. cümlesini yazmam gerekiyor. Anlamlı/anlamsız fark etmezmiş.

*

Haha birkaç gündür bu mim bana gelecek diye ödüm kopuyordu. Zira bilgisayarımın durduğu salondaki sekreterin üzerinde birkaç defter ve evrak arasında tek bir kitap var. Bilin bakalım hangi kitap? Bebek Bakım Sorunlarına Mucize Çözümler, Tracy Hogg!

Biliyorum biliyorum çok sıkıcıyım. Ama ne yapabilirim? Bir kere kan kardeş olmuşuz bu kitapla.

161. sayfa 5. cümle:

"Kolik bebekler kilo almakta sorun yaşamazken, reflülü bebeklerde kilo kaybı görülür."

Hmm. Bu sayfaya uygun bir mim oldu en azından.

*

Aslında bugünlerde okuduğum kitap başka. Evire çevire okuduğum, gittiğim her yere peşimden sürüklediğim bu eğlenceli kitabın adı "Trees Make The Best Mobiles" (Ağaçlar En Güzel Dönencedir -veya En Güzel Dönenceler Ağaçlardır). Bir süredir hakkında bir post yazmak istiyordum. İlginçtir bu mim sayesinde... Onun 161. sayfasının 5. cümlesi ne acaba?

Üşenmesem de kalkıp çantamdan alsam gelsem.
Üşendim.

31 Ocak 2009 Cumartesi

Atlıkarınca




Eski bir masal. Işıltılı, görkemli, gizemli -evet hem görkemli, hem gizemli; müzik kutusundan çıkma melodiler eşliğinde, renkli, parlak, sihirli... Atlıkarınca. O zamanlar benim için en büyük olay, hangi ata bineceğime bir türlü karar verememek olurdu.

İnsan küçükken neyse o, o zaman da çok kararsızdım, hala öyle. Bir şeylere karar verene kadar hayat geçiyor biliyorum. Ama insan değişmiyor işte...

Atlı karınca küçüklüğümün rüyasıydı. Uzun zaman sahiplendim bu rüyayı, küçüğümün de rüyası yaptım, iyi mi? Ondan izin bile almadan hem de. Aynı ilk kar gibi, bundan da büyüleneceğini düşündüm. Büyülenmedi. Ama anlamadı da... Belki bu tip ilk karşılaşma heyecanları için hala çok küçük, bilmiyorum.

Yine de...

Mutluydum o gün. Sihirli müzik eşlik etmiyordu, masaldan kaçmış rengarenk atlar dans ederken pamuk helva da yoktu elimizde; hatta hava buzzz gibiydi. Ama Hande'yle Mehmet'le beraberdik. Soğuk da olsa güneşin gözümüzü kamaştırdığı ışıltılı bir gündü. Sonraaa Mehmet'in coşkusu görülmeye değerdi. Bizimkininse şaşkınlığı.

Bizimki coşkusunu bilin bakalım nerde gösterdi o gün?? Haha... Söylememe gerek yok biliyorum.

Ne iyi oldu gittik Hande. Fotoğraflar için teşekkürler! Biraz rötarlı oldu ama buraya kaydetmesem olmazdı.

* atlıkarınca, tdk.gov.tr'ye baktım, bilmiyordum, birleşik yazılırmış.