5 Şubat 2009 Perşembe

İki Küçük Hanım

Dört gündür internet bozuk. 1 dakika burda, 41 dakika yok -gibi bir şey. Ne onunla, ne onsuz. Hayat zor.

Şu an internet burda ama konu başka. Konumuz, konuklarımız. Çoook rötarlı bir buluşma. Bir sürü kez telefonla konuşma, "bebek bakım sorunlarını" birlikte deşmeye çalışma, gruplardan mail'lerden iletişim, buluşmak için bol istek-no zaman. Vesaire. Vesaire.

Tanışmıştık. Ama bugün buluştuk!

Beyza ve Gökçe bizdeydi bugün. Aman ne güzel bir gündü. Hatta ilginçtir biz sohbet bile edebildik. Çocuklarla iken. Hem de uzun!

Beyza Ada'dan 7 ay küçük. Narin ve bıcırık bir tatlı hanım. Fıkır fıkır, hareketli; akıllı bakışlı, güzel gülüşlü. Birlikte "kaşık dizmece" (yemece/yutmaca), "puzzle yapmaca" (yemece, yutmaca) oynayıp, dans-müzik yaptılar Ada'yla.

Bize sohbet için şans verdiler. Ama makineye bir poz için şans vermemiş bizim minikler. Bu kadar harekete, bu kadar foto. En azından ikisi de fotoğraf karesinin içinde!

3 Şubat 2009 Salı

Elma




Serin sabahlar, elma yanaklar, ciddi suratlar.
Adakızım, canım, mintoşum...

Foto Ceyda, süpersiniz!

2 Şubat 2009 Pazartesi

Ödüm Kopuyordu

Şu "mim" meselesine pek sıcak yaklaşamadım gitti. Nedenini bilmiyorum. Bir şekilde hemen bu blog yazma işini sorgulamaya başlıyorum. Ne için yazıyorum? Kimin için yazıyorum? Böyle şeyler...

İlk mimi fırtınalı bir döneme denk geldiğinden ıskalamıştım. Bu sefer kaçış yok. Sevgili Pınar beni mimledi. En yakınımda bulunan kitabın 161. sayfasının 5. cümlesini yazmam gerekiyor. Anlamlı/anlamsız fark etmezmiş.

*

Haha birkaç gündür bu mim bana gelecek diye ödüm kopuyordu. Zira bilgisayarımın durduğu salondaki sekreterin üzerinde birkaç defter ve evrak arasında tek bir kitap var. Bilin bakalım hangi kitap? Bebek Bakım Sorunlarına Mucize Çözümler, Tracy Hogg!

Biliyorum biliyorum çok sıkıcıyım. Ama ne yapabilirim? Bir kere kan kardeş olmuşuz bu kitapla.

161. sayfa 5. cümle:

"Kolik bebekler kilo almakta sorun yaşamazken, reflülü bebeklerde kilo kaybı görülür."

Hmm. Bu sayfaya uygun bir mim oldu en azından.

*

Aslında bugünlerde okuduğum kitap başka. Evire çevire okuduğum, gittiğim her yere peşimden sürüklediğim bu eğlenceli kitabın adı "Trees Make The Best Mobiles" (Ağaçlar En Güzel Dönencedir -veya En Güzel Dönenceler Ağaçlardır). Bir süredir hakkında bir post yazmak istiyordum. İlginçtir bu mim sayesinde... Onun 161. sayfasının 5. cümlesi ne acaba?

Üşenmesem de kalkıp çantamdan alsam gelsem.
Üşendim.

31 Ocak 2009 Cumartesi

Atlıkarınca




Eski bir masal. Işıltılı, görkemli, gizemli -evet hem görkemli, hem gizemli; müzik kutusundan çıkma melodiler eşliğinde, renkli, parlak, sihirli... Atlıkarınca. O zamanlar benim için en büyük olay, hangi ata bineceğime bir türlü karar verememek olurdu.

İnsan küçükken neyse o, o zaman da çok kararsızdım, hala öyle. Bir şeylere karar verene kadar hayat geçiyor biliyorum. Ama insan değişmiyor işte...

Atlı karınca küçüklüğümün rüyasıydı. Uzun zaman sahiplendim bu rüyayı, küçüğümün de rüyası yaptım, iyi mi? Ondan izin bile almadan hem de. Aynı ilk kar gibi, bundan da büyüleneceğini düşündüm. Büyülenmedi. Ama anlamadı da... Belki bu tip ilk karşılaşma heyecanları için hala çok küçük, bilmiyorum.

Yine de...

Mutluydum o gün. Sihirli müzik eşlik etmiyordu, masaldan kaçmış rengarenk atlar dans ederken pamuk helva da yoktu elimizde; hatta hava buzzz gibiydi. Ama Hande'yle Mehmet'le beraberdik. Soğuk da olsa güneşin gözümüzü kamaştırdığı ışıltılı bir gündü. Sonraaa Mehmet'in coşkusu görülmeye değerdi. Bizimkininse şaşkınlığı.

Bizimki coşkusunu bilin bakalım nerde gösterdi o gün?? Haha... Söylememe gerek yok biliyorum.

Ne iyi oldu gittik Hande. Fotoğraflar için teşekkürler! Biraz rötarlı oldu ama buraya kaydetmesem olmazdı.

* atlıkarınca, tdk.gov.tr'ye baktım, bilmiyordum, birleşik yazılırmış.

30 Ocak 2009 Cuma

Çılgın Bebek

İlk kez piyango kazanınca insan, şımarıp kendine bir kıyak çekmek istiyor. Aşağıdaki deli kız, kendime uygun gördüğüm yılbaşı hediyemdi. Çok hızlı bir şekilde -yanında bir de sürpriz bonus'la- kapıma geldi çılgın bebek.


Burayı tıklarsanız, çizgilerden el emeği oyuncaklara dönüşmüş çılgın sayfaya ulaşabilirsiniz.

29 Ocak 2009 Perşembe

Kayda Değer Bir Gün

Bir buçuk yıldır aksatmadığımız anne-bebek buluşmalarımızı artık evsahibi yönetiminde planlanmış aktivite saatlerine dönüştürdük. Çocuklarımızın yaşlarına yönelik eğlenceli-eğitici programlar planlıyoruz her hafta.


Ada, Borga, Elif Rüya, Melisa, Doğay, Uluç ve anneleri bu hafta Ayben ve Alya'nın misafiriydi. Bana göre son derece başarılı planlanmış bir gündü. Çok eğlendik ve hem büyükler, hem küçükler ilgiyle aktivitelere katıldık. Neler mi yaptık?

- Ayben'in dağıttığı renkli paket süs bantlarından yapılmış ponponlarla çok neşeli bir müzik eşliğinde, yine Ayben'in rehberliğinde dans ettik.


- Sonra Ayben tüm çocuklara tercih ettikleri şekillerden oluşan, iki adet büyük şekille süslenmiş kolyeler (Ada'nın deyimi) dağıttı. Çocuklar şekiller geçirilmiş renkli süs bantlarını boyunlarına astı.

- Dikdörtgen bir yer minderine (aslında bez gerilmiş mukavva idi) üç ayrı büyüklükte kesilmiş bu şekiller (sarı daireler, yeşil aydedeler, kırmızı kalpler, turuncu kareler,vs) karışık şekilde yapıştırılmıştı. Annelere birer çanta dağıtıldı (veya poşet, veya kağıt torba). Ve çocuklar boyunlarında kolye gibi taşıdıkları büyük şekiller ne ise, matın üzerindeki o şekilleri toplayıp annelerinin torbalarına koydular. Görev buydu ve bu harika bir fikirdi!



- Dikdörtgen mattaki şekiller çocuklar tarafından toparlanınca bu sefer, yine -zannedersem- Ayben'in yaptığı üç basamaklı merdivenden çıkarak büyük altıgen parkın içine girdiler. Parkın parmaklıkları yine rengarenk ve boy boy bu şekillerle donanmıştı.


Bu sefer çocuklar yine kendilerine ait şekilleri bu sefer burdan toplayıp, annelerinin çantasına doldurdular. Bu büyük bir heyecandı. Anneler koçluk yapıyor, çocuklar pür dikkat kendi şekillerini arayıp, hızlı şekilde torbalara yerleştirmeye çalışıyorlardı.

- Sonraki aktivitede bu sefer başka bir dikdörtgen mata yerleştirilmiş ve çapraz şekilde birden sekize kadar rakamların yazıldığı büyük renkli dairelerin üzerine basarak sekiz adımı tamamladılar. Tabii rakamları henüz okuyamadıklarından, bunu annelerinin yardımı ile yaptılar. Rakamları tanıdılar, hayatlarındaki belki ilk seksek benzeri oyunu oynadılar.


- Sayıların sonuna gelen ise tünelle karşılaştı. Bu sefer çocuklar sırayla emekleyerek tünelin içinden geçtiler.


Bu grupta en küçüğü 18, en büyüğü 23 aylık yedi çocuk vardı. Aktiviteler bu yaş grubuna tamamen uyan hem eğitici, hem de eğlenceli aktivitelerdi. Ayben'e çok teşekkür ediyoruz!

28 Ocak 2009 Çarşamba

Buluşma -ve Soru İşaretleri


Bir blog dostumla daha tanıştım bugün. Jale'nin hamileler grubundan Gül ve tatlı kızı Duru'nun misafiri idik.

Sevgili Gül, çok güzel bir gündü bugün. Güleryüzün ve güzel evsahipliğin icin teşekkürler. Ayrıca senin ve diğer becerikli aşçıların ellerine sağlık! Mamalar yummy yummy, çok lezzetliydi.
Jale'cigim, kısa da olsa seni görmek ne güzel bir sürpriz oldu, çok özlemişim.
Anneler, harika bebekler, sizlerle tanışmak, tekrar görüşmek çok güzeldi.

Ama keşke...

Daha erken gelebilseydik,
Ada yemek canavarı olmasaydı, biraz rahat bıraksaydı da daha çok sohbet edebilseydik,
Ada (gözünü sofradan alabilmeyi becerip) binbir bebekten oluşan (kaç kişiydik acaba tam olarak?) muhteşem manzaranın farkına varsaydı da, biraz "kardeşleri" ile kaynaşsaydı.

Bir de keşke hazır bu kadar çok anne-bebek varken birkaç müzik yapmayı akıl etseydik -geç geldi aklıma.

*

Düşünüyorum da, yemekli anneler ve bebekleri -ya da oyun grubu- buluşmaları bize iyi gelmiyor. Ada arkadaşları ile beraber olsun, kaynaşsın, sosyalleşsin, paylaşmayı öğrensin niyeti ile yola çıkıyoruz ama hedefin önüne pastalar, börekler çıkıyor. Hem de en lezzetlisinden! Ada'yı evde tıka basa doyursak da olmuyor, ilgi alanı sofranın dışına çok zor çıkıyor. Ne yapmamız gerek bilmiyorum. Belki de sadece dışardaki toplantılara katılmak?

Ah be tomtoşum, sanki aç bırakıyoruz seni. Yarın ne yapacağız şimdi onu düşünmeye başladım...

27 Ocak 2009 Salı

Adakızım On Sekiz Aylık

Bir buçuk yaşındasın bebeğim. Heyecanlı, minik bir çocuksun. Kendine has mimiklerin, davranışların, zevklerin, seçimlerin var. Bazı yönlerinle bizden olduğunu ilan ediyor, bazı yönlerinle büyüleyici, bambaşka bir varlık sergiliyorsun.

Her sabah senin sesinle güneş doğuyor hayatıma, her akşam uykuya geçişinle sessiz bir özlem başlıyor diğer sabaha dek sürecek. Kıpır kıpırsın. Bıcır bıcır. İçinde notalar, melodiler dans ediyor. Müzikle bir hamursun bebeğim.


Komiksin, seni seyredip duruyorum uzaktan uzaktan. Oyuncaklarla az vakit geçiriyor, kitapları sanki daha çok seviyorsun. Kitabını kendin seçiyor, sıkıldığın anda "bit-tiii" diyorsun. Sonra bir gayret koca göbeğini kaldırıp, biten kitabı yerine yerleştiriyor, yenisini seçiyorsun.

Derli toplusun. Yerde bulduğun minnacık bir iplik parçası bile olsa, "çöp çöp" deyip çöpün yolunu tutuyor; yere düşen bir küçük yastıktan, sehpanın üstündeki boş bir kupadan, dolabın kapısına sıkışmış bir kravattan rahatsız oluyorsun.

Çişi-kakayı tuvalete yapıyorsun. Çişe "kaka" (gerçi birkaç gündür doğrusunu buldun), kakaya "löp" diyorsun! Çişi arada kaçırdığın için hala bez takıyorsun ama tuvalet çıkışı, "hadi kanapeye" dendiğinde tıpış tıpış odandaki kanapeye gidip, üzerine tırmanıp sırtüstü yatıyor, yeni bez takılması için hazır durumda bekliyorsun. Diyorum ya, şaşırtıyorsun.

Uykuda yine bir meleksin. Uzun uzun uyuyor, güzel güzel büyüyorsun. Bu ay birkaç kez kabus görüp bizi korkutmuş olsan da, genelde mutlu uyuyor, mutlu uyanıyorsun.


Yeni ortamlarda temkinlisin. İlk beş-on dakika sana gözlemleme şansı verilirse şayet (ki anlıyorum ki bu zor bir durum), ortama kendi kendine girip, kendine yer açıyorsun. Bazen baş rol oynamayı (mesela aile ortamında seni destekleyen alkışlar ve müzikler eşliğinde şarkı söyleyip dans etmek), bazen ise gözden kaybolmayı (mesela kendi arkadaşlarınla birlikteyken herkesin oynadığının dışında bir şeylerle ilgilenmek) tercih edebiliyorsun.

Çoğu yaşıtın gibi henüz büyüklerle ilişkilerin, yaşıtlarınla ilişkilerinden daha iyi. Yaşıtlarınla grup ilişkisinden çok, kişisel ilişkil kurduğunda daha rahatsın.Gün geçtikçe iletişim becerilerin gelişiyor, paylaşmayı öğreniyorsun.

Bu aralar "anneci"sin. Ahh ne güzel bir duygu. Amaa... bazen bir dakika banyoya girmem, kısa bir telefon görüşmesi yapmam bile kızdırıyor seni. Olur da senin yanında başkasına bir şey anlatıyor olsam, en tizinden tepkini dile getiriyorsun. Bu aralar biraz sinirlisin.

Gevezesin, papağan gibisin. Her gün yeni birkaç kelimeyle şaşırtıyorsun bizi. Yüzündeki mimiklerle ise, anlatıyorsun tüm hikayeni.

Yemeği hala çok seviyorsun, yemeğe çağırıldığında en saf sevinç çığlıklarını atıyorsun. Yemek seçmiyor, doymak bilmiyor, e hafiften de ürkütüyorsun bebeğim.

*

Göbeklisin, yanaklısın; tatlısın canım kızım.
Duygulusun, sevgi dolusun, yaşama nedenimsin minik kuzum.
Seni çok seviyorum kocaman bebeğim...

26 Ocak 2009 Pazartesi

Önce Haberler

Şimdiii biliyorum, Ada'nın gelişimi hakkında yazmam gerek. Yazmayalı çok oldu ve hafızam beni zorlamaya başladı. Kaydetmesem unutulup gidecek bir sürü şey.


Sonraaa biliyorum Tracy hakkında bir post yazmam gerek. Gelen telefonlar, mailler ve onlarca arama kelimesi artık bu konuda iki satır yazmam için "hadi Yapıncak!" diyor bana.

Bir deee bir süredir ertelediğim birkaç "fikir yazısı", birkaç "iç dökümü" de bekliyor sırada.

Ama...

Önce haberler:

Bu haftasonu da hızımızı yavaşlatmadan aktif yaşama devam ettik.
Gururluyuz.


Cumartesi kalabalık ve eğlenceli geçen Music Together dersimizden sonra, Ada haftalardır öpmeye koklamaya (miniklerin bu yıpranmamış cesaretli sevgi hallerine bayılıyorum!) doyamadığı Beste Abla'sı ile birkaç saat geçirdi.


Sonrasında "Masalcı Anderske"nin ilk masalını dinleme şansına sahip oldu. Ölçtü, biçti, değerlendirdi (!). Bu konuya geleceğim. Salon Sanat büyüyor!

Sonraysa yollara döküldü, kuzenleri ikizlerin doğumgününü şenlendirdi. Bizde şenlik "yemek" manasında kullanılıyor. Ne oyuncak, ne çocuklar, ne aktiviteler; yemek varsa şenlik var. Nokta. Bir de müzik tabii.


Pazar günüyse baba günüydü. Sokaklarda, deniz kıyısında, parklarda gezdi durdu, sarhoş oldu. Akşam da kalabalık misafirlerimizle uyku saatinden bir yarım saat çalıp, sofraya oturdu. Ve yine tabii...içi dışı şen oldu!

Haha üstteki resimde öyle görünmese de...Ada memnun ben memnun. Öyle enerjik ki artık, bu enerjisini güzel aktivitelerle harcamasını beni mutlu ediyor.

23 Ocak 2009 Cuma

Cümbüş

Sabah: Durukuş bizde, biz Music Together'da. Öpüşme-koklaşma-ağlaşma (!), dans, müzik, boyama, çiftlik evi, evcilik... İki eski dostlar artık. Harikalar!





Öğleden sonra: Haftalık buluşmamızda, bu sefer Meltem ve Melisa'da. Oyuncaklar, mamalar, renk cümbüşü, ses cümbüşü, sevgi cümbüşü...




Ne güzel bir gün geçirmişiz yahu...