20 Kasım 2008 Perşembe

A-loo...

Algılarının bu kadar açık olduğu dönemde yeni şeyler de görmeli, yeni arkadaşlarla tanışmalı, farklı şeyler denemeli diye düşünüyordum. Kendimi işlerime gömüp de böyle fırsatlar yakalayamaz olunca da kendimi suçluyordum. Hala Fethi Paşa Korusu'na gidemedik mesela. Gidip bir lunaparkta atlıkarıncalara da binemedik henüz. Oyuncak Müzesi dibimizde. Beceremedik. Varsa yoksa sahil ve park. O da iyidir gerçi...

Ada'nın evde çok fazla oyuncağı yoktur. Çıktım bunu aldım, kızım sürpriz bak ne getirdim gibi hikayeler yaşanmaz bizde. Çoğu zaman müzik başroldedir, el becerileri için akıllı oyuncakları vardır, bir kısmı evde yaratılmış, çoğu "keşfedilmiş". Konsantrasyon, hafıza ve söz dağarcığı için kartlar tabii ve dergiler, büyük dergileri aslında, genelde ev ve sanat dergileri. Sosyalleşmede oyun gruplarımız var, şimdi de müzik buluşmalarımız eklendi. Oyun grupları bir süredir aksadı gerçi, suçlu: ben.

Sonra bir oyuncakla oynarken diğeri çıkmaz mesela, Montessori usulü. Uzun uzun oynar oyuncağıyla, kolay sıkılmaz. Sonra hadi kızım topla derim, tek tek yerleştirir, geri koyar yerine her şeyi. Çoğu zaman yani. Bazen de bu kadar kolay olmaz. Yine de bir oyuncak toplandı mı diğeri çıkar.

Kuşlara bakarız, heyecanlanır. Hergün dışarı çıkmasak da, mutlaka uzun uzun balkonda otururuz yaz ya da kış. Gelen geçene, karşı apartmandaki teyzelere el sallar; geçen bebekleri, köpekleri, satıcıları yanımıza çağırırız "del, del!" Gel'e döndü gerçi o, birkaç gündür.


Dün özgürlüğümün ilk günü sayılırdı. Bir liste Ada'yla yapacakları sıralamıştım. Oysa ne yaptım? Zuzu Cafe'ye gittik. Çok heyecanlı bir başlangıç sayılmaz. Ama ne yapalım, soğuktu, başka şeyler yapmaya üşendik. Değişiklik dedik, kendimizi renkli minik mekana attık, ilk gidişimiz. Sevdik, ben çin böreğini sevdim. Ada sanırım oyuncakları.

Canım garibim, böyle bol oyuncağı bir arada görünce bir mahsun, bir şaşkın görünüyor ki gözüme. Hemen arkadaşları yadırgamadan, ortama girdi; ilk yöneldiği oyuncaklar: plastik meyve, sebzeler. Ve heyecan bittabi: "Mam-ma!" Anladı gerçek mama değil, kuzu kuzu başladı yine dizmeye. Bir yerden alıp, diğerine aktarmaya. İçim rahatlamış yerime geçecekken bir baktım, bir abla "bak Ada" diye elinde sesli, ışıklı bir oyuncak, diğer abla "bak Ada" diye elinde konuşan bir bebek, yanındaki arkadaş bip bip araba...

Dayanamadım uyardım: Siz bir oyuncak verin, o sıkılınca yenisini alır, ya da siz diğerini verirsiniz. Tracy'nin günümüz çocuklarının nasıl aşırı uyarıldıklarına dair görüşleri geldi aklıma. Ha, fotoğraf mı? Elinde oyuncak telefon "Alooo" derken. Bilmiyorum böyle güzel alo diyen var mıdır? (Eminim vardır!) Benim adım Yapıncak, senin adın ne? "A-daaa"

**

Ada'yı alıp bir restorana gidemiyoruz. Ne kadar tok olursa olsun, kıyamet kopartıyor, bizimki yetmiyor, etraftakilerin yemeğine saldırıyor, vahşi bir durum. Yediğimizden bir şey anlamıyoruz. Zuzu Cafe'yi sevdik, o arkadaşlarıyla oyun oynarken, ben tıkınabiliyorum kısaca, sütunlar ardında. Gizli gizli.

Heyecanlı bir şeyler yapacağız. Ama hava soğuk, ellerim donuyor...

8 yorum:

Adsız dedi ki...

gerçekten ada ve poyraz yanyana gelse bir kuzu yerler valla,durum bunu gösteriyor:) inşallah birgün yapıncak:) buarada keşke poyraz da bir oyuncakla uzun uzun oynasa ama nerdeeee...ama ben yinede çok fazla seçenek vermemeye çalışıyorum:)

AycA dedi ki...

Yapıncak yazdıklarına sonuna kadar katılyor destekliyorum.. ve o Alooo diyen bıcırık suratı koklamayı en kısa zamanda diliyorum :)
Çocuklara bir oyuncakla oynayıp sıkılınca yenisini sunmak öğretilir bir durum.. bizzat denedim ve sonucunu aldım.. ama buna çok küçükten başlamak ve bunu bir tarz olarak benimsemek gerekiyor.. çocuk dediğin aslında oyuncakla değil oyunla büyümeli.. çok oyuncak yaratıcılığı azaltır evet doğrudur. izlediğim bir belgeselde dünyaca ünlü bir araba tasarımcısına sorduklarında nasıl oldu diye : çocukken annem oyuncak almazdı kendim yapmak durumunda kalırdım" diye cevap verdi . yeterince açıkladı mı acaba durumu ?? hep bu cevabı göz önünde bulundurmaya çalışıyorum ben ..işe de yarıyor.. bir bakıyorum poker fişlerinden araba yapmış kendi kendine ya da kağıtları araba yapmış.. dergilerden hayvanları öğreniyor.. yol gösterici olmak demek bence çocuğu pyuncağa boğmak demek değil bu ikisi karıştırılıyor.. düzen işi ise en başından sağlanırsa başarılı oluyor gerçekten.. onlarda düzeni seviyorlar karışıklık konsantrasyonlarını dağıtıyor tıpkı biz büyüklere olduğu gibi.tabii bazı kişilerin ise karışıklık konsantre olmalarını sağlıyor :))
bazen bana olduğu gibi :P

Primarima dedi ki...

Biz çok gidiyoruz ve seviyoruz...demek sizde keşfettiniz:)bir tavsiyede benden makarnaları şahane :)

Mine dedi ki...

guzelim daha bir sure disarida yemek yemegi unutun! bizim restoranta oturup da siparis vermeden kalkmisligimiz bile vardir. bu yaslarda o kadar dakika/saat bir masada oturmak onlara zulum geliyor. eger dogru anladiysam disarida yemek yiyememe sebebinizi. Ada bir de simdi yeni ozgurlugunu ilan etti, yurumeye basladi artik onu durduruamazsiniz. Aslinda biz Turkiye'de disarida yemegi seviyoruz cunku muhakkak bir garson falan ilgileniyor, biz de rahat rahat oturup yigiyoruz. Burda klmse baskasinin cocuguna elini surmez (bu da iyi bir sey aslinda tabii ki ama bazen surmesi isimize geliyor).

Oyuncak konusunda yazdiklarina ben de katiliyorum. Biz sansli ciktik. Eren'in bence luzumundan fazla oyuncagi olmasina ragmen (cogu hediye ve babasi dayanamiyor) daha hic bir tanesiyle bile oynamaktan sikilmadi. 2 yasinda ama 6 aylikken aldigimizla oyuncaklarla bile bayila bayila oynuyor hala.

Ama ben de senin gibi ortaliga sacmiyorum herseyi, degisimli. Zaten bir yastan sonra konsantrasyonlari artinca daha uzun uzun oynuyorlar oyuncaklarla. 2 ay once dogumgununde miniik tren seti hediye geldiginden beri (zaten buyuk Lego olani ve bir de tahta seti vardi!) sabah aksam durmadan o yeni tren setiyle oynuyor.

Yaraticilik konusuna gelince blogumdaki son postu oku (Trash for Teaching). Cocuklara endustriyel coplerden yaratici olmalarini sagliyorlar.

Yapıncak Gürerk dedi ki...

* Güldem, seninkine de maşallah.

* Ayça, belgeseldeki cümle çok hoşuma gitti. Çocuklar için en önemli şey önlerini görmek aslında. Gözlemlemek için, düşünmek için, yaratıcı olabilmek için harekete geçmeleri için zamana ihtiyaçları var. Bunun için tek defada az oyuncak ve düzen işe yarıyor işte. Bak senin kaşife :)

Yapıncak Gürerk dedi ki...

* Ebru bir dahaki sefere makarna yiyeceğim o zaman :)

* Mine, restoran kismi bizimkinin tok da olsa yemeğe karşı savunmasız olmasından dolayı. İnsanların yemeklerine saldırıyor!!! Eren'in tren sevgisinden haberim var :) Bizimki de MT'deki çuf çuf şarkısını söyleyip duruyor heyecanla, ama henüz trene binmedi! Gerçi kartlarındaki lokomotif resmine çufçuf diyor :)

Damla dedi ki...

Çok fazla oyuncak alınmaması gerektiğine katılıyorum. Ama oynarken istediği oyuncakları dağıtmasına izin vermeye çalışıyorum artık. Bir sonraki aktiviteye geçmeden önce toplamak üzere. Artık yavaş yavaş hayali oyun da oynamaya başlayabildiğinden, farklı oyuncakları kombine ederek oynayabilmeye başladı. Hatta kendimiz örnekler yaparak bunu eşvik etmeye çalışıyoruz. Tahta bloklarını plastik halkaların içinden geçirmeye çalışmak, legodan inşaatlarda, kağıt kuklaları gezdirmek gibi. Çok kesin sınırlar koymamanın yaratıcılığı için daha iyi olduğunu düşünüyorum.

Yapıncak Gürerk dedi ki...

* Kitubi doğru, haklısın, galiba bizde de yavaş yavaş sıra buna geliyor. Kule yapmak, halka geçirmek, şekilleri yerlerine sokmak gibi şeylerde odağın değişmemesinde fayda var. Ama çocuklarımız büyüyor. Artık oyunlarını kendileri kurmaya başlıyorlar, yaratıcılık önem kazanmaya başlıyor. Destekte fayda var.