18 Kasım 2008 Salı

Palo Palo

17 Kasım 2008 Pazartesi

Çiçek Açtı Yaprak Apartmanı!

Apartmandaki üst kat komşumuz bir "dede", ağzında koskoca bir gülücük izliyor bizi. Müzikal buluşmalarımıza gelen-giden heyecanlı aileleri, mintoş minikleri, afacan abileri, ablaları, çıtıpıtı bebecikleri izliyor. "Apartmanımıza can geldi, renk geldi, müzik geldi!!" diyor.

"Çiçek açtı Yaprak apartmanı!"

Music Together, tonla aksilik ve büyük maceralar sonunda mekanına yerleşti, hayatına başladı, güleryüzlü aileleriyle, birbirinden tatlı bebekleriyle, çocuklarıyla tanıştı. Heyecanımı, mutluluğumu anlatamam.

Deneme derslerinin ilk ikisinde Adakızım da vardı. Bir şaşkınlık, tarifsiz. O kendine özel, o en mutlu anı, "nana" anını annesi bir sürü bebekle, çocukla paylaşıyor. Dahası var mı? Nasıl iş bu şimdi?!

Baştaki şaşkınlık ve annesini paylaşma şoku, derslerin sonunda kendini üzüntüye bıraktı. Her giden bebekle yüzü asıldı, akranlarının peşinden gitmeye kalktı.

Programa başladık. Heyecan. Doğru. Hem de kalbi pırpır attıran cinsten. Ama başka bir güzellik daha vardı, bir sürü blog ve internet arkadaşımla tanıştım bu derslerde. İlginçti, belki komik. O kadar yakınsın, hikayelerini biliyorsun, ama derse 5 dakika kala, ya da dahası dersin tam da içinde tanışmışsın, konuşamıyorsun, şarkı söylüyorsun gözlerinin içine bakarak, gülümseyerek. Müzikle tanışmak harikaydı, direk pozitif enerji; ama ettiğimiz -ya da edemediğimiz!- iki laf sohbetin tadı damağımda kaldı. Daha çok buluşmak, görüşmek gerek. Çocukları tanıştırmak...

Bir de haftasonu dersleri kalabalık olacak diye Ada'yı babayla adaya yolladığım için üzüldüm. Oysaki gelmeyenler oldu, haber veren ise sadece iki kişi idi. Of, yazacak çok şey var, ama ben ancak yazmaya ısınıyorum.

Hafifledim, özlediğim şeylere kavuştum artık. Daha çok piyano çalmak, daha çok yazı yazmak -tercüme yazısı değil ama!!!, yürümek amaçsız, hoplamak, şarkı söylemek miniğimle daha da çok...

Geldi o günler, şaştım kaldım.

12 Kasım 2008 Çarşamba

Kucak ya da Bir Şekil


Kuzum büyüyor, sayfası boş...
Hayatı bunca dolu dolu yaşarken -bir şekil- olmuyor.
Ayıp oluyor.
Zaman bize çelmeyi takmış, sendele dur. Ha düştüm ha düşeceğim. Yine de arkasında kalmadık zamanın bebeğim. Yetiştik, tuttuk ucundan -yine bir şekil- öyle değil mi?

Şu dört aya bakıyorum da... üstüste heyecanlar, sana da bana da yeter. Daha kaç yıl hem de.
Durulma vakti geldi mi?

Gelmiştir, doğru.
Durabilir miyiz?
Emin değilim aslında. Son sürat dönüyor hayat. Durdurmayı unuttum. Sanki o hayretle bakakaldığın "vuu, vuu" yaptığın çamaşır makinesinin içindeyim. Sıkma modunda. Dön dur. Sıktıkça sıkıyor hayat, canım suyum çıktıkça çıkıyor. Ama işte... bir bakıyorsun daha temiz, daha mis, daha serin, daha renkli, daha bir güzel çıkmışsın ortaya.

Bilmem ki...


Hayat bizi paraladıktan sonra, şöyle çıksak mis gibi gün yüzüne.
Makinedeki çamaşırlar misali, serilsek mesela, kollar, bacaklar tüm ağırlığınca yer çekimine teslim. Koşmuyorken mesela. Öööööyle kalsak, uzun uzun. Serinimizi atsak gün ışığında, güneş parlağında. Mayışsak, uyusak mesela. Ama uzun.

Yorulduk be bebeğim, ondan bunca laf. Ama tazelendik de aynı anda. Uzun lafın kısasını arayınca.

Bizi geçtim, bene geleyim. Söz verdiğim gibi döndüm yanına. İki gündür de aldım seni kucağıma. Bir daha, bir daha söyleyeyim:



al-dım-se-ni-ku-ca-ğı-maVar mı böyle bir şey? Amaaaan gözlerim doluyor işte. Geçti gitti. Ama bunun değerini bilmek var ya... Of, çek çek burun, çek burun.

Sonra... başka şeyler de geçti, sözler tutuldu, "iş"ler bitti (yine -bir şekil)
Sonra... başka şeyler de başladı, yeni sayfalar yeni heyecanlar...

Diyorum ya güzel günler geliyor. Hoplaya zıplaya, şarkılar söyleye söyleye "durulmak" istiyorum.

Of canım kızım, bak görüyor musun? Özledim seni yine, ne mışıl uyuyorsundur şimdi... Bana da uyku vakti. Bir büyük gün daha kapıda.
Ama... hoplaya, zıplaya.

Karman çorman bir yazı, anla ruh halimi. Bir hoplamak, bir uyumak isteyen bir anne.
Az kaldı bebeğim söz, bulacağım kendimi.

5 Kasım 2008 Çarşamba

Dilek

Aslında ne istiyorum en çok? Gezmeleri geçtim, yürüyüşleri de, ertelenip duran buluşmaları bile geçtim. Biraz daha dayanırım gün yüzü görmemeye sokaklarda, sorun değil. Şımaracak iki şey almayıversem n'olur kendime? İki gün daha durabilir bu şımartma hayalleri, bunca ay durduktan sonra.

Ah ne istiyorum en çok?

Bir restoda yeni tadlarla tanışmayıvereyim bir süre, olsun. Çok istediğim iki filmi sinemada değil, DVD'de seyredivereyim, ay sonra, dokunmaz. Kızım kalbimde, canımda, ondan eksiğim yok, pişmanlık da yok. Hem yerime, dağ taş gezmiyor mu babaymış, parkmış, adaymış...

İstediğim başka, ben biliyorum... ah ne zor.

Uyumak istiyorum şöyle. Uyumak evet. U Y K U.

Derin. Çıt sesinden uyanmamacasına. Bir üşüyüp, bir terlemeden, bir güzel-bir kötü rüya görmeden, hatta mümkünse hiç rüya görmeden uyumak istiyorum.

Yattığım anda, kaslarimin her düğümünü gevşetebilmek mesela. Sonrasında gözümü kapatabilmek, akabinde uyumak, uyku, ama gerçekten...

Mesela? Olur a?

Uzun zaman oldu 4 saatten fazla uyumayalı.
Yo, Ada değil sebep, o hep aynı, uzun ve mışıl.


Uyumak istiyorum işte, unuttuğum şeyi hatırlamak, gözümü kapatıp, bin dönmeden dalabilmek rüyaya. Yo, rüyayı geçtim, istemem. Dinlenmek istiyorum. Hiç... Karanlık... Beynimde düşünceler dönmezcesine.

Music Together Açılıyooooor

Güncelleme-2012: Türkiye'deki ilk Music Together 4 yıl önce Salon Sanat bünyesinde öğrencileri ile buluşmaya başlamıştır. Salon Sanat Music Together derslerini sadece Emirgan Do-um'da, Caddebostan İyi Cüceler'de ve Ankara Yoga'da sürdürmektedir. Sonbahar 2012 kayıtları için: www.salonsanat.com/register.aspx sayfasını ziyaret edebilirsiniz. 

.........
Uzuuuun bir yolculuğun sonuna geldik. Harika bir başlangıç için enerjimiz, müzik sevgimiz, mutluluğumuz bulutlarda uçuyor. Değil mi Adakızım? Yeter artık evde başbaşa hoplayıp, zıplamak. Arkadaşların geliyor bekle.

Hadi anneler, hadi çocuklar, birlikte müzik yapmaya!

Artık websitemizdeyiz:


www.salonsanat.com

Ücretsiz deneme derslerimiz 12 Kasım Çarşamba günü başlıyor. Websitesinde "Register" linkini tıklayarak, kaydınızı yaptırabilirsiniz.

Ve ayrıca...

Bu blogdaki okuyucularımıza, sevgili dostlarıma, beni bu yolculukta, emeklerimde destekleyen, moral veren, programla ilgili önerilerde, yorumlarda bulunan, cesaretlendiren herkese tek tek teşekkürlerimi gönderiyorum.

2 Kasım 2008 Pazar

Nokta

2 Kasım 2008
Pazar günü
Saat 23.31
Sayfa 390

Tercümedeki son noktamı koydum

.

31 Ekim 2008 Cuma

Son, Kiii, Üç, Dört

Az kaldı. Zor zamanlar.

Gece 12'ye kadar the Kitap'ın (!) ve de bilgisayarın başından ayrılmadığım; sonra başka heyecanlardan pırpır gecenin üç buçuğunda uyanıp, sabaha kadar dönüp durmadığım; kızımı aralarda görüp, "kaliteli zaman" geçirmeye and içmediğim; evin dışına çıkabilip, oksijen almayı becerebildiğim günleri bekliyorum.

Az kaldı, çok az.

Kasım ortasını bekliyorum. Kızımı kapıp kaçak gezmelere çıkacağım, sahilde dört nala yürüyeceğim, istediğim kitabı, istediğim yerde okuyabileceğim, yüzünü sesini unuttuğum arkadaşlarımla araya kapatacağım, sevdiğim işimi bu sefer en miniklerle yapmaya başlayacağım günleri bekliyorum.

Dokuzuncu Bölüm de bitti, On kaldı. On demek "son" demek. Sonra ver elini müzikli günler, heyecanlı açılışlar, müzikal buluşmalar. Can, kan, sokak, güneş, arkadaşlar. Kısaca hayata az kaldı. Başka bir koşturma var önümde, ama güzelinden... Bekliyorum.

29 Ekim 2008 Çarşamba

Bugün Coşkuluyuz

29 Ekim 2007

29 Ekim 2008

Nice güzel Cumhuriyet Bayramları yaşa bebeğim...

25 Ekim 2008 Cumartesi

Blogger Kapatıldı

Çok konuşmayın diyorlar, tutmayın artık günlük diyorlar. İnanabiliyor musun kızım?

23 Ekim 2008 Perşembe

Özgür Kız - Parkta İlk Adımlar