Geçen gece. Ada dört saattir uyumakta. Bense yeni yatmışım. Bir ağrı. Sırtımda, önce usul usul başlıyor, hafifçe sırtım ısınıyor sanki. Sonra yayılmaya başlıyor, kuvvetlenerek hem de. Sessizce bekliyorum, nefes almaya çekinerek. Okuduğum, bildiğim şeyler aklıma geliyor. Bir de az-çok ilişkim de var ya... Merakla ağrıyı 'dinliyorum'. Ne demek istiyor anlamaya çalışıyorum. Ağrı kaplan gibi, sarmalıyor beni pençeleriyle, tüm sırtıma yayılıyor, daha da ısıtıyor. Kollara doğru... Kollara doğru???
Hafifçe kalkıyorum. Kocaya söylenmez, ya sinirlenir, ya duymazdan gelir. Hastalıkları sevmez, elinde değil. Kaplanı ürkütmeden, nazik nazik bir çanta yapmaya koyuluyorum, 'hastane çantası'. Sultan'ı alırım, taksiye atlarız, gider çaresine bakarız diyorum. Aslında ödüm kopuyor. Hafiften geç bile kaldığımı düşünüp korkuyorum. Mesela'lar dolaşmaya başlıyor beynimde.
***
Daha çantayı kapatmadan, daha Sultan'ı uyandırmadan; bir ses geliyor karşı odadan. Miniğimin sesi. Sıkıntılı sesi. Her defasında yükselen bir inilti. Sonunda çatal bir "annee!!" Gecenin bu vakti? Sessizce -ve ürkekçe- dinliyorum önce, her sürpriz sızlanmasını dinlediğim gibi. Ses çoğalıyor, uykusu aralanıyor, sıkıntısı büyüyor. Burnu tıkalı miniğimin! Nefes alamıyor, uyanıyor bebeğim. Yanına giriyorum.
Uyumuyoruz o gece, yarım yamalak yani sadece. Nefes alamamaya dayanamayıp isyan içinde ağladığında, onu göğsüme bastırıp, sıkı sıkı sırtını ovuyorum. Rahatlasın diye.
***
Sırtımdaki ağrı gidiyor.
***
İkimiz de nane mollayız iki gündür. Ama iyiye gidiyoruz. Ucundan kurtardık sanki. Hep sevdiğimiz şeyleri yapıyoruz. Sürekli bir şeyler yiyoruz mesela. Evet hastayız ama iştahlıyız! Yasak televizyonu seyredip, sevdiğimiz şarkıları dinliyoruz. Sonra şefkat ve sevgi veriyoruz birbirimize. Bolca. Yapış yapış. Bayıla bayıla.
Galiba ikimiz de iyileşiyoruz.
(Ben arkadan geliyorum ya... Olsun. Miniğim iyi olsun.)