Şu yazımı okumuşsunuzdur. Hani ameliyat haberimi bir dialogla verdiğim yazımı.
Dün yine hastanedeydik. Bir türlü kullanacağım ilacın miktarı ayarlanamıyor. Bunun için de her gün hastaneye gidip kan vermeye devam ediyorum. Damarlar artık isyanda; bir tane daha enjeksiyonu kabul etmemek için, hem derinlere saklanıyor, hem de kendilerini sertleştiriyorlar. Olan bana ve hemşirelere oluyor. Kendimi bıraktım, onlara acımaya başladım zaten. Beni görünce eyvah yine mi sen diyorlar eminim. Son gidişlerimde mecburi birkaç boş deneme oluyor, bu sefer de benim başım dönmeye başlıyor. Ama kana ulaştıkları denemede bu sefer ben başlıyorum, aman ne iyi becerdiniz, övgüler, vs. Bir gün sonra tekrar geleceğim ya...
Dün yine bu şekilde kanımı aldırmışım, hastanenin lobisinde sonuçları bekliyoruz. Birden bir ses:
-Geçmiş olsun, girip çıkmışsınız, nasıl geçti ameliyatınız?
-İyi geçti (Beni tanıyor gibi konuşan biri ama ben tanıyor muyum? Bilmiyorum. Ama bir yerden gözüm mü ısırıyor ne?)
-Hatırladınız mı beni?
-?
-Sizinle havaalanında karşılaşmıştık, kızınızlaydınız.
O yazımda yazdığım hanım!!! Bir arkadaşını getirmiş hastaneye. Koskoca Ankara'da, orda, o anda, o noktada, iki koltuk karşımda oturmuş ameliyatımın nasıl geçtiğini soruyor...
Şaşırdım tabii, ne küçük dünya diye. Sonra da o güne gidiverdim. Ardından bu güne geliverdim. İki sahne karşımda. Birinde önüm belirsiz, hanıma sesim kaça kaça verdiğim cevap: Ameliyat için geldik. Ada kucağımda, korku damarımda. Bugünse ameliyat atlamış bitmiş, ben ayakta...
Geçmiş günler, güzel geçmiş hem de. Sevindim.
Dün yine hastanedeydik. Bir türlü kullanacağım ilacın miktarı ayarlanamıyor. Bunun için de her gün hastaneye gidip kan vermeye devam ediyorum. Damarlar artık isyanda; bir tane daha enjeksiyonu kabul etmemek için, hem derinlere saklanıyor, hem de kendilerini sertleştiriyorlar. Olan bana ve hemşirelere oluyor. Kendimi bıraktım, onlara acımaya başladım zaten. Beni görünce eyvah yine mi sen diyorlar eminim. Son gidişlerimde mecburi birkaç boş deneme oluyor, bu sefer de benim başım dönmeye başlıyor. Ama kana ulaştıkları denemede bu sefer ben başlıyorum, aman ne iyi becerdiniz, övgüler, vs. Bir gün sonra tekrar geleceğim ya...
Dün yine bu şekilde kanımı aldırmışım, hastanenin lobisinde sonuçları bekliyoruz. Birden bir ses:
-Geçmiş olsun, girip çıkmışsınız, nasıl geçti ameliyatınız?
-İyi geçti (Beni tanıyor gibi konuşan biri ama ben tanıyor muyum? Bilmiyorum. Ama bir yerden gözüm mü ısırıyor ne?)
-Hatırladınız mı beni?
-?
-Sizinle havaalanında karşılaşmıştık, kızınızlaydınız.
O yazımda yazdığım hanım!!! Bir arkadaşını getirmiş hastaneye. Koskoca Ankara'da, orda, o anda, o noktada, iki koltuk karşımda oturmuş ameliyatımın nasıl geçtiğini soruyor...
Şaşırdım tabii, ne küçük dünya diye. Sonra da o güne gidiverdim. Ardından bu güne geliverdim. İki sahne karşımda. Birinde önüm belirsiz, hanıma sesim kaça kaça verdiğim cevap: Ameliyat için geldik. Ada kucağımda, korku damarımda. Bugünse ameliyat atlamış bitmiş, ben ayakta...
Geçmiş günler, güzel geçmiş hem de. Sevindim.
6 yorum:
Fırtına bitti Yapıncak,güneş yeniden göründü.
çok geçmiş olsun yapıncak ve zatende geçmiş size sormak istediğim birşey var adanın çorbasının içine koyduğunuz tahıl karışımı ne ve nerden temin ettiniz şimdiden teşekkürler
İki gündür bu sayfalar aracılığıyla sizi tanımaya başladım. Dün yazılarınızı gözyaşları içinde okuyup, boğazımda bir yumruk var gibi hissediyorken, yeni yazılarınızı okudukça sanki iyi olan, daha da iyi olmaya devam eden kadın, Adakızın annesi benmişim kadar seviniyorum. Nedeni ise belki de ortak paydamız sahip olduğumuz biricik bebeklerimizdir.....Kimbilir?
Kısaca sizin adınıza Adakız adına çok mutluyum. Belki bir gün sizinle yüzyüze görüşme şansımızda olur....sevgilerimle
"Her gün güneş doğar yeter ki açık olsun perdeler" der bir şarkı... sizin perdeleriniz de hep açık olsun güneşi görmek için...
Zeynep ne güzel yazmışsın...
isimsiz, artık Ada bizim yediklerimizi yiyor, ama bir zaman çorbasına Milupa'nın 7 tahıldan oluşan tahıl karışımını koyuyordum, bunu akşamüstü yoğurduna da koyuyorum, bir kaşık; uzunca bir süre sabah kahvaltısına da koydum iki kaşık (tatlı k.)
sosongül hoşgeldin! Hayatta inişler, çıkışlar var; yaşadıkça olgunlaşıyor insan galiba. ama bizi yaşatan da bebeklerimiz değil mi?
sevgili Funda, niyetim perdelerimi hiç kapatmamak :))
Karma. Inanir misin bilmem. Amazon ormanlarinda kelebegin kanat cirpisi baska bir kitada firtinaya yok acabilirmis. Nedense bu geldi aklima yazini okuyunca. Dünya kücük dedin ya ondan herhalde.
Zoru atlattin Yapincak. Bundan sonrasi günesli günler. Firtina bitti artik. Degil mi??
Sevgiler...
Yorum Gönder