Tamam. Dünkü yazı pek benden beklenen bir yazı değildi. Ama oluyor işte. Gel-gitler oluyor.
...diyorum ama çok da olmadı şimdiye dek. Gerçekten her gün daha iyiye gidiyorum ve dolayısıyla moralim yerinde. Elele tutuşarak "sevişme"nin güzelliğini öğrendiğim için sonsuz mutluyum mesela. Ama işte dün başkaydı. Daha sabah tatsız başladı her şey. Her sabah kendi kendine kahkahalarla ve şarkılarla uyanan Ada, dün saat 6.30 civarı ani ve yüksek perdeden bir haykırışla uyandı. Yanına gitmek için 7'yi beklemek gerek ama durum acaip bir durum, rastlamadığımız, bilmediğimiz. Babası da burdaydı, gittik...
Kabustu tahminim. Başrolde de ben, hissetmesi zor değil. (Tabii senaryom belli: Annesinin kucağına gelmek istedi, annesi de dans ederek kaçtı. İşte kabus). Ada kızgın bakışlı, düşman tavırlı davranışlar sergilemeye başladı bir anda. Bana. Ne yanında olmamı, ne onunla konuşmamı; benimle ilgili hiç bir şey istemiyordu sanki. Bir isyan hali, lafı bilse "istemiyorum, giiiit!" diye bağıracak.
Kabustur bebeğim gel bakalım şimdi deyip onu kucağıma alıversem, iki sırtını sıvazlasam, biliyorum her şey değişecek. Bebeğim sakinleşecek. Gel gör ki, 3 ayda kapanır dedikleri kemikler, dikişler biliyoruz ki her şeyin başında; daha sadece 3 hafta geçmiş. Onu kucağıma alabilmenin imkansızlığını zaten göğsümde duyduğum ekşi acıyla her daim hissediyorum.
İşte dünkü yazı da benim o ana bir isyandımdı herhalde. Tamam güçlüyüz, biyoniğiz ama insanız da aynı zamanda. Öyle değil mi? Bazen küçücük bir hareketin her şeyi çözebileceğine inanıyor insan. Yapamayınca da derin hüsran işte böyle. Ve de isyan.
Bir de ... sonrası var tabii. Ekşi başlayan gün, ekşi devam etti, özellikle Ada için. İlk 4 dişini -ki sadece 2'sini görebiliyoruz hala- dertsiz, sedasız çıkaran miniğim; zannedersem dün ilk kez sıkıntılı bir diş çıkarma deneyimi yaşadı. Hafif ateşli, hafif iştahsız, bol mokurtulu, az gündüz uykulu, hafif ishalli. Kitapların dediği gibi.
Bugün neyse gün yine güzel başladı. Miniğim tatlı uyandı. Tatlı ve keyifli. Ben de isyansız kalktım. Zinde ve güçlü.
Gelll-gittt, gelll-gittt...
...diyorum ama çok da olmadı şimdiye dek. Gerçekten her gün daha iyiye gidiyorum ve dolayısıyla moralim yerinde. Elele tutuşarak "sevişme"nin güzelliğini öğrendiğim için sonsuz mutluyum mesela. Ama işte dün başkaydı. Daha sabah tatsız başladı her şey. Her sabah kendi kendine kahkahalarla ve şarkılarla uyanan Ada, dün saat 6.30 civarı ani ve yüksek perdeden bir haykırışla uyandı. Yanına gitmek için 7'yi beklemek gerek ama durum acaip bir durum, rastlamadığımız, bilmediğimiz. Babası da burdaydı, gittik...
Kabustu tahminim. Başrolde de ben, hissetmesi zor değil. (Tabii senaryom belli: Annesinin kucağına gelmek istedi, annesi de dans ederek kaçtı. İşte kabus). Ada kızgın bakışlı, düşman tavırlı davranışlar sergilemeye başladı bir anda. Bana. Ne yanında olmamı, ne onunla konuşmamı; benimle ilgili hiç bir şey istemiyordu sanki. Bir isyan hali, lafı bilse "istemiyorum, giiiit!" diye bağıracak.
Kabustur bebeğim gel bakalım şimdi deyip onu kucağıma alıversem, iki sırtını sıvazlasam, biliyorum her şey değişecek. Bebeğim sakinleşecek. Gel gör ki, 3 ayda kapanır dedikleri kemikler, dikişler biliyoruz ki her şeyin başında; daha sadece 3 hafta geçmiş. Onu kucağıma alabilmenin imkansızlığını zaten göğsümde duyduğum ekşi acıyla her daim hissediyorum.
İşte dünkü yazı da benim o ana bir isyandımdı herhalde. Tamam güçlüyüz, biyoniğiz ama insanız da aynı zamanda. Öyle değil mi? Bazen küçücük bir hareketin her şeyi çözebileceğine inanıyor insan. Yapamayınca da derin hüsran işte böyle. Ve de isyan.
Bir de ... sonrası var tabii. Ekşi başlayan gün, ekşi devam etti, özellikle Ada için. İlk 4 dişini -ki sadece 2'sini görebiliyoruz hala- dertsiz, sedasız çıkaran miniğim; zannedersem dün ilk kez sıkıntılı bir diş çıkarma deneyimi yaşadı. Hafif ateşli, hafif iştahsız, bol mokurtulu, az gündüz uykulu, hafif ishalli. Kitapların dediği gibi.
Bugün neyse gün yine güzel başladı. Miniğim tatlı uyandı. Tatlı ve keyifli. Ben de isyansız kalktım. Zinde ve güçlü.
Gelll-gittt, gelll-gittt...
5 yorum:
o tertemiz zihni hiç bulamasın hep güzel rüyalar görsün, hep mutlu uyansın ve hep gülücükler atsın sizlere ve sizi çabucak iyileştirsin... bunu diliyorum sevgiler
Yapıncak, şimdi böyle bol keseden atmak diil amacım asla ama yaşadığım için biliyorum, 1 yaşından sonra çok oluyor bu tür gece uyanışları, haykırışları. Çünkü gün içerisinde o kadar çok uyaranla karşılaşıyor ki, gece rüyasına giriyor otomatikman. Bizim her gecemiz böyle. Tüm bu huzura, yeşile, börtü böcekli yaşama rağmen...Şimdi senin durumunun hassasiyeti sebebiyle sana kötü davranıyor, sana kızgın gibi gelmesi çok olağan ama bizim serseri hiçbir sebep yokken beni iteliyor sarılmak istediğimde gece uyanışlarında, kocaman dügme gözlerini dikip nefretle bakıyor bazen bana. Acayip de bozuluyorum, itiraf edeyim. Uzatmadan, diyeceğim o ki,üzme sen kendini böyle şeylerle. Gel-git sebeplerinden biri olmasın bu canım, inan hep olan birşey bu...
Yapıncak, sana karşı bir tepki değil inan buna Ada'nın yaptığı. Ara ara gece ağlamaları ya da sabaha karşı uyanmaları oluyor bebeklerin ve gerçekten sarılmak istediğinde itiyorlar ya da sakinleştirmek isteyince daha çok çığlığı basıyorlar.Sen onunla tam ilgilenemediğini düşündüğün için, Ada'nın her hareketini kendine yoracaksın. Dünyaya alışmaya çalışıyorlar, biz bile hala alışamadık onlar ne yapsın...
Çağlayan & Ayça
yapıncak merhaba,
uzun süredir takip ediyorum seni, blog linklerime ekleyeceğimi söylemek istedim. Umarım bir an önce iyileşir ve Ada ya sıkıca sarılırsın.
sevgiler...
**Sevgili İlkay iyi dileklerin için teşekkürler.
**Tuba okuyorum, hazırlıyorum kendimi. bir de hassaım ya bu aralar, mazeret oldu işte...
**Çağlayan işte bir şekilde büyüyorlar, bu da numaralarından biri demek ki.
Yorum Gönder