Güzel kızım, minik bebeğim ne büyük bir kriz yaşadık değil mi? Merak ediyorum hafızanın bir yerlerinde kalacak mı o sahne? Kafa karışıklığın, hayal kırıklığın? Bilemedim. Seni Amerika'ya giderken yine bu kadar bir süre yalnız bırakıp döndüğümde, yan odaya gidip gelmişim gibi yapmıştın. Yine öyle olacak zannettim.
Derdim kendimleydi, seni kucaklayamamayı, hem de en az 3 ay kucağıma bile alamayacağımı düşündükçe çıldırıyordum. Şu kadar gün yok olup döndüğümde, hatta bir büyüüüük yolculuk yapıp ne kara düşünceler beynimi kemirip bir şekilde geri geldiğimde tek arzum seni yine içime içime almaktı. Kokunu yutmak, katman katman bacacıklarını kollarını sıkmak, burnunu göğsüme dayamak, bastırmak bastırmak... Olmayacağı baştan belli olduğu için kendimi soğukkanlılıkla eğittim. Sana dönmenin bile her şeyden büyük bir zafer olacağını söyledim kendime. Sürekli tekrarlayarak. Ki doğruydu. Dönmem demek, bir ömür -her ne kadar uzun veya kısaysa- yine seni uzun uzun kucaklayabilmem demekti. Sadece ilk bir kaç ay hariç.
Ben kendime acırken olanlarsa hepimizi şok etti. İlk geldiğim gün bir an gelmişti, hepimiz ağlıyorduk. Arabadan indim, bahçede büyükanneannenin kucağındaydın. Yavaş yavaş yaklaştınız, ben de size. Bir an gözgöze geldik. Yemin etmiştim, ağlamayacaktım, duygusallığı gizlemek en doğru olandı. Aksi olursa, dikişlerim patlayabilir, kalbim garip çırpınışlara girebilir, yine nefesim panik yaşayabilirdi ne de olsa. Senin için tüm bunlara dikkat etmem gerekiyordu.
Bakışlarımız kilitlendi ama bu başka bir şeydi. Sen -benim hareketli kuzum- taş kesilmiştin, gözlerini gözlerime kilitleyip, saniyeler boyu bana baktın. Sessiz, hareketsiz. Biraz da çatıkkaşlı. Deden sonrasında o an bana çok acıdığını, bir an önce bu durumun bitmesini beklediğini söyleyecekti. Her sabah seni uyandırdığım, senin de nerdeyse kahkahalarla bana karşılık verdiğin şekilde adını mırıldandım. Sonra beni tanıyasın diye daha da coşkuyla, daha yüksek sesle. Korkmuştum. Kızgındın galiba bana.
Ve minik kızım, can bebeğim... Ne oldu? Bir anda o donmuş sahne, bana doğru gelme çırpınışlarınla hareketleniverdi. Hem de nasıl? Bahçeyi çevreleyen boyum kadar bitkilerin üzerinden üzerime atlamak istiyordun, becersen uçarak hem de. Gülüyordun.
Sonrası ise tam bir kriz hali... Nerdeyse sen gelmek istedin, çırpınarak, ben kaçtım. Sen gözlerinden akan boncuk boncuk yaşlar, dehşet içinde açılmış hiç bir şeye anlam veremeyen, yine de hala benden medet uman, cevap bekleyen bakışlarınla çırpınmaya devam ettin. Bir ağlama, bir can acısı.
Benim kızım ağlamaz ki.
Allah'ım ne yapacağımı şaşırdım. Kabaca; sen karşımdaydın, belki de gerçekten çok özlediğin annenin kollarına atılmak istiyordun, bense seni reddediyordum. Hem de kelimenin tam manasıyla. Sakinleştiremedik hiç birimiz seni. Ben kaçtım. Kaçtım. Gözyaşları içinde.
O an karar verdim. Ne kadar acı da olsa, sana bir daha bunu yaşatmamak için bir süre seninle karşılaşmamaya. Yanımdaydın. Hatta sen bahçede oynarken, havuzda şıpırdarken, seni üst kattan izleyebilirdim. Sen uyurken, seni seyredebilirdim. Ama karpuz gibi kesilmiş kaburgalarım biraz kaynayınca ancak tekrar ortaya çıkmaya karar verdim. Yanyanayken seni reddettiğimde güveninin sarsılacağını, sevginin azalacağını, belki de acı çekeceğini, anlamlandıramayacağını düşündüm.
Öyle de yaptım. 4 gün boyunca, gitgide iyileşiyordum ama içimi de bir şeyler kemiriyordu. Yanlış yapmamak gerekiyordu. Daha ince bir konu olabilir mi? Bugün senin yanına bir şekilde çıkma planları yaparken buldum kendimi, sahneler üretiyordum, senaryolar. Bir uzmanın görüşüne de danışmak gerekirdi. Sadece içgüdüsel kararlar verilebilecek bir konu değildi sonuçta.
Konuştum. Çok mu faydalı oldu? Bilmem. Tatmin etti mi? Hayır. Hele adam lafına devam ederken şöyle bir cümle kurunca...: "Sonra yavaşça kafasını göğsünüze bastırıp kapakçığın sesini duymasını sağlarsınız." (!)
Minik kızım, Ada'cım; bir şekilde oldu. Sen nerde ben başka yerdeyim ya hep, yine öyleydik. Sen anneannenin kucağında gezintideydin, bense robotik vaziyette beyaz odada oturuyorum, kılıç yutmuşçasına dik. Ve antipatik. Telefon çaldı. Telefon beyaz odada. Ne olduysa o an oldu, annem seninle birlikte içeri girdi, senin gözler benim gözlere takıldı. Elimde olsa o an tilki çevikliğiyle kaçacağım, ama ameliyatın 10. gününde??? Herkes panik oldu. Durun dedim.
Ve konuşmaya başladık bebeğim. Bu sefer beni dinledin, hem de ne büyük dikkatle. Biraz yine meylettin, tuttular. Dur Ada'cığım dedim. Bak anne ufff oldu (en sevmediğim laf, bu şekilde kullanmak varmış, başka bir şekil zaten düşünülebilir mi?) Ben anlattım, sen dinledin. Yumuşak bir ifadeyle, hafif şaşkın ama sanki pek de mutlu. Kucağıma gelemeyeceğini ama işte şöyle şöyle birbirimizi seveceğimizi anlattım. Ve seni ne kadar sevdiğimi.
Sonrası.
Sonrası bir bayram havası.
Dokunmadan böyle mi kavuşulur? Dokunmadan böyle mi sevilir? O kahkahaların, vücudunu sevinçten kasıp kasıp gevşeyip çığlıklar atman. Karşılıklı cilveleşmek böyle mi güzel olabilir?
Canım kızım. Döndüm bebeğim. Her günümüz daha güzel olacak söz. Seni bağrıma basacağım gün de yakındır. Hem biliyorsun, kalbimden gelen her tik'te sana sarılacağım, her tak'ta hayata şükredeceğim ömrümün sonuna dek. Biliyorsun değil mi?
Derdim kendimleydi, seni kucaklayamamayı, hem de en az 3 ay kucağıma bile alamayacağımı düşündükçe çıldırıyordum. Şu kadar gün yok olup döndüğümde, hatta bir büyüüüük yolculuk yapıp ne kara düşünceler beynimi kemirip bir şekilde geri geldiğimde tek arzum seni yine içime içime almaktı. Kokunu yutmak, katman katman bacacıklarını kollarını sıkmak, burnunu göğsüme dayamak, bastırmak bastırmak... Olmayacağı baştan belli olduğu için kendimi soğukkanlılıkla eğittim. Sana dönmenin bile her şeyden büyük bir zafer olacağını söyledim kendime. Sürekli tekrarlayarak. Ki doğruydu. Dönmem demek, bir ömür -her ne kadar uzun veya kısaysa- yine seni uzun uzun kucaklayabilmem demekti. Sadece ilk bir kaç ay hariç.
Ben kendime acırken olanlarsa hepimizi şok etti. İlk geldiğim gün bir an gelmişti, hepimiz ağlıyorduk. Arabadan indim, bahçede büyükanneannenin kucağındaydın. Yavaş yavaş yaklaştınız, ben de size. Bir an gözgöze geldik. Yemin etmiştim, ağlamayacaktım, duygusallığı gizlemek en doğru olandı. Aksi olursa, dikişlerim patlayabilir, kalbim garip çırpınışlara girebilir, yine nefesim panik yaşayabilirdi ne de olsa. Senin için tüm bunlara dikkat etmem gerekiyordu.
Bakışlarımız kilitlendi ama bu başka bir şeydi. Sen -benim hareketli kuzum- taş kesilmiştin, gözlerini gözlerime kilitleyip, saniyeler boyu bana baktın. Sessiz, hareketsiz. Biraz da çatıkkaşlı. Deden sonrasında o an bana çok acıdığını, bir an önce bu durumun bitmesini beklediğini söyleyecekti. Her sabah seni uyandırdığım, senin de nerdeyse kahkahalarla bana karşılık verdiğin şekilde adını mırıldandım. Sonra beni tanıyasın diye daha da coşkuyla, daha yüksek sesle. Korkmuştum. Kızgındın galiba bana.
Ve minik kızım, can bebeğim... Ne oldu? Bir anda o donmuş sahne, bana doğru gelme çırpınışlarınla hareketleniverdi. Hem de nasıl? Bahçeyi çevreleyen boyum kadar bitkilerin üzerinden üzerime atlamak istiyordun, becersen uçarak hem de. Gülüyordun.
Sonrası ise tam bir kriz hali... Nerdeyse sen gelmek istedin, çırpınarak, ben kaçtım. Sen gözlerinden akan boncuk boncuk yaşlar, dehşet içinde açılmış hiç bir şeye anlam veremeyen, yine de hala benden medet uman, cevap bekleyen bakışlarınla çırpınmaya devam ettin. Bir ağlama, bir can acısı.
Benim kızım ağlamaz ki.
Allah'ım ne yapacağımı şaşırdım. Kabaca; sen karşımdaydın, belki de gerçekten çok özlediğin annenin kollarına atılmak istiyordun, bense seni reddediyordum. Hem de kelimenin tam manasıyla. Sakinleştiremedik hiç birimiz seni. Ben kaçtım. Kaçtım. Gözyaşları içinde.
O an karar verdim. Ne kadar acı da olsa, sana bir daha bunu yaşatmamak için bir süre seninle karşılaşmamaya. Yanımdaydın. Hatta sen bahçede oynarken, havuzda şıpırdarken, seni üst kattan izleyebilirdim. Sen uyurken, seni seyredebilirdim. Ama karpuz gibi kesilmiş kaburgalarım biraz kaynayınca ancak tekrar ortaya çıkmaya karar verdim. Yanyanayken seni reddettiğimde güveninin sarsılacağını, sevginin azalacağını, belki de acı çekeceğini, anlamlandıramayacağını düşündüm.
Öyle de yaptım. 4 gün boyunca, gitgide iyileşiyordum ama içimi de bir şeyler kemiriyordu. Yanlış yapmamak gerekiyordu. Daha ince bir konu olabilir mi? Bugün senin yanına bir şekilde çıkma planları yaparken buldum kendimi, sahneler üretiyordum, senaryolar. Bir uzmanın görüşüne de danışmak gerekirdi. Sadece içgüdüsel kararlar verilebilecek bir konu değildi sonuçta.
Konuştum. Çok mu faydalı oldu? Bilmem. Tatmin etti mi? Hayır. Hele adam lafına devam ederken şöyle bir cümle kurunca...: "Sonra yavaşça kafasını göğsünüze bastırıp kapakçığın sesini duymasını sağlarsınız." (!)
Minik kızım, Ada'cım; bir şekilde oldu. Sen nerde ben başka yerdeyim ya hep, yine öyleydik. Sen anneannenin kucağında gezintideydin, bense robotik vaziyette beyaz odada oturuyorum, kılıç yutmuşçasına dik. Ve antipatik. Telefon çaldı. Telefon beyaz odada. Ne olduysa o an oldu, annem seninle birlikte içeri girdi, senin gözler benim gözlere takıldı. Elimde olsa o an tilki çevikliğiyle kaçacağım, ama ameliyatın 10. gününde??? Herkes panik oldu. Durun dedim.
Ve konuşmaya başladık bebeğim. Bu sefer beni dinledin, hem de ne büyük dikkatle. Biraz yine meylettin, tuttular. Dur Ada'cığım dedim. Bak anne ufff oldu (en sevmediğim laf, bu şekilde kullanmak varmış, başka bir şekil zaten düşünülebilir mi?) Ben anlattım, sen dinledin. Yumuşak bir ifadeyle, hafif şaşkın ama sanki pek de mutlu. Kucağıma gelemeyeceğini ama işte şöyle şöyle birbirimizi seveceğimizi anlattım. Ve seni ne kadar sevdiğimi.
Sonrası.
Sonrası bir bayram havası.
Dokunmadan böyle mi kavuşulur? Dokunmadan böyle mi sevilir? O kahkahaların, vücudunu sevinçten kasıp kasıp gevşeyip çığlıklar atman. Karşılıklı cilveleşmek böyle mi güzel olabilir?
Canım kızım. Döndüm bebeğim. Her günümüz daha güzel olacak söz. Seni bağrıma basacağım gün de yakındır. Hem biliyorsun, kalbimden gelen her tik'te sana sarılacağım, her tak'ta hayata şükredeceğim ömrümün sonuna dek. Biliyorsun değil mi?
21 yorum:
Pek duygusal yazıların en duygusalıydı bu Yapıncak ağlamaktan bişey yazasım yok. Sadece en güzel dileklerimin ve dualarımın sizinle olmasını istedim. Umarım çoook uzun yıllar koyun koyuna olursunuz.
Sevgili Yapincak,
herseyden once cok cok gecmis olsun. Saglikla aramiza dondun, adeta yeniden dogdun. Insan anne olunca yasadigi hersey onu daha da derinden etkiliyor. Yazini gozlerimde yaslarla okudum ama biliyorum ki bu belki de en zor zamanlari atlatacak, kizinla uzun mutlu bir omur gecireceksin.
Seni gecen hafta aradim ve teyzenle konustum. Su anda cok yorgun oldugunu dusunuyorum, biraz toparlandiginda tekrar arayacagim.
O kaburgalarin kesilmesinin ne zor ve ne aci verici bir deneyim oldugunu cok iyi biliyorum. Sanki tum ailenin kaburgalari kesiliyor o ameliyatta...
Hersey bitti insallah. Allah seni kizina bagisladi...
Tekrar cok gecmis olsun sevgili arkadasim...
icimi dagladiniz,benimde bi bebegim var...zor cok zormus yasadiklariniz,duygularimi nasil ifade edecegimi bilemedim!!!
allah sizi kiziniza bagisladin,cok ama cokkkk gecmis olsun.
sinem
Merhaba Yapıncak Hanım,
Sizinle iş dolayısıyla görüşmüştük. e-bebekte hatırlarsınız. ameliyat geçirdiğinizi duyunca nereyi arayacağımı bilemedim sanırım burası size ulaşmak için elverişli bir ortam. Çok geçmiş olsun, acılarınızın en kısa zamanda geçmesini, güzel Ada'yı doya doya bağrınıza bastığınız günlerin gelmesini dilerim.. nice mutlu ve sağlıklı yıllara inşallah..
Merhaba Yapıncak.En içten dile getirdiğin duygu ve düşüncelerini okuyunca boğazım düğümlendi...
Yapıncağın kalbi; bu dönemde Adakızın sevgisiyle yoğrulunca sağlıklı nice günler için dans ritmine girmiş görünüyor..
Allah sana bu günlerinde sabır ve güç versin...
Gökçe kızımdan ve benden kucak dolusu sevgiler,selamlar.....
Yapıncak çok merak ediyordum.. sonunda sağlıkla geldin.. pek duygusal yazıdan çok kalbimin bir köşesini şimdi hüngür hüngür ağalatacak bir yazı olmuş bu.. ne zor bir dönem ve sen
ne güçlüsün..
yazacak birşey bulamadım bulamıyorum.. çok geçmiş olsun.. çok hemde.. Adacığını kollarına en kısa sürede alabilmen ümidimle..
P.S: babamın havaalanında biz daha küçükken - ben hatırlıyorum 12 yaşındaydım- 2 ay sonra göğsünde yastık tekerlekli sandalyede bize doğru yavaş yavaş gelişini ve bize sarılamayışını hatırladım..eve geldiğimizda" tik tak tik tak" göğsüne kafamızı koyup dinletmişti.. her akşam başımı koyup dinlerdim.. uzun seneler bizimle kaldı bu ameliyattan sonra..:)neyse.. biraz ağlamam ve senin için sevinmem lazım..
ağlamamak için kendimi tutmadım. bütün dualarım ve iyi dileklerim seninle ve adayla birlikte.
birlikte çok uzun senelere.
Oğluma sarılabildiğim her an, seni hatırlayacağım sanırım artık sevgili Yapıncak..
Çok geçmiş olsun..
En kötü "ayrılığınız" bu olsun.. Umarım küçük Ada, ömür boyu annesiyle, her "tik"te bir arada olur, her istediğinde sarılır ve sen onun mis kokusunu ömür boyu duyarsın..
Günümü kurtaracak kocaman bir "şükür vesilesi" oldu bu yazı bana.. Ben de sana en içten dualarımı yolluyorum.. Ve sevgili Archi'ye, sana link vererek seni tanımamı sağladığı için teşekkür ediyorum..
En kısa sürede iyileşmen dileğiyle..
Beyaz odada yanındayız hep.Bize yaşayabildiklerimizin kıymetini bildirdiğin için teşekkürler Yapıncak.
Şu an ağlamak ne kelime, adeta böğürüyorum... Çok dokundu yapıncak, coook...
Çok çok geçmiş olsun tekrar Yapıncak. Ne söylenebilir ki bu yazının cümlelerine tanrım, kalbim acıdı şu an, kalbinde aritmisiyle yaşayan birisi olarak yaşadıklarını biraz olsun anlıyorum. Bebeklerimizle bir ömür geçirmek dileklerimle...
Çağlayan & Ayça
Ben neden ağlıyorum peki şu an? Hergün bissürü insanı kesen, organları plastik ya da cansızmış gibi elimde tutan, ameliyat yaparken en fazla yemek yapar gibi hisseden ben? Sanırım senin iyi olmana çok sevindim biraz ondan, sevinçten (sevinçten ağlamayı çok severim) ama daha çok da neden biliyor musun, sağ salim bebeğine kavuştuğun için Yapıncak.
Annelik normal değil biliyorum ve bunu ancak anneler anlar.
Gözün aydın Ada bebek.
Ah ne yazayım bu yazılanların üzerine, bir anne olarak sizi çok iyi anlıyorum dışında. Kendinize iyi bakın. Ne olur üzülmeyin.
Hiç kıyaslanamaz ama kızım 12aylıkken burnumdaki deviasyondan dolayı ameliyat oldum. Eve geldiğimde o gece kızımı görmeden uyudum ama ertesi sabah beni gördüğündeki suratı allak bullaktı. Sadece ertesi gün mosmor suratıma ve sargılarıma bakıp kendisi anne uf olmuş dedi. Daha konuşamıyordu bile ve biz demeden kendi dedi. Ben iyileşene morluklarım geçene kadar tekrarladı. Şimdi 22 aylık. Hiç hatırladığını sanmıyorum. Sizde öyle olacaksınız eminim. Çocuklar sevgiyi hissetsin, kucağınıza ilk çıktığı an herşeyi unutur dert etmeyin.
Tekrar tekrar geçmiş olsun.
Her nefesiniz hayırlı olsun.
Sağlıkla kalın
Sevgili Yapıncak, çok çok geçmiş olsun. Yazmak istediğim çok şey var ama yazamıyorum, çok ama çok etkilendim yazınızdan. Allah size ve ailenize uzun sağlıklı ömürler nasip etsin. Seviler, _Saniye_
Sevgili Yapıncak,
Çok ama çok geçmiş olsun. Adayla sağlıklı uzuuun bir ömür dilerim. Yazdıklarını göz yaşları içinde okudum. Yaşadığımız her anın ne kadar değerli olduğunu bir kez daha hatırlamış oldum sayende.
Sevgiler
Esra
:)
Tatlı annenin akıllı bebeği Ada! Demek anneni dinledin dikkatlice. Ve anladın. Anne uff olmuş.. Ama seni hala çook severmiş... Aferin sana tatlı bebek. Annene senden daha iyi gelecek bir ilaç yok çünkü. Sen ona o sana lazımsınız. Birbirinize iyi bakın şekerler.
İkinizi de öpüp kucakladım,
Gülfer
Sevgili arkadaşlar,
Tüm iyi dilekleriniz için teşekkür ederiz! Ağlatmak değildi amaç, çalakalem kızıma yazmıştım, biraz da gerekli görüp. Ama anne kalbi...görüyorum.
Bizi merak etmeyin, yollar tükenmiyor. Biz de yolumuzu bulduk. Bakın bir yaşında çocuk bile neler anlayabiliyor, buna şükretmek gerek. Ve ben ona bacaklarımla sarılabiliyorum, ayaklarımla gıdıklayabiliyorum, o benim dizlerimin arasında bana cilveler yapabiliyor... yani sorun yok, burdayım ya, yanındayım ya, hallettik demek ki bu işi. Bugünler de geçecek.
Ama yine de sevgiyle ve sıkı sıkı sarılın canınıza, kalbinizin nefesiniz değerini bilin.
Tekrar teşekkür ediyorum. Tek tek. Ameliyatımın öncesinde sonrasında bizim yanımızda olduğunuz için.
Şu anda işyerimde masamda gözyaşlarına boğulmuş durumdayım ve yazının tamamını okuyamadım bile:(
allah yardımcınız olsun bir an önce sağlıkla yavrunuzu sımsıkı sarmalamanızı canı yürekten diliyorum.
sevgilerimle
Songül
Gec buldum sizi. Ama iyi ki bulmusum.
En icten gecmis olsun dileklerimi iletiyor; size, bebeginiz ve diger tum sevdiklerinizle birlikte, saglik ve huzur dolu uzun bir omur diliyorum.
Ben dahil, bunca insana sukur vesilesi kilinmis ozel ve guzel insan; Allah yar ve yardimciniz olsun...
Sevgiler,
Ayse Sule
yeni keşfettiğim blogunuzu Ada'ya duyduğum hayranlıkla bir çırpıda okudum. Yazılar, fotoğraflar... hepsi çok keyifliydi ama bu yazıyı okuyana kadar bir yorum yapma isteğim yoktu. Okudum, içim titredi, düşündüm, hissettim, işyerinde olmasam muhtemelen hıçkırıklara boğulurdum. Ben anne değilim, anne olup olmayacağımı da bilemiyorum. (çünkü hayat bundan 3 sene önce 29 yaşındayken bir sürpriz yaptı ) Ama öyle iyi anladım ki yaşananları hele ki çok sevdiğim halam 5 sene önce bu zorlu ameliyatı geçirmiş olduğu ve kendi çocuğu - bakacak kimsesi olmadığından ilk 1 aylık döneminde sabah akşam onunla birlikte olduğum düşünülürse... Niye yazdığımı da bilmiyorum aslında bunları, ama ben sizi anladım...
çok geçmiş olsun... güzel bebeğinizi benim için koklayın lütfen...
sevgiler...
tolunay
Yorum Gönder