18 Kasım 2008 Salı

Iska

Rahatsızlıklarımı kimseye inandıramazken, bir "ekşi yazı" ile burda içimi dökmüştüm; ruhumu okuyan, hissettiğimi hisseden yorumlarla, sıcacık anlayışla -ki o an ihtiyacım olan sadece oydu- nefes bile alamazken, "nefes alır olmuştum". Şaka değil. Sonrasındaki büyük güne yine blog dostlarımın desteğiyle "hazırlanmıştım". Şaka değil. Ameliyatımda yoğun bakımda, yüzyüze gelmediğim blog dostlarımın telefonlarıyla "kendime gelmiştim", geçmiş olsun dilekleriyle "ayağa kalkmıştım". Şaka değil.

Yazmak, paylaşmak, bazen aynı dili konuşmak, bazen yeni bir dil bulmak, bazen duygulara tercüman olmak, bazen yazanları okurken "aynı ben" diyebilmek. Üzüntüyü paylaşmak, boşalmak, rahatlamak; sevinci paylaşmak, büyümek, coşmak. Başka biri adına sevinmek, başka biri adına üzülmek. Bu kadar içten, bu kadar gerçek.

**
...Ben bugün çok üzüldüm.

Bahsettiğim günlerde ruhumu okuyan, hayatla dalgasını geçen, pozitif enerjisiyle karanlıklarımı aydınlatan bir blog dostumun, zor günlerinde yanında olamadım. Ameliyat günümde hiç tanışmadığım, çok tanıştığım bu dostum, "elimi tutmuştu" bu satırlarla. Güç vermişti, hem de ne güç, bazısı çok dokunur ya, derinden dokunmuştu işte. Ama ben onun zor gününde "elini tutamadım".

Kedili Mutfaklar'ın Annoya'sı ameliyatını olmuş, olmuş da bitmiş de, çıkmış da...
İyiymiş.

Bazen kendi dertlerimiz içinde boğuluyoruz, bazen hayatı ıskalıyoruz, bazen dostlarımızı. Hiç bir blogu takibedemedim şu son günlerde, kim bilir neler oldu, neler geçti. Annoya'mın yanında değildim, ama iyileştiğine çok sevindim. Zaten öyle aslan gibi bir kadın ki, ben "elini tutmayayım", vız gelir ona!

Geçmiş olsun Oya'cığım!

Hiç yorum yok: