26 Mayıs 2009 Salı

Ateş Parçası

Tam 22 aylık bir ateş parçası var evimizde. Bebek değil, çocuk da değil, garip bir şey. Tatlı bir şey. Fıkır fıkır, pıtır pıtır, laf laf, söz söz bir can.

Miniğim... her ay dönümünde seni düşündüğümde, diyorum ki bu herhalde en güzel yaş olmalı. Her ay yeni bir heyecansın çünkü.

Bu ayların heyecanları başka mesela. Anlatıyorsun durmadan.
Tamam, anlatayım ben de kelimeden kısmadan:


Değişiksin o konuda. Aylar önce çalışmaya başlamıştın: "Anne-nin baba-nın, annanne-nin, babiya-nın...", sonra başladın elde bir top getirimeye örneğin "anne-ye, baba-ya, hala-ya, Ceyda'ya..." Sanki gramer dersi, sanki biri çalıştırıyor seni gizli gizli. Ama hayır. Senin yöntemin. Sağlamcısın. Önce çalışıyorsun.

Çok çalıştın bebeğim. O ekler birbirine eklendi, sözler birbirine, uzun cümlelerdesin artık.

Bil ki miniğim babandan daha çok, bendense daha düzgün konuşuyorsun!!!

Örnek mi? Örnek: Kaç hafta önce yanımıza gelmiştin elinde odandaki askıdan aldığın (ki her eve dönüşte aynen pıtır pıtır gidip astığın) ceketinle:

"Anne, bakkala pantolon almaya gidelim...mi?" Sonra ablaya dönüp: "Abla giyinsin" Sonra dersteki şarkının melodisi eşliğinde: "Haaaydi birlikte!" Ve kapı.

Hem komiksin, hem şaşırtıyorsun.

Haftasonu da adada: Elin pisi pisi der edasını takınmış, tavukların peşisıra koşuyorsun. Laf: "Tavuklaar gelin, sizinle arkadaş olalım...mı??" Şu mı, mi soru eklerine de bayılıyorum bu arada.

Özet: Konuşuyorsun artık. Her derdini anlatıyorsun, her heyecanını.

Bu konulara girdikçe, duramayacağımı yazdıkça yazacağımı hissediyorum. Dur.
Dum. Tamam.

Resimle değil, müzikle iyi aran. (Oysaki ben resim yapmayı çok sevmeni istiyordum, olsun) Beni çalıştırmıyorsun. İlle sen çalacaksın. Ya da kucağıma oturup istek parçaları sıralayacaksın: Marchiiin upp, hel-loo, goobaay şo looong, sip sip sip to maluuu... Konserler var senden gizli kulaklıkla çalışıyorum, olmuyor ama miniğim.

Gece-gündüz kuru ve mini mini külotlusun. Bizi mutlu ediyorsun, bu işten sen de mutlusun. Önümüzde bir tek yatağının parmaklıklarını kaldırma meselesi kaldı sanki. Onu da yine merasimlerle yazın Ankara'da yapalım diyorum. Şimdi belli olmaz ne yapacağın çünkü, pek annecisin.

Kıpır kıpırsın, yorulmak nedir bilmiyorsun. Yoruyorsun! Özgür ruhlu ve kendi alemindesin çoğu zaman. Oyun gruplarında, kendi kendine ne istiyorsan onun peşindesin şimdilik. Sesimi çıkarmıyor, izliyorum seni. Ama evdeyken aklın fikrin hep arkadaşlarında, hep onları anlatıyorsun, iki gün arkadaş görmesen, programları kendin yapmaya başlıyorsun. "... gelsin, parka gidelim, kaydıraktan piuuu yapalım" O nokta noktalara her gün başka isim koyuyorsun, her gün bir favori arkadaşın oluyor, onu sayıklıyorsun.

Televizyon belki 10-15 dakika açıyorum artık. İlle bale bekliyorsun, orkestra çıkarsa anlatıyorsun. "Orkestra şefi geeldi", "A aaa, abi ne çalıyo? Keman çalıyooo" Komiksin. Kendine sorular sorup yine kendin cevaplandırıyorsun. Kendi kendini eğlendiriyorsun.

Bazense yapış yapış annecisin. Masal kitaplarını, dergileri ille benim kucağımda okumak istiyorsun. Cancana ve tabii kendi kurallarınla. Hala en favori masalın "Kırmızı Başlıklı Kız" Tabii bizim verziyonumuzla. Ben ilk cümleyi söylersem, sen takibedeni söyleyiveriyorsun.

Akşamüstü 5'te, 6 yemeğinden önce yeni bir öğün hediye ettin kendine. İsteklerin havuç, kereviz, karnıbahar, salatalık gibi şeyler olduğu için sesimizi çıkarmıyor, hatta itiraf edeyim gurur duyuyoruz. Ama çoğu gün abartıp yüzbeşinci karnıbaharını gaz yapar düşünesi ile vermeyi reddettiğimizde mesela, yaygarayı kopartıyorsun. O zaman küçük bir canavar mısın diye korkmaya başlıyorum bebeğim.

Su zayıf noktan. Ödüm kopuyor bir parkta, bahçede havuz göreceğiz diye. Hakim olamıyorum sana. Denize desen, girdin evet, girmeye de devam ediyorsun. Yapacak bir şey yok. Hasta olmuyorsan, mutluysan sorun da yok.

Beş ay sonra (yani en son sessiz sedasız ve hep birlikte çıkan dört azı diş sonrasında) alt öndeki dördüncü dişin çıkıyor. Şimdilik farkında görünmüyorsun.

Bunun dışında:

Kalabalığı, sokakları, arkadaşlarını, suyu, kumu, hayvanları, kokoş kıyafetleri, çanta, şapka, gözlük gibi her çeşit komik aksesuarı çok seviyorsun. Duygularını ve kafa karışıklıklarını ifade edebiliyorsun. Çoğu zaman ciddi suratlısın, karnın acıktığında ve kendini hafif utangaç hissettiğinde hala parmağını ağzına götürüyorsun. Duygusalsın ve -şanslıyız ki diyeceğim- üzüntülerini hissettiriyorsun. Çocuk konuşması sevmiyorsun, seninle mantıklı konuşunca hem dinliyor, hem de ciddi ciddi sohbete katılıyorsun.

Tatlısın. Bazen "cici", bazen "huysuz"sun. Büyüyor, kişilik sahibi oluyorsun. Dilimin ucunda, söyleyeyim bari:

Az kaldı iki yaşına giriyorsun!!

Uzun süre yazamayınca, uzun süre yazıyor işte insan. Resim mi? Var, var. Uyku mu? E o da vaaar...

21 Mayıs 2009 Perşembe

Sahilde Müzik...

Bir daha ne zaman yazarım belli olmaz. Ada yolları göründü. İnternet var mıdır, varsa yazacak hal var mıdır, o da belli olmaz. Daha da geç kalmadan havadisleri belgelemeli.
Salon Sanat Music Together Bahar Dönemi son dersimizi sahilde yaptık. Cesaret işi! 9 aile, 10 çocuk. Etrafta köpekler, bisikletler, balonlar, kumlar ve deniz varken... müzik yapmak?? Neden olmasın, dedim. Dedim ama... Kolay da değil, en fena diyorum piknik yaparız, dersi yine bizim stüdyoda tekrarlarız.





Yanılttılar beni. Çocuklar yanılttılar. Ailelerim de. Cıvıl cıvıl bir Cumartesi sabahı, denizin de, güneşin de, etraftaki hareketin de bol olduğu bir zamanda biz müzik yaptık! Çimler üstünde, ağaç gölgesinde, başımızda kasketler, elimizde şıkı şıkı yumurtalarla, kısılan sesime eşlik eden bir sürü güzel sesle. Yuvarlağı terk etmeyip, beni çok (pardon ÇOK) şaşırtan miniklerimle.

Müzik harika bir şey, çocuklarsa muhteşem! İkisi birleşince ortaya çıkan güzelliği anlatamam. Öğretmen olarak söylüyorum. Ben bu işi çok seviyorum!

*Fotoğraflar Ceyda'nın bana ve ailelerime hediyesi
*Yaz dönemi başlıyor. Kayıtlar ve bilgi: www.salonsanat.com

15 Mayıs 2009 Cuma

Bebek Meleği

Bizim evde televizyon izlenmez. Adetimiz değil. "Mezzo"nun hatırına mecburen Digitürk'ümüz vardır. Arada 15 dakika-15 dakika Ada müzik istiyor, bahtımıza ne var diye açıp ne çıkarsa dinleriz. Ada'nın kelime haznesi kemanları geçti, fagot ve klarnetlere ulaştı sayesinde. Arasıra da bol dans geliyor yanında bonus. Memnunuz.

Ama diyeceğim başka şey.

Deniz müjdeledi. D-Smart'ta Bebeğim diye bir kanal var, 60. kanal. Bilenler biliyordur, bir "hamilelik ve ebeveynlik" kanalı. Hamileler için Egzersizler'den tutun, Bebek Masajı'na, Çocuklar için Aktiviteler'den, Bebek Bakım programlarına bir dizi faydalı bilgiye ulaşmak mümkün. Müş. Müş diyorum çünkü uzun uzun seyretme fırsatım olmadı. Ama ne seyrettim???

Bebek Meleği adlı bir programı. Sabah 10 ve akşam 8.40'da yayında.

Peki Bebek Meleği kim?

Çoook tanıdık biri. Ada'nın 3 aydan başlayarak kesintisiz gece uykusu uyumasına, sorunsuz beslenme alışkanlıklarına, henüz küçücü
kken çiş-kaka faslını atlatmasına
yardımcı olmuş biri: Tracy Hogg. Çocuğumuzun dilini anlamamızda yardımcı olduğu için ailecek pek sevdiğimiz biri (Çok pohpohladım, bazen kaçıyor böyle, elimde değil).


Ben programı binbir sohbet arasında seyredebildim. Biraz da korktum hatta. Neredeyse her dediğine inanan ve uygulayan biri olarak, kafamdakine acaba uyuyor mu gerçekten diye meraklandım.

Bilemedim -çünkü kafamı vererek izlemedim. Sadece bir sürü çocuğun ve ailenin yaşamını kolaylaştıran o genç kadının artık yaşamadığına üzüldüm. (Pek duygusalım).


Bebek bakımı konusunda aynı kafada olduğumuz ailelere belki faydası olur. Kitaptan gidiyorsanız, özellikle E.A.S.Y.'i uygulama bakımından da katkısı olacağını zannediyorum.

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Günü yakalamak için, geçmişi atlamamak gerekir.
Sanki...

Birkaç güzelliği kaydetmek gerek o zaman. Ankara'da karşılaştığımız ilk bahar ışıltılarını, kokularını atlamak olmaz mesela.

21 Nisan'da Ada, üst baş çamur içinde, üst baş sırıl sıklam. Çamura ve suya teslim ilk mutuluğun sevinç nidalarını yakalayamadım zamanında. Ama sonrası aşağıda:



Not: Yo, hasta olmadı, üstüne 1 Mayıs'ta Caddebostan Plajı'nda tam anlamıyla baştan aşağı denize daldığında da bir şeycik olmadı! Şöyle refleksle hiç değilse soğuk sudan bir ürperir, bir ayağını kaçırır iki saniye diyordum. Ama hayır. Tabii, böyle anlattığıma bakmayın, o hasta olmadı da biz birkaç gazeteye manşet olmuş olabiliriz, kaygısız anne-babalar diye! Gurur duymuyorum ama ona göre! Babayla kavgadaydım teslim olup üstünü başını çıkarırken...

Aaa, bir de Hayvanat Bahçesi maceramız oldu Ankara'da. Fırtınalararası etkinlikler koşuşturmacasında. Yarına artık, tembellik yok!

10 Mayıs 2009 Pazar

Işıltı


İkinci Anneler Günü'm. Sabahın bir vakti kulağıma fısıldayan dünya tatlısı bir sesle uyandım bu sabah. Tek tek ve doğru doğru: "Annecim, Anneler Günün kutlu olsun".

Hayal mi, rüya mı, gerçek mi, ne bu...?
Başka türlü bir şey işte. İki yıldır bu minik kıza teslimim.
Şikayetçi değilim!!!

Hayat bizden renklerini, ışıltılarını esirgemesin. Uzun yıllar birlikte büyüyelim bebeğim. Seni çok seviyorum...

8 Mayıs 2009 Cuma

Deşmeyin

Tamam, tamam. Söylüyorum. İyiyim.

Ama ne aydı bu. Ah. Sormayın. Ayrıntıyı deşmeyin. Bir an, bir kelime, bir ses tonu, bir paragraf... Götürdü derinlere işte. Derin işlere. Başka şehirlere, buğulu düşüncelere. Nefesim düşmanım oldu, nefessizliğim savaşım. Sonuç mu? O önemli. Ve o İYİ.

Döndüm yani buralara, aklen ve fiziken. Ama hafızasızlık şimdi en iyisi. Anın peşine düşmek gerek yeniden. Anın ve anıların.

Habakalım...

8 Nisan 2009 Çarşamba

Pembeler

"Pambe-leyy"

31 Mart 2009 Salı

Oyun Grubu Aktiviteleri

Geçen haftaki hamileler grubu buluşmamıza bazı minikler hastalık nedeni ile katılamadılar. Sonuçta bol mamalı, az bebekli bir toplantı geçirdik. Ada'nın arkadaşları Doğay, Elif Rüya, Borga ve Alya bizdeydi.

Toplantı için son gün, hiç aklımda olmayan birkaç aktivitede karar kıldım:

1) Birlikte kuru fasülye yemeği hazırlamaca! = Fasülye aktarmaca:


Ada'nın bir önceki fasülye aktivitesinden daha uygulanabilir nitelikte -kaşıksız- bir fasülye aktivitesi yaptık.


Anneler-çocuklar yerde çember oluştururlar. Her miniğe farklı renkte bir plastik bardak dağıtılır. İlk miniğin bardağı yarıya kadar fasülye doldurulur. İlk çocuk bardağındaki fasülyeleri yanındaki arkadaşının bardağına boşaltmaya çalışır. Bu sırayla devam eder, ta ki en son çocuğa kadar. Çemberde bardağına fasülye boşaltılan en son çocuk, kendi bardağındaki fasülyeleri mini bir tencereye boşaltır ve kapağını kapatır. Kandırmasyon fasülye yemeği hazır! Biz bunu birkaç tur tekrar ettik.

2) Ada'nın giysileri giydirilen oyuncak bebeğin üzerinden tek tek giysileri çıkarmaca:


Ada'nın evdeki küçülmüş giysileri, miniğin kocaman favori bebeği Deniz'e giydirilir. (Ben toplantı öncesi Deniz'e çorap, patik, eldiven, tayt, pantolon, bluz, ceket ve bere giydirdim). Önce bir hikaye yardımıyla aktivite açıklanır.

Amaç çemberdeki çocukların müzik eşliğinde bu bebeği yanlarındaki arkadaşlarına geçirmesi; müzik durduğunda ise bebek kimde kalırsa, onun bir giysiyi çıkarmasıdır -çünkü bebeğin üstündekiler Ada'nındır! Tüm giysiler çıkarılıp bebek kendi kıyafetiyle kalıncaya kadar oyun devam eder.

Aslında bu oyunu bizdeki oyuncak ayıyla yapmak istemiştim. Ama tüm küçülen kıyafetleri dağıttığımız için, büyük kıyafetler de ayıcığa çok büyük geldiğinden, Deniz Bebek'te karar kıldım.

Bu aylarda çocuklarımız yavaş yavaş üzerlerine bir şeyler giyip, çıkarmaya başlıyorlar. Böyle bir aktivitenin, bunun için eğlenceli bir alıştırma olabileceğini düşündüm. Tabii ki biz anneler arada çocuklarımıza yardım ettik. Sözlerimizdeki vurgularla da yol göstermeye çalıştık: "Şimdi beyaz çorapları çıkartalım", "şimdi pembe patikleri çıkartalım"


3) Şıkı şıkı yumurtalar ve -bu sefer gerçek- marakalarla müzik eşliğinde dans


4) Renkli pipetleri aynı renkteki bardaklara yerleştirmece.


Her çocuğa farklı renkte bir bardak verilir. Karışık olarak dağıtılan renk renk pipetlerden kendi bardaklarının renginde olanları bardaklarına yerleştirmeleri istenir.

SONUÇ:

İlk iki aktivite planlandığı gibi gerçekleşti. Minikler yoğun bir konsantrayonla istenileni yapmaya çalıştılar. Çoğunlukla da başarılı oldular. Sıkılmadılar. Hatta biraz eğlenmiş bile olabilirler! :)

Dans güzeldi. Rahatladılar ve kendilerini müziğe bıraktılar.

Pipet aktivitesini tam olarak yapamadık. Sanırım öncesinde yapılan diğer aktivitelerden sonra minik beyinler biraz yorgun düştü. Renklerle cebelleşmek yerine pipetlerle oynamaya karar verdiler.

Bir Aktivite

Geçen haftaki hamileler grubu annelerimiz ve miniklerimizle olan haftalık buluşmamız bizdeydi. Her buluşmada, evsahibi anne bazı aktiviteler hazırlıyor.


Bizdeki ilk buluşmada, biraz birlikte müzik aktivitesi yapmıştık. İkinci buluşmada farklı bir aktivite olsun istedim. Miniklerle birlikte fasülyeleri pet şişeye doldurarak şıkı şıkı müzik enstürmanı yapalım diye düşündüm. Aleti tamamladıklarında, seçtiğimiz bir müzik eşliğinde de ritmik dans yapabilirdik mesela.


10 kişilik bir 20-25 ay grubu olunca, soru işaretleri de oluyor! Aktiviteyi önce Ada ile birlikte yapmaya karar verdim.


Hazırlık:

Bir kavanoz(dan biraz az) kuru fasülye
/ Bir mini pet şişe / Bir huni / Bir kaşık / Bir tepsi

Hedef:

Kavanozun içindeki fasülyelerin huni yardımı ile pet şişenin içine aktarılması.

Yöntem:

Kavanozun içindeki fasülyeler tepesine huni takılmış pet şişeye kaşıkla dökülmeye çalışılır. Fasülyeler doğru şekilde hedefi bulduğunda, pet şişenin kapağı kapatılır. Pet şişe sallanarak şıkı şıkı yapılır. Müzik açılır, yumuk el yapımı maraka ile dans edilir.


Kaygılar:

Acaba fasülyeleri ağzına doldurup yemeye çalışır mı? (Hayır çalışmadı)

Yaşına göre bir aktivite mi? (Evet)
İlgi gösterecek mi? (Deli bir ilgi!)

Kaşıkla arası nasıl olacak? Huni ile? (Kaşık eh, huni yes)

Fasülyeler hedefi bulacak mı? (Çoğunlukla)

Peki 10 kişilik grup biraraya gelip aynı aktiviteyi yapabilir ve de bundan zevk alabilir mi?
(Hayııır!)

Neler oldu?


* Bayıldı! Öyle bayıldı ki, tam 1 saat 40 dakika başından ayrılmadı! Bir sürü numara çekip, tepsiyi kaldırmasam, bir o kadar daha başında dururdu zannediyorum.
* Konsantrasyonu çok şaşırttı. Kaşığı kavanoza daldırmasına rağmen, kaşığı doldurup çıkarmayı başaramadı. Ben denediğimde bana da zor geldi. (Demek ki: Daha geniş bir kavanoz/kase kullanılabilir).
* Kaşığı o daldırdı, ben doldurdum, huniye o taşıdı. (Büyük konsantrasyon ve koordinasyon gerektiren bir eylem)
* Çoğunlukla fasülyeler hedefi buldu.
(Kazara bir tanesi kaşıktan düşse, panik olup kaşığı büyük hareketlerle sallayarak içindeki fasülyeleri düşürdü)

Benim önceden düşünmediğim güzellikler,
kendi yarattığı aktiviteler:

* Düşen fasülyeleri minik parmaklarla kavrayıp tek tek huniye attı: Küçük motor çalışması.

* Dışarı düşen her fasülyeyi biir, ikiiii diye saydı/k: Sayma çalışması.
* Yere düşen her fasülyeyi eliyle huninin içine atarken dominant-tonik aralığı seslerini verdi. (Music Together çalışmasından: la-re sesleri) Bunu kendi kendine yaptı ve ilk kez yaptı, çok şaşırttı.

* Kırmızı kapak, mavi kapak: Renk çalışması
* Büyük kapak, küçük kapak: Kavram artı karşıtlar.

* Eylemler ve tanımlar: Aç ve kapa.

* Yeni kelimeler: Fasülye, huni, kavanoz.

Sonuç:


* Bu kadarcık bir "oyun" sonrası kaşık tutmada büyük ilerleme kaydetti. O akşamki yemeğinde yemek yerken hiç yardım istemedi. (Bu arada o işi tamamiyle halletmiş bulunuyoruz, kutlu olsun).

* Eğlendi.

* Benim önerimle başladı, sonrasında kendi oyunlarını yarattı. (İzlemesi heyecan verici!)


Amaç bir maraka yaratıp, şıkırtısıyla dans etmekti. Oyunun sonucu, fasülye aktarmada ısrar oldu. İyi de oldu.

Teke tek çok güzel ve öğretici bir aktivite. Ama grupla yapıldığında, konsantrasyon bu kadar uzun sürmeyecektir.


...diye düşündüm ve bu aktiviteyi grubumuzda uygulamaktan vazgeçtim. Peki o zaman o gün ne yaptık? Bambaşka şeyler, devamı yakında...

Ada'yla her gün çeşitli keşifler, çeşitli oyunlar yapıyoruz. Ama çoğu spontan gelişiyor. Birçok annenin denediği bu çeşit bir çalışmayı ilk kez yaptım. Aman ne iyi oldu. O günden beri benzer materyallerle bir sürü etkinlik yaptık, yapıyoruz.

30 Mart 2009 Pazartesi

Yirmi Ay Dile Kolay

'İşyeri'ndeyim -veya 'okul'da. Her ne ise adı. Bir türlü adını oturtamadım ki bu mekanın...

Seviyorum burayı. Aydınlık ofis odasındayım.

Giriş katında oturmak ne güzel bir duygu. Perdesi, penceresi açık aydınlık mekanları hep sevmişimdir. Dışardan tek tük insanlar geçiyor. İzliyorum sessiz. İnsanların yüzleri daha bir aydınlık sanki. Bahar bulaşmış yere-göğe ışığıyla, yeşiliyle bir şekil. Sesler bile farklı. Arabalar da geçiyor güya ama duyduğum kuşların şakrak cıvıltısı. Pencerenin önünde diri tomurcuklar, toprağı delip yeşili şenlendiren yaramaz çiçekler.

Beklediğim mevsim burda, rengiyle kokusuyla.

*

Kızım ikinci baharını yaşayacak.

*

Oysa... Düne kadar kıştı bizim buralarda. Salya-sümük, hastalıklı bir hafta geçirdik. Gecesi, gündüzü; saati, dakikası uzuuun mu uzun.
Karanlık.

Bugünse, yüzümüz güneşe döndü.
Sonunda.
Miniğimin gözü daha parlak, hareketleri daha kıvrak sanki. Halindeki o kahredici peltelik, şaşkınlık, isyan, uykusuzluk yok artık.

İlk defa nezle oldu Adakızım. İlk defa burnu tıkandı. Öksürükle az biraz tanışmıştı ama göğsündeki hırıltı ilk kez sesini bu kadar duyurdu minik cana.

İlk defa uyuyamadı sonra. Görülmüş şey mi? İlk defa iştahı kaçtı! Ve ilk kez "anne, anne" diye sayıkladı uykusunda çatal sesiyle. Acıttı acıttı içimi, o biçim.

*

Adakızım yirmi ayını devirdi, yirmi birinci ayına nefessiz, tatsız, ekşi girdi.
Olsun.
Minik bedenler onlardan öylesine umulmayan bir güç sergiliyor ki, şaşmamak imkansız. Adakızım bugün cıvıldamaya başladı tekrar.

Hoşgeldin Bahar!