ailemiz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ailemiz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Haziran 2008 Çarşamba

Biraz Futbol, Biraz Foto

Eminim tüm bebeklerin odalarındaki pencereler, balkon kapıları kapatılmıştır sıkı sıkı. Kazanıp avaz avaz sevinç kusacağız ya! Duymasın minikler, uyanmasınlar heyecanla titreyerek.

Diyerek.

Dışarda -sanki- fırtınanın habercisiyim diyen bir rüzgar. Böylesi bir rüzgar -her ne kadar çölden çölden esse de- böylesi sıcak bir havada, müjde duymuşçasına mutlu ediyor insanı. Akşamki mutluluğun habercisi olsun. Ben de kaptırdım kendimi bu maça. Kazanmak güzel şey ne de olsa. İnsanın canı istiyor.

Gelelim başka konulara. Bugün akraba günüydü buralarda. Önce kuzen Ceyda ile Elian geldi (yanlış yazıyorum eminim. Ceyda?). Ceyda Ada'yı zayıflamış, saçlarını sararmış buldu. Adakız'ın yemek yeyişini görüp ikisi de dehşete düştü, çok güldüler. Akşamüstü de hala geldi. Ada'nın yüzünde çiçekler açtı görür görmez Buğda'yı. Getirdiği oyuncaklara bayıldı ve tabii Buğda'yla uzuun bir sohbete daldı! Çok iyi anlaşır minik halasıyla.

Ceyda'ya dönüyorum. Ondan bahsetmek için nasıl bu kadar geç kalabildim bilmiyorum. Kendinden değil -o sayfalar sürebilir! Fotoğraflarından. Hmm...yine de konuşmamak daha iyi, fotoğraflar anlatsın. Mutlaka ziyaret edin.

Yazık, kazanamadık...

23 Haziran 2008 Pazartesi

Medeni Olmak - Önemli Bir Yazı

Yardımcım geliyor feryatlarımla ilgili yazımı okumuşsunuzdur. Sonrasında bazı gelişmeler oldu. Gül tanışmaya geldiğinde 5 dakika Ada'yla ve bizimle tanıştı, gitti. Onun kucağında Ada'nın mutluluğunu görmek çok değişik bir deneyimdi, hele de 5 dakika sonunda giderken arkasından ağlaması. Gül'ün doğru seçim olabileceğinin ilk işaretini vermişti Ada. Bebeklerin içgüdülerine güvenenlerdeniz.

Sonrasında bir hafta deneme süresi yaşadık, iki taraflı. Sevdik birbirimizi. Biz hele çok sevdik, Gül bizi çok rahat ettirdi, Ada'yı da mutlu. Benim kendime dikkat etmem gereken bir zamanda, hayat kurtarıcı gibi girdi bir anda hayatımıza. İşe aldık, bu konuşmayı yaptığımız gün de kendisine, bir sağlık testine tutulması gerektiğini söyledik. Tahmin edersiniz, hafif utana çekine. Bir kerecik şu hayatta "medeni olmak" adına. Kızımız için, en değerli varlığımız için.

Bugün sonuçlar geldi, Gül Hepatit-C. Yıkıldık. Konuştuk, bilmiyormuş. Sarsıldı. Hastalık 20 yıl fark etmeden gelişebilir, o esnada bulaşıcı olduğu için başkalarına da geçebilirmiş.

Belki bir hayat kurtardık, belki biraz kararttık. Bilmiyorum. Ada için ise en doğru olanı yaptık. Biliyorum.

O gönderime gelen yorumlardan anladığım birçok annenin, benim gibi, Türk veya yabancı hanımların yardımlarına başvurduğu. İster Türk, ister yabancı, lütfen evinizi, evladınızı başka birisine emanet etmeden önce birlikte bir sağlık kurumuna gidip gerekli tahlilleri yaptırın. Canınıza zarar gelmesin.

19 Haziran 2008 Perşembe

Andreas Scholl, Aya İrini ve Bir Hediyeler Hikayesi

Bu gece masallar diyarındayız. Kızımın favori müzisyenini dinlemeye, kızımsız gitmek ağır geliyor. Gidiyoruz ama. Uzuuuun süredir birlikte dışarı çıkmamış biz, açılışımızı Scholl'un büyülü sesiyle yapıyoruz.

Konserin hikayesi de ilginç. Adakız'ın bebecikken en sevdiği CD idi kontrtenor Scholl'un CD'si. Onu koyduğumuzda sakinleşir, dinlerken uykuya dalardı. Biz de zevkle dinliyorduk, sıkmıyordu bin kere dinlemek.


Derken bir baktık, Scholl bizim diyarlara geliyor. Çıkamıyoruz bir yere ama. Ne iyi olur gidebilsek diyor, birbirimizin gözüne bakıyoruz. Ama zor.

Ve. Babalar Günü'nde -konser günü- dedim ki tamam gidiyoruz, bu da benim Babalar Günü hediyem olsun. Sevinecek eminim dedim. Pahalı, mahalı, böyle güzel bir konsere değer dedim, aldım biletleri. Öbür tarafta ise meğer Fethi de karısına konser hediyesi ararmış, o da demiş, tamam en çok buna sevinir, becerelim gidelim. Almış iki bilet gelmiş.

Yaaa... işte öyle oldu. İkimiz de hediyelerimize pek sevindik, çok şaşırdık. İkinci tepkimiz ise cins cins 4 bilete tebessüm eşliğinde üzülmek oldu tabii.

İki ekstra bilete sahip bulamadık, ne müşteri, ne misafir. İki koltuk konserde boş kaldı. Konser güzeldi...

17 Haziran 2008 Salı

Gazetedeyiz

Sabahın erkeeen saatinde Rudi'den bir mesaj: Gazetedeyiz, Radikal al.

İpek Çalışlar Latife Hanım'ı yazarken, Fethi ile de biraraya gelmiş, birlikte eski belgeleri yoklamışlardı. Pazar günü eşi Oral Bey'le beraber konserimizdeydiler. Bana sorarsanız Oral Bey özel ilgisiyle kopyayı vermişti zaten. Bugün yeni gazetesi Radikal'deki köşe yazısında, konserimizden ve bizden bahsetmiş. Bolca da Ada'nın büyükdedesinden, mekanın tarihçesinden ve atmosferinden. Ada da var yazıda!

Kızıma hatıra...

13 Haziran 2008 Cuma

Yollar, Keyifler, Sesler

Yollara düşüyoruz, bir kaç saat içinde. Kiminle? Gül Hanım'la. Gül'le. Galiba oldu bu iş. Hayat biraz kolaylaşacak galiba.

Kızım Ada'da, babayla. Bizse burda sabah Rudi ile provamızı yaptık. Çok güzel geçti. İnşallah konser de böyle güzel geçecek. Kızımı çok özledim, bu kadar ayrılık yeter, daha fazlasını istemem. Babasıyla konuşuyoruz hem, keyfi yerindeymiş, uykularını da iyi uyuyormuş. Başka ne isterim?


Yokluklarında n'aptım peki? Çalıştım ve dinlendim. Bir de...dün gece bir keyif yaptım ki sormayın. E mecbur. En güzeli ise, akşam balkonda kitap okumaya başlamışken -Kumral Ada, Mavi Tuna; evet, sonunda!- ve çok da keyif alıyorken, bir an fazla keyiften göz kapaklarımı tutamaz olduğumu fark ettim. Önce hafif kaykıldım, okumaya devam etmeye çalıştım. Mümkün değil. Şaşılaşıyor gözlerim.

'Ağır'ım. Hem düşüncelerim, hem göz kapaklarım.

Baktım dalmış gözlerim, iyice; hayallerimse uçuyor. Bıraktım kendimi hayallere. Sonra gerçekten bıraktım. Balkondaki kanapeye uzandım. Boylu boyunca!! Karşımda karşı apartmanın bilmemkaç dairesi, utanmadan. Ve bir uyku... (farkında değilim tabii, dalmışım ama ne dalış). Tam bir buçuk saat! Açık havada, şehrin içinde.

Olur mu? Oldu.


Varolmanın dayanılmaz ağırlığıyla uykuya dalıp, dayanılmaz hafifliğiyle uyandım. Nasıl bir güzellikti anlatamam.

Gidiyoruz. Konserde görüşmek üzere. Ya da dönüşte burda. Harıl harıl adadaki internet bağlantısı sorunumuzu çözmeye çalışıyoruz ama sonuç ne olur bilmiyorum. Sesimiz çıkmazsa; çalıyoruz, söylüyoruz, gelmek isteyenleri bekliyoruz. Havadisler dönüşte.

10 Haziran 2008 Salı

Yardım! Yardımcım Geliyor!

Geçen haftalardaki bol yorgunluğum üzerine beliren beklenmedik sağlık problemlerim üzerine, zaten beni aylardır bu konuda kandırmaya çalışan annem ve kayınvalidemin artık tehditleşen ısrarlarına dayanamayarak, sürekli bir yardımcı tutmaya karar verdik. Çok dolaylı bir referansla -neydi bu referans onu bile toparlamıyorum şu anda, bir Türkmen Hanım'la tanıştık, Gül Hanım.

Gül Hanım her işi yaparmış, ütü, yemek, temizlik, çocuk bakımı. Kulağa pek güzel geldi. Haftada da iki gece kalmasını istedik, pek hevesli görünmese de kabul etti. Yani 10.5 aydır, sadece 2 gece dışarı çıkan bize (biri evlilik yıldönümüz, diğeri de felekten bir geceydi) de böylelikle mazeret çıkacak ve kendimizi dışarı atmaya başlayabilecektik. (Nasıl bir şeydi ki o? Hem ne gerek var çıkmaya?)

Gül Hanım bugün işe başlıyor. Bir hafta deneme süresi dedik. 9'da gelecekti, saat 9.20, gelen yok, giden yok... Of bu işler çok sıkıyor beni.

Rengarenk Hayat

Geçen yıl bugün. 7 aylık hamileyim. Ada henüz içeride. Dayanamayıp, 1.5 ay sonra "geliyorum" diye yumruklamaya başlayacak karnımı. Bebeğimin ilk pastasını kesiyoruz. Sıkı dostum Funda'nın Amerika'dan döner dönmez ayağının tozuyla hazırladığı sürpriz parti. Bizim "Bebeğe Hoşgeldin Partisi" dediğimiz, ama hemen her yerde alışılmış "Baby Shower" partisi denen parti.

Aslında bana göre anneye moral partisi olan, bana çok iyi gelen parti. Akrabalar, arkadaşlar, sadece kızlar değil, kadınlar-erkekler, herkesin bizimle olduğu; çok gülüp, çok eğlendiğimiz güzel gün. Yazdı, adadaydık, piyanoda da sana özel bir program çalmıştı
annen, hamileyken hep çaldıklarını: Mozart "Ah! vous dirai-je maman" (Daha Dün Annemiz Çeşitlemeleri), Chopin Berceuse (Ninni) ve Brahms ninniler...

Ah Adakızım, bana o kadar güzel bir hamilelik yaşatmıştın ki sen, hayatımın belki de en sağlıklı ve en güzel hissettiğim günleriydi. Şimdi de melek gibisin evet. Ama beni yormaya da başladın artık, değil mi bebeğim, n'apacağız? Dişler çıkıyor pıtır pıtır, aklın fikrin, elin kolun her yerde.

Hayatı keşfetmeye çalışıyorsun. Keşfet hayatı, dibine kadar yaşa. Tüm renklerini gör, tanı, en çok da parlak renkleri bebeğim. İlk partindeki balonlar gibi cıvıl cıvıl bir hayat olsun önünde...

9 Haziran 2008 Pazartesi

Ne Mutlu Ettiniz

Ce-eee yaptılar gittiler. Ada değil. Anneanne ve dede. Kısacık kalıp, hemencecik gittiler. Büyük hala Büşşin de onlara uydu.

Olmadı ama, olmadı. Doyamadık ki size...

Bizimkiler gideli bir haftayı geçti. Ama fotoğraflar şimdi elime geçince kaydetmemek, arada iki de sitem etmemek olmazdı fırsat bulmuşken. Geldiler, sevindirdiler, gittiler. Şimdi oğullarının yanında Kaş'talar, hatta belki ordan da ayrılmış durumdalar. Hızlı ya bizimkiler. Çat ordalar, çat burdalar. Bilmece gibi.

Ankara'yı sever, ayrılamazlar. Her zaman yalvar yakarla gelir, çabucak kaçıp giderler, doyamadan. Nezaket mi? Hmm. Ana-babadan bu kadar nezaket fazla değil mi? Hadi bize tamam da, küçücük, minicik kızı hiç mi özlemiyorlar? Onlara da sorsak, "Dayanamıyoruz bu Adakız'ın özlemine, yine kaçtık geldik" diyorlar.

Dedim ya sitem yapacağım, yoksa bilmiyor muyum içlerinin titrediğini?

Ayrıca biliyorum ki, tüm bu ce-eee'ler biz Ankara'ya onlara gidelim, rahat rahat uzun uzun onlarda kalalım diye. Geleceğiz, geleceğiz. Babamız gelecek haftasonu Ankara'daki büyük partiye katılmaya razı olmasa da; yakındır, sıra bizde, biz de yollara düşeceğiz.

Haftaya pazar, Ankara'da değil ama burda Ada'dayız. Babalara da hediye, bir konser yapacağız. Bekleriz...

3 Haziran 2008 Salı

Kalpten Teşekkür

İyiyim. Verilen tonla ilaç olumlu etkisini gösteriyor. Bir de tabii baş ağrısı, göz kızarıklığı, sersemlik ve uyku gibi olumsuz etkilerini de. Anladığım "müşahade" altında tutulacağım. Düzenli aralıklarla hastane ziyareti. Hadi bakalım... Kötüsünden korkuyordum, şimdilik ertelendi gibi, en azından bir ay.

Arayan, yazan, sevgisini, desteğini gönderen herkese en en içten teşekkürlerimi yolluyorum. İyi ki varsınız...

29 Mayıs 2008 Perşembe

25 Mayıs 2008 - devam

Hikaye şöyle başlıyor: Benim evlenip geldiğim şehirde oda müziği çalışmalarım için fıldır fıldır müzisyen aradığım dönem, kimseyi tanımıyorum Istanbul'da. O da deliler gibi kendine bir piyanist arıyor. "Dualarım gerçek oldu" diyor.

Rudi Romeri ile, ben 7.5 aylık hamileyken tanışıyoruz. Haftada bir buluşalım müzik yapalım diyorum. Ada bir ay sonra gelecek, olsun. Üniversiteyi, konserleri bırakıp Istanbul'a gelmişim ya, müziği çok özlemişim ya, bebek engel olmaz diyorum.

Buluşuyoruz, bol sohbetli, bol müzikli cumalar var artık. Ada müzikle büyüyor. Genelde koltuğunda Rudi'nin şarkılara kendi şarkılarıyla eşlik ediyor. İlle de piyano başına oturmak isteyip mızmıza başladığında Rudi kucağına alıyor, öyle söylüyor.

Çoğunlukla yaylılarla çalışmışım. Kontrtenor repertuarı çok tanıdık değil. Çalıyorum, tanıyorum, çok seviyorum. Rudi de iyi söylüyor. Bir bakıyoruz, bir sürü eser çıkarmışız. O arada 29 Ekim'de Cumhuriyet Balosu'na davet ediliyoruz, kısa bir resital için. Herkes çok memnun, biz de bu memnuniyetten daha memnun kalarak tamam diyoruz, devam.


Gün bu günü buluyor, mayıs sonu bizim evde bir mini resital yapalım derken, bir bakıyoruz bizim düşündüğümüz hafta benim doğumgünüme denk geliyor.

Devamı resimlerde... Öncesi, gece bülbül sesleri eşliğinde çalışırken; ertesi gün Rudi ile konserin son selamında; konser sonrası pastamı keserken; her şey bittikten sonra Ada ile iki tıntın, bir pımpım yaparken. Dediğim gibi, ben resim çekemedim, çekenler yolladıkça slayda ekleyeceğim.

Rüya gibi bir gündü benim için, en güzel doğumgünlerimden biri. Ve tabii hayallerin gerçekleştiği. O evde -Fethi'ye dedesinden miras anı dolu bir mekan- böyle konserler gerçekleştirmeyi kaç zamandır düşlüyordum. Aile arasında çalmıştım da, ama bu seferki başkaydı, kalabalıktı, ve mutlu, pozitif bir kalabalık. Gelen herkese teşekkürler.

Devam edeceğiz, belki yazın ayda bir kere? Belki başka enstürmanlarla? Bakalım... Düşle Yapıncak düşle.

26 Mayıs 2008 Pazartesi

25 Mayıs 2008 Konser ve Doğumgünü


Günün güzelliğini hangi sözlerle anlatabilirim ki? Anlatamam... Resimlerle anlatmayı denesem, hatta bir-iki video ile? Çünkü kaydetmek gerek. Kesinlikle. Ama şimdi değil. Bundan sonraki postta.

23 Mayıs 2008 Cuma

Ada Ada Yollarında

Öncelikle önemli bilgi: Yarınki Music Together dersleri olacak, iptal edilmedi.

Çünküüü...iyiyim, hırıltım geçti, ağrılar kayboldu gitti (gerçi bir tek geceleri çıkıp giriyorlar hayatıma). Çünkü moralliyim, çünkü mutluyum. Sebep: Kimler geldi bugün? Ankara'lardan?

Ada'nın Neşe'siyle, Yapo'nun Büşin'i geldi. Kim olurlar? Neşe bizzat anneannesidir Adakız'ın, hafiften aykırı olduğu için anneanne lafını istemez, Neşe dedirtir -henüz diyemese de Ada.

Büşin kim olur? Yapo'nun pek sevgili halasıdır. 'Hala' lafını ikisi de sevmez. Önce Bürçin Abla'dır, sonra bir şekilde Büşin'leşmiştir.

İkisi de Yapıncak'ın, dolayısıyla, Yapıncak'ın yavrusunun sevgilisidir. Ve bu önemli günlerde, kendilerini yollara vurup bendenizi mutlu etmişlerdir. Hem de ne mutluluk! Evlenip başka şehre gidenler ancak bu mutluluğu 'damardan' hisseder. Başka söze ne gerek?

Günümün mutlulukları ve biz ana-kız, kendimizi önce gül bahçesine, sonra da ada yollarına vurduk. İlki iyi geldi, ikincisi biraz mecburiyettendi. Onlar çok memnun, ben çok yorgun (Adakız ise şaşkın, bkz.foto). Yarın dersler, pazar konser.

Bol heyecan... Sağlam bir uyku gerek şimdi, bıçaksızından.

20 Mayıs 2008 Salı

Bir Ucunda Mutluluk Bir Ucunda Hüzün

Bunu bir ucunda coşku, bir ucunda isyan diye de çevirebilirsiniz. Mutluluğun kucakladığı, coşku. Hüznün kaçamadığı, isyan. Birini hakkımızcasına kucaklarken, diğerini kabul edilmez bulup, inanmak istemiyoruz. İkisi de mantığı zorluyor, gerçek bu. Çözemediğimiz.

Sakinleştiğimizde "hayat...böyle işte", diyoruz. Kafayı iki yana sallayarak, gözler boşluğa kilitli. Öyle, her zaman toz pembe değil yaşam. Karanlıklar da var, gölgelerin kararttığı renkler de. İşin garibi herkese bir uğruyor o kara gölgeli, kara bulutlar. Kaçış yok yani.

Bugünlerde üzüldük. Sevdiklerimizin içi yandı, bizim de yandı. Çok da bir şey söyleyemiyor insan.

17 Mayıs 2008 Cumartesi

Woodsview Preschool ve Bir Ziyaret

Sabah Ada'yı babaya, babayı da Büyükada'ya yolladıktan sonra Ada'yla; Portage Eğitim Semineri'nde tanıştığım sevgili Yegan'ın aracılığıyla, Woodsview Anaokulu'nun sahibi Sharon Hanım'ın davetlisi olarak, dönemsonu aileler günlerinde "Music Together" buluşmaları gerçekleştirmek üzere Tarabya'ya uzandım. (Uzun bir cümle). Hava sıcak, ben giyinmişim kat kat, sıcak geliyor, ter basıyor, herkes yazlık, Ingilizler iyice bir yazlık. 'Bahar geldi'de kalmışım, yazı getirmek aklıma gelmemiş. Küresel ısınma yazı erken getirmiş.

Çocuklar bah
çede, koşa oynaya enerji satıyorlar, aileler ev yapımı böreklerde, keklerde. Benim işim içerde. Salon kontrolleri, müzik seti kontrolleri, enstürman kontrolleri. Hangi şarkı hangi şarkıdan sonra gelsin, hangisinden sonra nasıl geçiş yapayım, son kontolleri yapıyorum. Pek titizim.

Pek manasız.

Veliler sınıfa girmeye başlayınca anlıyorum. İki sınıf, iki ders yapalım demişim, 10'ar kişiden. İlk derse gelen gelene, aman noluyor yanlışlık var diyorum; aman iyi devamı dışarda diyorlar...

İki kalabalık ders yaptık ormanlara komşu güzel okulda. Her milletten, her renkten insanlar, cıvıl cıvıl bir ortam. Kalabalık şaşırtmış beni, tüm planlar suda. O kadar kalabalık ki, teybi kullandığım bölümlerde şarkıların sesini duyamıyoruz, oysa ki konuşan yok, enstürmanlar konuşuyor, ama onlarca ensturman...
Rekor kırdık evet, ikinci derste 18 çocuktuk galiba, velilerle 30'un üzeri! İlki biraz daha az. Biraz kırptım, biraz uzattım. Bir tanıtım daha böyle geçti. Fotoğraflar elime geçtiğinde burda. İngilizce programı ingilizce ugulamak güzel oldu, bir de kırk yıllık karga 'crow'a durmadan 'crowl' demeseydim...

Dönüşte bekarlıktan istifade, hazır karşı kıyılarda salınırken, Selçuk Teyze'ye uğradım. Babaannemin küçük kardeşi. Şimdi artık çok büyük. Sevimsiz bir hastalıkla ama besberrak bir hafızayla yaşıyor. Çok gezemiyor eskisi gibi, onu ziyaret etmek daha mantıklı ama biz de beceremiyorduk ki... İyi oldu, çok iyi oldu.
Babaannemi özletiyor Selçuk Teyze bugün, hem de çok. Gözlerim doluyor dönüşte yolda. Neden "babinnem" Ada'yı yakalayamadı ucundan diye. Ada onu yakalayamadı aslında, babaannem çünkü onca yıl onca çabayla ekstradan yaşadı, torunlarının evlendiğini, bebek sahibi olduğunu görebilmek için.

Çok güzel sohbet ettik Selçuk Teyze'yle. O sohbetin tadını aylar geçmiş başkasında hissetmemişim, ne iyi geldi.
Başka insanlar bunlar. Dinlerken dibine kadar dinlerler, laf kaçırmadan, gözünüzden göz kaçırmadan; anlatırken cömerttirler, dinleyene hakkını verirler. Sen çok yaşa Selçuk Teyze'm, bomba gibi gördüm sizi, inşallah adaya gideceğiz birlikte bu yaz.

16 Mayıs 2008 Cuma

Mutluluk

Budur. Mutluluk, bir şeyin nerdeyse bir yıl önce hayalini kurup, aylar sonra gerçekleştirebilmektir.

Ben 7.5 aylık hamileyken bu eve taşındık. Yazdı ve balkonu çok çekiciydi, ilk görüşte aşk. Hem nerdeyse bir teras büyüklüğündeydi, hem de kocaman çiçeklikleri olan bir balkondu. Manzarası karşı apartmanın 12 dairesiydi ama olsun, köşeden kenardan parkı da görüyordu. Bana New York'u hatırlatmıştı bu manzarasıyla.


Taşınır taşınmaz Ankara'ya gittik, orda da erkenden Ada geldi zaten. Sonra bir harala gürele, tahmin edersiniz. Ada'nın 2.ayında buraya döndük. Sonbahar, kış, ilkbahar... Bahara bile çiçeksiz girdik. Ama bugün, evet bugün...bu balkon başka bir güz
el. Henüz çiçeklenmemiş sardunyalar ama üzerlerinde bir sürü yavru, patlamayı bekliyor. Balkonumda çiçek açtı ey dostlar!

Yalnızbaşına kahve-gazete keyfinin, Adakız'la beraber öğle yemeğinin tadı başka. Ama bir de güzel sohbet olursa arkadaşlarla, dostlarla, yine burda; tadına doyulur mu bu balkonun, bu taze çiçeklerin.

Mutluluğumuz büyük ama çiçeklerimiz cılız henüz. Bizim fotoya baktım da şimdi, sardunyalardan çok adaçiçeği başrolde. Çiçeklerin başrolü asıl gül bahçesindeydi bu sabah. Patladı orda güller, hem de ne patlamak, devamı da var gibi görünüyor goncalardan. Daha fazlası nasıl olabilir diye düşünüyor insan. Baharı gonca gonca yaşıyoruz kızımla.

11 Mayıs 2008 Pazar

27 Nisan 2008 Pazar

İlk Müzikal Buluşmamız


Bugün buluştuk! Üç çocuk, üç baba, iki anne, bir hoca. 4 yaşındaki Beste, 19 aylık Derin ve Ada bu müzikal günün adandığı miniklerdi. Yerimi henüz netleştirmediğim ve bu müzikal buluşmalar için artık sabırsızlanmaya başladığım için burda yaptık ilk buluşmamızı. Evimizde.

Dört duvar ve bir halının rahatlığı yoktu tabii. Onun yerine bıcır bıcır bir salon ve çocuklu ev şekline henüz bürünmemiş bir ortamda, desenli halıların, gümüş zerzevat ve kırılacak bıcırtıların arasında toplandık. Oturacak yer diye halıların üzerine balkon minderlerini attık. Azdık, samimiydik; kabullendik.

Heyecanlıydım, e tabii açılış öncesi serideki ilk "resmi buluşma" buydu. Ama kendi adıma konuşayım, gerçekten çok eğlendim. Çok güzel vakit geçirdik. Gelenlerden duymak gerek aslında. Şarkılar söyledik, parmak oyunları-taklitler yaptık; ayağa kalkıp danslar edip, enstürmanları şıkırdattık.
Çoğunluk babalardaydı. Ve babalar bir harikaydı!

Gelecek hafta devam ediyoruz, internet anneleriyle, ve belki babalarıyla. Her şey yolunda giderse evde değil, daha uygun bir mekanda buluşabileceğiz. Katılmak isteyen yeni aileleri --anne-baba-dede-hala (vs) ve çocukları (o-6 yaş arasında tüm minikleri) bekliyorum! Bana yazın...

22 Nisan 2008 Salı

Dedem ve Emerson

Dedemi ben 2 yaşındayken kaybetmişiz. Bir gün, bir anda, pat diye gitmiş. Oysa ki beni çok severmiş, mektupları var iki yaşındaki Yapıncak'a yazdığı. Belki bir gün burda bir kısmını paylaşırım.

Dedem 35 yaşında Romanya'dan Türkiye'ye gelmiş. Avukatmış, çok okur, çok anlatırmış. Annem arada dedemin şu sözünü anlatır bize ara ara: "Okuyun, adam olun beholan! Bir şeyin en iyisi olun, isterse şarkıcı olun ama en iyisi olun" dermiş. O zaman şarkıcı olmak çok makbul olmasa da, en iyisi olma fikri onun önem verdiğiymiş, en iyisinin her zaman makbul olduğunu bilirmiş.

Dün bu şiiri okudum bir dergide, dedemi hatırladım. Orjinalini bulmak için şu sayfaya gittim, henüz bulamadım ama okuyorum, çok güzel şiirler var.

En İyisi Sen Ol

Dağ tepesinde bir çam olamazsan,
Vadide bir çalı ol. Ama,
Dere kenarındaki en iyi küçük çalı sen olmalısın.
Çalı olamazsan bir avuç ot ol.
Bir yola neşe ver.
Bir nilüfer olamazsan bir saz ol. Ama,
Gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın.
Hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmaya da mecburuz.
Burada hepimiz için birer iş var.
Cadde olamazsan, sokak ol.
Kazanmak ya da kaybetmek ölçü değildir
Her ne isen onun en iyisi sen ol...
Ralph Waldo Emerson

14 Nisan 2008 Pazartesi

Kayıp


Sevgili Rana Teyze'yi kaybettik. Çok üzgünüm...

28 Mart 2008 Cuma

Çekirdek

Ada'ya kardeş geliyor. Öz değil- bu kadar acele etmem imkansız! Ama öz kadar öz. Henüz onlardan izinsiz yazmam doğru olmaz, onun için susuyorum. Ama ne kadar, ne kadar sevindiğimi haykırmak istedim. Sağlıkla, kolaylıkla geçsin tüm hamilelik günleri. Sağlıkla, kolaylıkla doğsun küçük çekirdek! İnşallah kasım ayında hoşgelecek...