Ada'nın ilkleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ada'nın ilkleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Temmuz 2008 Perşembe

Bir Kavuşma Hikayesi

Güzel kızım, minik bebeğim ne büyük bir kriz yaşadık değil mi? Merak ediyorum hafızanın bir yerlerinde kalacak mı o sahne? Kafa karışıklığın, hayal kırıklığın? Bilemedim. Seni Amerika'ya giderken yine bu kadar bir süre yalnız bırakıp döndüğümde, yan odaya gidip gelmişim gibi yapmıştın. Yine öyle olacak zannettim.

Derdim kendimleydi, seni kucaklayamamayı, hem de en az 3 ay kucağıma bile alamayacağımı düşündükçe çıldırıyordum. Şu kadar gün yok olup döndüğümde, hatta bir büyüüüük yolculuk yapıp ne kara düşünceler beynimi kemirip bir şekilde geri geldiğimde tek arzum seni yine içime içime almaktı. Kokunu yutmak, katman katman bacacıklarını kollarını sıkmak, burnunu göğsüme dayamak, bastırmak bastırmak... Olmayacağı baştan belli olduğu için kendimi soğukkanlılıkla eğittim. Sana dönmenin bile her şeyden büyük bir zafer olacağını söyledim kendime. Sürekli tekrarlayarak. Ki doğruydu. Dönmem demek, bir ömür -her ne kadar uzun veya kısaysa- yine seni uzun uzun kucaklayabilmem demekti. Sadece ilk bir kaç ay hariç.

Ben kendime acırken olanlarsa hepimizi şok etti. İlk geldiğim gün bir an gelmişti, hepimiz ağlıyorduk. Arabadan indim, bahçede büyükanneannenin kucağındaydın. Yavaş yavaş yaklaştınız, ben de size. Bir an gözgöze geldik. Yemin etmiştim, ağlamayacaktım, duygusallığı gizlemek en doğru olandı. Aksi olursa, dikişlerim patlayabilir, kalbim garip çırpınışlara girebilir, yine nefesim panik yaşayabilirdi ne de olsa. Senin için tüm bunlara dikkat etmem gerekiyordu.

Bakışlarımız kilitlendi ama bu başka bir şeydi. Sen -benim hareketli kuzum- taş kesilmiştin, gözlerini gözlerime kilitleyip, saniyeler boyu bana baktın. Sessiz, hareketsiz. Biraz da çatıkkaşlı. Deden sonrasında o an bana çok acıdığını, bir an önce bu durumun bitmesini beklediğini söyleyecekti. Her sabah seni uyandırdığım, senin de nerdeyse kahkahalarla bana karşılık verdiğin şekilde adını mırıldandım. Sonra beni tanıyasın diye daha da coşkuyla, daha yüksek sesle. Korkmuştum. Kızgındın galiba bana.

Ve minik kızım, can bebeğim... Ne oldu? Bir anda o donmuş sahne, bana doğru gelme çırpınışlarınla hareketleniverdi. Hem de nasıl? Bahçeyi çevreleyen boyum kadar bitkilerin üzerinden üzerime atlamak istiyordun, becersen uçarak hem de. Gülüyordun.

Sonrası ise tam bir kriz hali... Nerdeyse sen gelmek istedin, çırpınarak, ben kaçtım. Sen gözlerinden akan boncuk boncuk yaşlar, dehşet içinde açılmış hiç bir şeye anlam veremeyen, yine de hala benden medet uman, cevap bekleyen bakışlarınla çırpınmaya devam ettin. Bir ağlama, bir can acısı.

Benim kızım ağlamaz ki.

Allah'ım ne yapacağımı şaşırdım. Kabaca; sen karşımdaydın, belki de gerçekten çok özlediğin annenin kollarına atılmak istiyordun, bense seni reddediyordum. Hem de kelimenin tam manasıyla. Sakinleştiremedik hiç birimiz seni. Ben kaçtım. Kaçtım. Gözyaşları içinde.

O an karar verdim. Ne kadar acı da olsa, sana bir daha bunu yaşatmamak için bir süre seninle karşılaşmamaya. Yanımdaydın. Hatta sen bahçede oynarken, havuzda şıpırdarken, seni üst kattan izleyebilirdim. Sen uyurken, seni seyredebilirdim. Ama karpuz gibi kesilmiş kaburgalarım biraz kaynayınca ancak tekrar ortaya çıkmaya karar verdim. Yanyanayken seni reddettiğimde güveninin sarsılacağını, sevginin azalacağını, belki de acı çekeceğini, anlamlandıramayacağını düşündüm.

Öyle de yaptım. 4 gün boyunca, gitgide iyileşiyordum ama içimi de bir şeyler kemiriyordu. Yanlış yapmamak gerekiyordu. Daha ince bir konu olabilir mi? Bugün senin yanına bir şekilde çıkma planları yaparken buldum kendimi, sahneler üretiyordum, senaryolar. Bir uzmanın görüşüne de danışmak gerekirdi. Sadece içgüdüsel kararlar verilebilecek bir konu değildi sonuçta.

Konuştum. Çok mu faydalı oldu? Bilmem. Tatmin etti mi? Hayır. Hele adam lafına devam ederken şöyle bir cümle kurunca...: "Sonra yavaşça kafasını göğsünüze bastırıp kapakçığın sesini duymasını sağlarsınız." (!)

Minik kızım, Ada'cım; bir şekilde oldu. Sen nerde ben başka yerdeyim ya hep, yine öyleydik. Sen anneannenin kucağında gezintideydin, bense robotik vaziyette beyaz odada oturuyorum, kılıç yutmuşçasına dik. Ve antipatik. Telefon çaldı. Telefon beyaz odada. Ne olduysa o an oldu, annem seninle birlikte içeri girdi, senin gözler benim gözlere takıldı. Elimde olsa o an tilki çevikliğiyle kaçacağım, ama ameliyatın 10. gününde??? Herkes panik oldu. Durun dedim.

Ve konuşmaya başladık bebeğim. Bu sefer beni dinledin, hem de ne büyük dikkatle. Biraz yine meylettin, tuttular. Dur Ada'cığım dedim. Bak anne ufff oldu (en sevmediğim laf, bu şekilde kullanmak varmış, başka bir şekil zaten düşünülebilir mi?) Ben anlattım, sen dinledin. Yumuşak bir ifadeyle, hafif şaşkın ama sanki pek de mutlu. Kucağıma gelemeyeceğini ama işte şöyle şöyle birbirimizi seveceğimizi anlattım. Ve seni ne kadar sevdiğimi.

Sonrası.
Sonrası bir bayram havası.
Dokunmadan böyle mi kavuşulur? Dokunmadan böyle mi sevilir? O kahkahaların, vücudunu sevinçten kasıp kasıp gevşeyip çığlıklar atman. Karşılıklı cilveleşmek böyle mi güzel olabilir?

Canım kızım. Döndüm bebeğim. Her günümüz daha güzel olacak söz. Seni bağrıma basacağım gün de yakındır. Hem biliyorsun, kalbimden gelen her tik'te sana sarılacağım, her tak'ta hayata şükredeceğim ömrümün sonuna dek. Biliyorsun değil mi?

10 Temmuz 2008 Perşembe

Küpeler, Kolyeler

İki gün sonra, hastanede bilgisayar kullanma şansım olabilir mi bilmiyorum. İnternet erişimim olur mu? Şüpheli. İnternet yoksa tercümeme devam ederim, varsa iki haber ederim buraya, Adakız'ıma da bilmem kaçıncı mektubumu yazarım. Eh, bilgisayar hayatın parçası...

Hayatsa pazartesi bir süreliğine tatile girecek. Benim için. Kalbim "çalışmaya ara verecek". Bakım yaptıracak kendine. Yıkama, yağlama, masaj, aklınıza ne gelirse, sonra da takacaklar takıları, süsleyecekler orasını burasını, küpeler, kolyeler... İnşallah tıpır tıpır atmaya devam edecek tatil dönüşü.

İyiyim aslında.

Bazen ameliyatı unutacak kadar hatta -iki gün önce hastaneye gitmeyi unutacak kadar! Aslında en kötüsü plan yaparken kendini kötü hissetmek galiba. Yani kızın doğumgününü düşünürken boynunu büküvermek mesela. Ya da MT ile ilgili birkaç mail atmak gerekirken, yazıp yazıp yollayamamak bir türlü. Sonra...tatil programları konuşulduğunda iç çekmek bir şekil. Tercümeye devam ederken -inatla, şu gün bu bölüm de biter düşüncesini susturuvermek hızlı. Ada bugün yarın yürüyecek galiba der demez, gözlerin pusulanması. Yarın alıştırma külotlarına geçeriz diye verilen karar sonrası, coşkunun pısss...sönmesi.

Müjdemiz var bu arada: 24 hazirandan beri Ada'nın bezleri temiz. Çişi-kakayı tuvalete yapıyor.

İlk ameliyatımda geleceği düşünmemiştim hiç. Herkes plan yaptıkça ağızlarına tıkıyordum, şimdi zamanı değil diye. Bu sefer tuhaflık bende. Sürekli bir şeyler, yapılacaklar, yapılması gerekenler aklımda... Sanki açmayacaklar içimi, tutmayacaklar kalbimi. Of, bir an önce zaman gelsin istiyorum. Hayırlısıyla tabii. Ve ürküyorum ama çaktırmıyorum.

Bugün havuza gideceğiz, "tatil"den önce tatil yapmaya. Adakız'ımla yüzmeye. Gülmeye. Eğlenmeye. Öyle karar verdim.

20 Haziran 2008 Cuma

Dalgalardan Korkan Bir Küçük Ada Varmış

Balkondayım, sessiz İstanbul'u dinleyip, ilk defa bana bu kadar ışıl ışıl görünen pencerelere bakıyorum. Herkes maç izliyor. Hatta ben bile, ucundan yamacından. Uzaktan.

Hava serince. Çok güzel. Ankara'nın kuru havasından sonra İstanbul'un yapışkan iklimine alışmak zor. Ada da Ankara'da doğduğu için belki de, aynı sıkıntıları yaşıyor. Çok terliyor bebeğim. Oysa ki geçen sene kayıtlardaki en sıcak Ankara'da, belediyenin suları kestiği o muhteşem günde doğmuştu. Ve hiç şikayeti yoktu. Nasılsa terlememişti bile tüm yaz. Bu yaz farklı, burda farklı. Nerdeyse çıplak yaşıyor, buna rağmen sıcaktan ve nemden yine de rahatsız. Babası gibi sıcacık teni. Annesinin buz parmaklarına, kırk derecede üşür bünyesine çekmemiş Adakız.

Her sabah 8-9 park ziyaretlerimize devam ediyoruz. Güneşten dolayı sahile inmiyoruz genelde. Ama bugün hafif yağmur kokulu serinlikle tamam dedik, yumuşakça sahile süzülüverdik. Ve... ilk kez, --yuh diyeceksiniz ama gerçekten ilk kez-- Ada'yı denizle tanıştırdım. Bizzat yani. Bebeğimin en sevdiği şey su. Gelin görün ki, bir ileri bir geri gidip gelen narin dalgalar miniğimi korkuttu. Şaşırdı bir kere. Ne şaşırmak hem de. E koccaa deniz tabii. Bir geliyor, bir gidiyor, gelirken hafiften de bir gürlüyor. Miniğimin de gözleri koca koca, kalbi tıpış tıpış; bir bana, bir dalgalara bakıyor.

İki adım ileri, bir adım geri, her dalgayla konuşa konuşa, koklaşa koklaşa, tanıştık denizle bir şekil. Minik ayaklar şapırdattı suları, ama ne tedirginlikle.

Olmaz böyle, her sabah bir uğramaya karar verdim. Yakışır mı Ada'ya, adalara karşı kaçar ayak cilveleşmek denizle?

17 Haziran 2008 Salı

Gazetedeyiz

Sabahın erkeeen saatinde Rudi'den bir mesaj: Gazetedeyiz, Radikal al.

İpek Çalışlar Latife Hanım'ı yazarken, Fethi ile de biraraya gelmiş, birlikte eski belgeleri yoklamışlardı. Pazar günü eşi Oral Bey'le beraber konserimizdeydiler. Bana sorarsanız Oral Bey özel ilgisiyle kopyayı vermişti zaten. Bugün yeni gazetesi Radikal'deki köşe yazısında, konserimizden ve bizden bahsetmiş. Bolca da Ada'nın büyükdedesinden, mekanın tarihçesinden ve atmosferinden. Ada da var yazıda!

Kızıma hatıra...

10 Haziran 2008 Salı

Rengarenk Hayat

Geçen yıl bugün. 7 aylık hamileyim. Ada henüz içeride. Dayanamayıp, 1.5 ay sonra "geliyorum" diye yumruklamaya başlayacak karnımı. Bebeğimin ilk pastasını kesiyoruz. Sıkı dostum Funda'nın Amerika'dan döner dönmez ayağının tozuyla hazırladığı sürpriz parti. Bizim "Bebeğe Hoşgeldin Partisi" dediğimiz, ama hemen her yerde alışılmış "Baby Shower" partisi denen parti.

Aslında bana göre anneye moral partisi olan, bana çok iyi gelen parti. Akrabalar, arkadaşlar, sadece kızlar değil, kadınlar-erkekler, herkesin bizimle olduğu; çok gülüp, çok eğlendiğimiz güzel gün. Yazdı, adadaydık, piyanoda da sana özel bir program çalmıştı
annen, hamileyken hep çaldıklarını: Mozart "Ah! vous dirai-je maman" (Daha Dün Annemiz Çeşitlemeleri), Chopin Berceuse (Ninni) ve Brahms ninniler...

Ah Adakızım, bana o kadar güzel bir hamilelik yaşatmıştın ki sen, hayatımın belki de en sağlıklı ve en güzel hissettiğim günleriydi. Şimdi de melek gibisin evet. Ama beni yormaya da başladın artık, değil mi bebeğim, n'apacağız? Dişler çıkıyor pıtır pıtır, aklın fikrin, elin kolun her yerde.

Hayatı keşfetmeye çalışıyorsun. Keşfet hayatı, dibine kadar yaşa. Tüm renklerini gör, tanı, en çok da parlak renkleri bebeğim. İlk partindeki balonlar gibi cıvıl cıvıl bir hayat olsun önünde...

5 Haziran 2008 Perşembe

Kaza

Dün Adakız ilk korkulu kazasını yaşadı. Kaşla göz arası yataktan düştü ve yere kafasını vurdu. Kabus gibiydi.

Ben üstümü değiştirmek üzere odaya gelmişim, Ada'yı iki kişilik yatağın ortasına oturtmuşum -her zaman olduğu gibi. Oynuyor. Ne ara nasıl olduğunu göremeden, bir ses ve Ada yerde. Bilemezsiniz kendimi nasıl hissettiğimi. Aslında bilirsiniz, çünkü çoğunuz annesiniz.

Parkeye vurmuş kafasını, sesi geldi. Kaptığım gibi fırladım. Soğukkanlıydım neyse ki, o da azıcık ağladı ve sustu -inanamıyorum. Önce biraz soğuk su -evde buz yoktu, aksilik ya; sonra da hemen yola koyulduk. 5 dakikada hastanedeydik. Şansımıza akşam olmasına rağmen Ayça Hanım hala yerindeydi. O arada kızımın alnı şişmeye ve morarmaya başlamıştı. Ne dualar ettim, nasıl kendi kendime yollarda konuştum sormayın. Bebeklere ilkyardım dersi almıştım hamileliğimde, ama buz dışında bir şey gelmiyordu aklıma. Buz ve doktor.

Doğru yapmışım. Doktorumuz bizi hemen sakinleştirdi. Alna alınan darbe genelde tehlikeli sonuç doğurmazmış. Ayrıca 6. aydan sonra bebekler, kendilerini koruma refleksi geliştirdikleri için usturuplu düşerlermiş. Gerçekten de öyleydi, kollarıyla kendini korumuş gibiydi yerde kuzum. Doktorumuz buzlu kompres ve Lasonil sürmemizi, uyutmada bir sıkıntı olmadığını ama 2 saatte bir kulak memesini sıkarak hafifçe uyandırmamızı ve her şeyin yolunda olup olmadığını kontrol etmemizi önerdi. Kusma ve bilinç kaybı gibi bir şey olursa da derhal acile gelmemizi söyledi.

Adakız iyi. Dün hatta iyice belirgin olacak gibi görünen morluk ve şişlik bile azalmış durumda bugün. Çok ciddi bir şey atlattık. Ama çok da güzel bir şey yaşadım bu sayede: Kızımı uyurken gördüm, gittim geldim seyrettim uzun uzun.

O kadar güzeldi ki, o kadar derin ve güzel uyuyordu ki. Biz odasına görüntülü telsizlerden koymayı hiç istemedik. Yanlış diyebilirsiniz ama bebekken bile sanki onun kişilik haklarına saldırmak gibi geliyordu bana. Sonuçta yattığı gibi kalkan bir bebekti. İyi geceler öpücüğü verir, kapısını kapatır çıkardık. Zaten sadece ilk ay, Ankara'da aynı odada yatmıştık. Çok güzel uyuyormuş bebeğim, ve rahat. Öyle mutlu oldum ki...

Sabah da yine her zamanki güleryüzüyle uyandı minik. Ne büyük bir şey atlattığının farkında mı bilmem... Bense şükredip duruyorum. Kazalar olacak, ama Allah hepimizin çocuklarını kötü kazalardan korusun.

11 Mayıs 2008 Pazar

3 Mayıs 2008 Cumartesi

İlk Diş !

Ada kızım bugün tam 9 ay 7 gunluk ve ilk dişi bugün ucunu gösterdi bebeğimin.


Ada 3.5 aylikken çıktı çıkacak bu diş demeye baslamıştım ('yuh!' biliyorum). Hani genetikmiş ya, ben de erken cıkarmışım ya, cok kaşınıyor ya dişleri, salya salya salya ya... Çıkmadı, hem de uzuun bir süre. 7.aydan itibarense tamam dedim, çıkmıyor, çıkmasın, napalım, nasılsa köfteler, tavuklar, tüm katı gıdaları hapır hupur yiyor maşallah, bir pirzola denetmemişiz (!), olsun dedim, benim kızım da dişsiz olsun.

8.ayda doktorumuz "protez takacağız bu kıza" esprisini yaptı, ümitsizdi kinda. 9.ayda gerçekten protez mi takmak gerekecek diye şüphelenmeye başladım birden (e mecbur, öyle değil mi? 9 aylık olmuş, millet patır patır patlatıyor, literature mi geçeceğiz?) Salyalanma azalmış, kaşınma desen her zamanki kadar. Her şeyi ağzına götürme huyunuysa vahşi iştahına vermeye başlamışım...

Kızımın dişi çıktı Allah'ım! O kadar coşkuyla karşıladım ki; bir de duygusallaştım hesapsız. Büyüyor diye. Zannettim ki koca kız oldu. Oldu da canım miniğim, yalan yok işte. Artık kanıtımız bile var!

Hiç dertsiz çıkardı dişini Adakızım, yine dertsiz, yine sakin. Ne geceleri uyandı, ne huzursuzluk yaptı, iştahı da kaçmadı dedikleri gibi. Öyle çıktı işte ilk diş. Hep böyle sıkıntısız gelse diğerleri de, ne iyi olur. Biliyorum biliyorum zor, ama canım öyle istiyor işte...

Büyüyor evet. Hem müjde de vereyim size. Artık kolayca ayakta da duruyor. Yani bir şeyler geç oluyor ama oluyor. Kızımın iştahı ise değişmiyor, ne diş dinliyor, ne patlarcasına tıkınmak.

Patlamıyor, yiyor da yiyor. Bu işin sonu ne olacak göreceğiz. Doktorumuz son randevuda ailede şişman birinin olup olmadığını sordu! Anlayın yani.

...İyi, kaydettik bu tarihi.

Bu da ilgilenenlere bu konuda güzel bir link.

29 Nisan 2008 Salı

Anneler ve Bebekleri Romantika'daydık

Yazık olan son iki buluşmanın fotoğraflarını çekememem...

Fenerbahçe Powerfull Club'da katıldığım "Hamileler için Pilates" kursunda, hamileliğimin 4.ayında tanışıp, birlikte karın büyüttüğümüz, ardarda birbirinden güzel melekler dünyaya getirdiğimiz, peşpeşe büyüttüğümüz, şimdi birinci yaşları kutlamaya başladığımız anneler ve bebekleriyle buluştuk yine. Nerdeyse bebeklerimizin doğumlarından itibaren en az iki haftada bir buluşmalarımız devam ediyor. Bahar geldiğinden beri de daha bir çoğaldı bu buluşmalar.

Bugün Fenerbahçe Parkı içindeki Romantika'daydık. Ne güzel bir yermiş. Bir taraf deniz, bir taraf yeşillik, dışarıya serpilmiş masalar, bir de harika romantik, yüksek kubbeli, sera görünümlü beyaz hakim kapali mekan. Hava güzeldi, dışardaydık. Servisten çok memnun kalmadım şahsen. Ama tabii sekiz bebekli bir gruba servis ne kadar ihtimamlı olabilir, o da başka.

Hangi minikler vardı? Arhan, Elif Rüya, Alya, Borga, Ada, İdil, Ceylin, Kaan... Minikler büyüyor. Bugün benim için önemli bir gündü. Bu buluşmalara hep geç giderdik biz Ada'yla. Sebep Ada'nın uyku saati, 1-3. Bahar geldi geleli, bu biraz canımı sıkmaya başlamıştı doğrusu. Yani kızımla güzel havaların tadını da çıkarmak istiyordum ama işte en güzel saatlerde miniğim uyuyordu.

Bugün tam da 1'de, yani uyku saatinde, hadi dedim Ada, bugün çıkıyoruz. İstersen dışarda uyu... Olmadı. Dışarda uyumadı. Gerçi başta iyiydi, ama sonra...ah bebeğim, uyku kaçınca, keyfi de kaçtı miniğimin.

Günün güzelliği Ada için, Alya'nın annesinin yaptığı sağlıklı ve yummy lezzetli waffle'lardı. Zaten hayatta onu en mutlu eden şey, yemek yemek yemek...

27 Nisan 2008 Pazar

İlk Müzikal Buluşmamız


Bugün buluştuk! Üç çocuk, üç baba, iki anne, bir hoca. 4 yaşındaki Beste, 19 aylık Derin ve Ada bu müzikal günün adandığı miniklerdi. Yerimi henüz netleştirmediğim ve bu müzikal buluşmalar için artık sabırsızlanmaya başladığım için burda yaptık ilk buluşmamızı. Evimizde.

Dört duvar ve bir halının rahatlığı yoktu tabii. Onun yerine bıcır bıcır bir salon ve çocuklu ev şekline henüz bürünmemiş bir ortamda, desenli halıların, gümüş zerzevat ve kırılacak bıcırtıların arasında toplandık. Oturacak yer diye halıların üzerine balkon minderlerini attık. Azdık, samimiydik; kabullendik.

Heyecanlıydım, e tabii açılış öncesi serideki ilk "resmi buluşma" buydu. Ama kendi adıma konuşayım, gerçekten çok eğlendim. Çok güzel vakit geçirdik. Gelenlerden duymak gerek aslında. Şarkılar söyledik, parmak oyunları-taklitler yaptık; ayağa kalkıp danslar edip, enstürmanları şıkırdattık.
Çoğunluk babalardaydı. Ve babalar bir harikaydı!

Gelecek hafta devam ediyoruz, internet anneleriyle, ve belki babalarıyla. Her şey yolunda giderse evde değil, daha uygun bir mekanda buluşabileceğiz. Katılmak isteyen yeni aileleri --anne-baba-dede-hala (vs) ve çocukları (o-6 yaş arasında tüm minikleri) bekliyorum! Bana yazın...

23 Nisan 2008 Çarşamba

23 Nisan


Kutlu olsun! Bebeklerimizin geleceği aydınlık olsun. Atatürk'ü anlayan, değerinin farkında olan; kendine, geçmişine ve geleceğine saygısı olan nesiller yetiştirmeyi becerelim anne-baba olarak. Yüzümüz ileriye dönük olsun.

Adakızım, nice güzel bayramlar yaşa bebeğim.

27 Mart 2008 Perşembe

Ada Çocuk Parkında!






Bahar bir başka güzel gülümsedi bize bugün. Attık kendimizi dışarı. Günümüzün keyfi rüzgar, güneş, yeşeren doğa ve temiz havaydı. Bir de ilk park ziyareti.

24 Mart 2008 Pazartesi

Sippy

Ve becerdi. Adakız artık kendi bardağından su içiyor. Hem de tutarak!

12 Mart 2008 Çarşamba

Terfi

Ve Ada mama sandalyesinde! Pek mutlu gördüğünüz gibi. Meriç'lere, daha doğrusu tatlı kızları Alara'ya, Ada'ya verdiği hediye için teşekkür ediyoruz.