Bebek ve Müzik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bebek ve Müzik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Bu Parçanın Adı: Bebeğim



Çaldığı bu parçanın adı "Bebeğim".

...O da benim bebeğim. İsterdim ki -ne hakkım varsa?- resim yapsın. Hani ille aileden bir şeyler geçiyorsa beceri olarak, resim olsun yapacağı. Sorarlardı ve eklerledi, "Çocuğunun ne olmasını istersin? O da piyanist olsun!" Aman ha derdim, çok zor, yazık olur.

O sormadı, ben söylemedim. Sadece sevdi sanki müziği doğduğundan beri. Bir de Music Together vardı, kuşkusuz etkisi oldu. En çok etki ise benim evde çalmam sanıyorum, gelen giden öğrenciler sonra. Hani anne ne yaparsa çocuk onu yapıyor, hani en yakın model biziz ya.

Nasıl ki Music Together'ın ilk denemelerini evde Ada ile yaptım, Piyanomini'yi de ilk onunla testten geçirmiş oldum. Bu sefer hatta tersten oldu. Yani Ada yönlendirdi beni, ben şekil aldım. Olur mu, dedim. Oldu. Oluyor. Olmakta yani, heyecanla yol alıyoruz yeni programda. Piyanomini'nin ilk sınıfı insan önünde ilk dinletisini gerçekleştirdi bile. Bir veri mi? Neden olmasın? Music Together'a daha minicik çocukken başlayan çocuğum Can Ege, bireysel derslere geçti bile mesela. Ailesi izin verirse, onun konserini burada yayınlamak isterim.

Ada asi bir arkadaş, biliyorsunuz. Yo, aslında tamam, tatlı, bal, lokum... Ama bir şey öğretmeye kalkarsanız kaplan kesilir, reddeder, hırçınlaşır, uyarırım. Bunun için; öğretemiyorum! Ama yine bunun için o sınıfta. Çünkü Piyanomini'de öğretmek-öğrenmek yok. Biraz Music Together gibi. Bu yazı reklam yazısı değil. Onu daha açık yaparım bir ara :)

Bu yazı Ada'nın piyanodan ilk anlaşılır ses çıkarmaya başladığı bu yaşların kaydı. Sevgisinin ilanı. Bazen kapımı aşındırıp, hadi ders yapalım diye bezdirmese beni veya dersimsi birlikteliklerimizde asi yanıyla birden tepeme öğretmen kesilmese çok daha memnun olacağım. Ama benden kime ne? O istediği gibi oynuyor piyanoyla, çoğu zaman kendi 'beste'lerinin peşinde, her defasında değişen ve gelişen motiflerle; şimdi şimdi duyduğu şeyleri çıkarmaya çalışıyor bir çaba, çoğunlukla kızgın kendine, daha iyisini istiyor. Ama işte tuşlar elinde hamur gibi, sesler kulağında sürekli bir hareket.

Göreceğiz bakalım bu heves ne kadar sürecek?

6 Temmuz 2011 Çarşamba

28 Şubat 2011 Pazartesi

Music Together Bahar Dönemi Başlıyor!

Aslında kayıtlar başlıyor, 1 Mart'ta. Bilgiler ve online kayıtlar websitemizde: www.musictogetherist.com


0-5 yaş arası çocuğu olan tüm aileleri bekliyoruz. Müziğimizle baharı getireceğiz, çocuklarımızla birlikte öğrenecek, eğleneceğiz.

Facebook grubumuza katılmak için tıklayın.

21 Şubat 2011 Pazartesi

Entellektüel Dönem



Bundan öncesi erken ergenlik dönemi idi ise, bu dönem de entellektüel dönem olsa gerek.

Garip şeyler oluyor.

Bugün başıma gelenleri söylesem yeterli herhalde. Sabah: Bir elinde birlikte yattığı miniş kuzusu, diğer elinde bir Piyano Kitabı mahmur bir suratla yanıma geliyor, henüz uykudan sıyrılmamışım, beni dürtüyor, daha doğrusu sarsıyor, uyanayım istiyor: "Annee, hadi uyan, bana notaları öğret, hangisi re'ydi?"

Yine sabah el-yüz yıkama faslında: "Anne, sana bir şey söyliicem: Beni bir konsere götürür müsün? Ama orkestra olsun. Bir de ben de çıkayım, tamam mı?" Şaşırıyorum, çaktırmıyorum. "Hmm, tamam Ada'cım" diyorum. "Senin kadar küçükleri almayabilirler ama bir sorarız, sen sahneye mi çıkmak istiyorsun? "Evet, ben de çalıcam" "Ne çalacaksın Ada'cım?" "Simbal, hani var ya, dat daradaradara, dat dara daradara, dat dara..."

Sonrasında, bu sefer ben hızımı alamıyorum, youtube'u açıyoruz. Bir Dudamel izliyoruz; tamam izliyor, tamam ilgiyle ama tam dört kere "tekrar" diyor. O arada tabii enstürmanları hatmediyor. Pikolo, flüt, korno, trombon, çello, neyi gösterirse kamera artık. Ben de o arada Venezuella'lı varoş çocuklarının başarısına ağlaşıyorum. Ada'ya da anlatmak istiyorum, hani şöyle masal gibi ama o beni durduruyor, müzik dinlerken konuşmamdan hoşlanmıyor.

Ona orkestra yöneten 3 yaşındaki çocuğu açıyorum sonra, ona da bayılıyor, iki-üç kere de onu dinliyoruz. Sonra başka kayıtlar, başka konserler... O arada -hasta olduğu için evde olduğu için- iki küçük öğrencimin üstüste dersini dinliyor. Sus-pus. Arada piyanonun ayna gibi yüzeyinden bakışıyoruz. Gülümsüyor bana.

Hadi bunlar tamam. Müzikle yaşayan bir evin ferdi.

Ama diğeri... Bir garip.

Bugün akşam yemeği bitiminde ağzından çıkan laf: "Hadi anne, Yaşar Kemal okuyalım" (!) "Mustafa'yı ama."

Ben şaşmıyorum ama Fethi şok, anlatmıştım, kendi şahit olmamıştı. Yemekten sonra Yaşar Kemal'in 18 sayfalık Beyaz Pantolon hikayesini okuyorum. Dün iki kere istemişti, bugünü üç kezle kapatıyoruz. Sesim kısılıyor, nefesim tükeniyor-kolay da sayılmaz dili, soru işaretleri beynimde dört dönüyor...

***

Böyle oldu.
Kendini beğendirme kaygısı değil. Çünkü tüm tiyatro becerimi kullanmaya çalışarak, hayret etme güdümü bastırıyorum. Sadece içinden öyle geliyor. Evet evet böyle. Yani "annemi şaşırtayım, aman babama hava atayım" değil durum.

İlle de trompet çalmak istiyor mesela. Ama bu ara Carmen'den dolayı simballere takmış vaziyette. El simballeriyle eşlik ediyor esere ama her gün en az birkaç kere büyük simbal almamız için yalvarıyor. Baktı kafamız karışık, bizden cevap gelmiyor, bu gece Amerika'dan aldırmamı önerdi!

Repertuarın klasikleri normal olarak kafasında ve her gün istek parçaları var, kuyruğumda dolaşarak hem de. Türk Marşı, Für Elise, bir Chopin Nocturne, Vivaldi Mevsimler ama ille de İlkbahar ve son günlerde defalarca Carmen (bu Little Einstein'lardan dolayı repertuarına girdi, bizde duymamıştı hiç). Caz da dinliyoruz, onda da bugünlerde favorisi Sophie Millman, Beautiful Love. Ipod profesörü oldu kendisi.

Arada piyano da çalıyoruz, kitabı koltuğunun altına kapıp, ders almak istediğinde, piyano odasında girince ben, ders aldığını zannediyor gerçekten. Ama değil, çünkü o bana ders veriyor, "şimdi hadi Für Elise çalalım, tamam mı? Ama ben şurdan çalayım!"

Bir de PiyanoMini'ye katılmaya başladı. İki haftadır ders günü, ders öncesinde ve sonrasında bana "Yapıncak Öğretmen" diyor!! (ben de onu yemek istiyorum ama bu başka bir konu)

***

Adakızım'ın bugünlerde yaptığı şeyler; kanını kaynatan, ona heyecan veren şeyler bunlar işte. Yo, yo, büyüyünce müzisyen olacağını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. O konuda net ve ısrarcı: 'Tamiratçı' olacak. Değişmedi yani kararı.

***

Müzisyen olur mu? Bilemem. Henüz çok erken. Ama şu anda bu müziği çok seviyor. Bestecilerle, eserlerle tanışmak en büyük heyecanı. Ve bu tabii ki benim çok hoşuma gidiyor :) Yaşar Kemal'e gelince...

Hmm...

* Kaydetmesem olmazdı, linkler de senin için Adakızım, belki büyüyünce tıklarsın :)

6 Ocak 2011 Perşembe

Müzikle Tazeleniyoruz



Birkaç gündür harıl harıl çalışıyorum. Music Together yeni dönemimiz başlıyor, kolay değil. Yeni yıl, yeni dilekler; yeni şarkılar, yeni müzikler.

Tazelenme...

Zaman su gibi akıp gidiyor. Bu yedinci dönemimiz olacak, inanılır gibi değil! Bebekliklerine şahit olduğum bir sürü miniğin artık birer çocuk olduğunu görüyorum. Bazıları hatta piyanist olma yolunda ilk adımlarını attılar. Çok mutluyum...

İki dönem arası üç hafta tatil fazla geldi. O canlılık, müziğin dokunuşuyla değişen ruh halleri, cıvıltılar her zaman olmalı. Müzik hiç durmamalı.

Baharı şarkılarımızla getirelim, bloglarımıza müzikle bereket getirelim; daha çok yazalım, daha çok çizelim. Daha çok yaşayıp, daha çok gülelim.

Moral dolu bir yazı oldu bu. Müziğin sihri herhalde. Düşününce bile serotonin salgılıyorum :)

27 Aralık 2010 Pazartesi

İyiyiz Hoşuz

Öncelikle,
İyiyim.

Yine kablodan, kordondan girip, üstüne suspus olmam düpedüz ayıp bir olay. Farkındayım. Kontrollerim vardı. Benim yaramaz kalbim, malum... Bir durdu, bir vurdu, hayatımın tuzu biberi oldu geçen günlerde. (Yok, yok, kafiyeden öyle dedim, yoksa çok da vurdulu, kırdılı bir aksiyon olmadı).

Yine.

Tuz biber iyidir, yaşamın önemini idrak ettirir.
Ettim mi? Ettim. Bu konuyu burda kestim mi? E tamam kestim.

*
Yolculuklardaydık yine. Nefes alma, özlem giderme yolculukları. Ankara-İstanbul yolları. Partiler, partiler, düğünler, yemekler... Ordan oraya savrulduk, dans ettik, yorulduk, enerji dolduk, uykumuzdan olduk. İyi geldi. Ada'ya da iyi geldi. Pistte durmaksızın dans eden özgür çocuk modelinde bir çocuk artık Ada. Hani benim eskiden en 'sinir olduğum', şimdi en 'şirin bulduğum model'! Annelik tuhaf şey.

Pek güzel ilk partimiz Ceyda'daydı geçen hafta. Baba tarafı tüm aile, kuzenlerle mesut Ada. Boncuk-ışık harika ağaç, hediyeler, maskeler, mamalar, boğuşmalar... Sonra koşa koşa Ankara'ya döndük, Ceylan'ımızın düğünü, Ada'nın peşinde ablalar, ablaların peşinde Ada ve tabii pistte Ada, uyumayan Ada, mutlu Ada... Sonra da bizim evdeki parti, fazla nüfuslu parti, annemin 70 kişilik klasiği! Çılgın parti, çekilişli, hediyeli, müzikli, danslı, gürültülü ve boool yemekli parti.

Yorgunum. Gerçekten. Sırf geçen hafta 3 kere Ankara-İstanbul yapmışım otobüs, tren. Okumak istiyorum bol bol, bir de yazmak. Aslında bu aralar, iki arada bir derede de olsa, hem okuyorum, hem yazıyorum. Tekdüze hayatımın renklerini kitaplarda buluyorum. Yeni yazarlarla tanışıp heyecanlanıyorum. Başka şeyler de yapıyorum kaçarken, kovalarken: Yeni bir program hazırlıyorum, pre-piano. Bir de güzel isim buldum: piyanomini -beğendiniz mi? 3-5 yaş çocuklar için oyunlu, bireysel ders öncesi piyano hazırlık programı. Music Together'ın bir nevi devamı, Music Together eksi anne-baba, eşittir bir piyano, bir öğretmen ve 2-3 arkadaş. Güzel olacak...

Böyle geçiyor günler işte. Yıl bitiyor, yazısız kalmak olmazdı. Yine yazarım ama bilmiyorum ne zaman. Yakında fotoğraflar eklenecek, söz.

26 Ağustos 2010 Perşembe

Bir Ay Önceye Ait Bir Yazı

"Geçen hafta Ayça ve Erin, harika bir sürpriz yaptılar bana. Yine iki gün gelmişim İstanbul'a, ders verip döneceğim. Bir telefon, "burda mısın, geliyoruz, sana bir de bir şey getiriyoruz". "Bir şey" meselesini anlamadım ama gelmelerine çok sevindim.

Ayça 'bir şey' değil, 'dört tane harika' getirmiş bana. Bizim müzik buluşmalarında kamerasıyla yakaladığı o bayıldığım "müzikle mutluluk" tarifine denk düşen fotoğraflarının kolajlarından oluşan dört adet büyük kanvas baskı!

Çok güzel. Harika. Nasıl bir sürpriz bu Ayça, bayıldım ben bunlara! Yeni dönemde Music Together'da duvarlarımız şenleniyor. Müzik salonumuzu hazırlayıp, tuvalleri astıktan sonra fotoğraflarını çekip koymak istiyordum bloga, onun için bu teşekkür bu kadar geç kaldı. Ama öyle telaş evden ayrılmak zorundaydım ki, asamadan geldim. İki saniyede bizimkilere göstermek için çektiğim fotoğraflar işte aşağıdakiler." (Koymamışım tabii).

Ayça bin teşekkür! Ve iyi ki geldiniz, üzüntüm Ada'nın bizimle olmamasıydı. Erin'cim iyi ki uykun gelmedi de uzun uzun oturabildiniz..."

*Bu yazıyı bir aydan fazla zaman önce yazıp bir türlü yayınlayamamın sebebi, Ayça'nın fotoğraflarına ve emeğine duyduğum saygı. Göstermek istedim çünkü bu kanvasları, çünkü çok sevdim... Ama işte fotoğrafların fotoğraflarını çekme işi bana düşünce, bu saygı öyle bir ağır geldi ki. En güzel şekilde çekeyim dedim, mekanı çekeyim dedim; beceremedim. Bekledim. Bekleyince de, uzayınca da... vs, vs.


* Ayça'nın bana getirmeden önce çektiği fotoğraf. Yine kendi çektiklerimi koymadım yani. Boş yere bu kadar zaman yayınlamamışım bu yazıyı.

* Neden mi peki bugün? Çünkü yarın sergi açılışlarına gideceğim ve çok mutluyum. Ya siz? Siz gidecek misiniz? (City's Nişantaşı AVM, saat 13:30)

* Bir önceki sorudaki -lar- eki? E Music Together fotoğraf albümümüzdeki birbirinden güzel diğer harika fotoğrafların sahibi Aslı Tür (O fotoğrafları da burda göreceksiniz yakında) ve yarın tanışacağım meslektaşları Özlem Turan'ın da katıldığı üç kişilik bir bomba sergi olacak bu. Konu ise çok değerli, "Her Damlası Altın Anne Sütü".

* Yaniii, yarın yazacak çok şey olacak. Günün anlam ve önemine dair...

4 Haziran 2010 Cuma

Galata Festivali'nde Son Dakika Konseri

Bu akşam çalıyoruz, söylüyoruz. Bekleriz.


Rudi Romeri, kontrtenor
Yapıncak Okyar, piyano

Galata Derneği, Galata Kulesi sok. no.21
(Galata Kulesi arkası)
Saat: 19:30
Giriş serbest.

2 Mayıs 2010 Pazar

Yarın Radyo 3'te


Yarın 22.10'da TRT Radyo 3'te "Müzikle Gelen" programında Murat Üçkardeşler'in canlı yayın konuğuyum. Birkaç telden müzik dinleteceğim radyo dinleyicilerine. Bir de bol sohbet olacak anlaşılan.

Neler konuşacağız, soruların içeriği ne olacak hiç bir fikrim yok. Ucunda müzik vardır elbette, ama şimdi müzik dediğin bir okyanus. Heyhüla bir başlığın içinde, nerelerde çırpınıyor olacağım acaba canlı yayın, canlı yayın?

Hem de bu dağınık kafayla...?

14 Nisan 2010 Çarşamba

Kipitap'ta, Müzik Hakkında

"Çocuk kitabı seçmek ciddi bir iştir" diyen kipitap.com'u bilmeyen, duymayan var mı? Ordan renk renk, hikaye hikaye kitaplar almayan? Kipi'nin günlüğüne göz atmamış olan, sitedeki makalelerden faydalanmamış olan?

Yok, yok biliyorum.

Ama son zamanlarda tıklamayanlar için bir davet olsun bu tık o zaman. Kapıyı ben açıyorum bu sefer, Kipi'nin Günlüğü'ndeki söyleşiye buyrun. Biraz müzik, biraz kitap, biraz çocuk, biraz hayat...

*Of, resim yükleyemiyorum.
*Eyvah, geç kalıyorum!

5 Nisan 2010 Pazartesi

Çekirdek Müzik

Fotoğraf: Ayça Oğuş

Bugünlerde en büyük olayımız Music Together'da yeni dönemimizin başlamış olması.

Ada için bir olay;
Yeni şarkılar, yeni aktiviteler, keşfedilecek yeni ingilizce sözcükler, yeni sınıf arkadaşları... Bin milyon melodi, yüz milyon yeni hikaye demek bu. İçi pırpır.

Benim için başka bir olay;
Dolan sınıflarda sayı kontrolü, yerleştirme harekatı, dolmayan saatlerde birleştirme operasyonları, değişen saatler, eklenen saatler, listeler... Matematik hesabı destekli ciddi organizasyon becerisi, zonklama destekli bir sızım başağrısı demek bu.

Ama ilacım var neyse ki. Hem de sağlamından: Müziğimiz. Ve de çocuklar!

Fotoğraf: Aslı Tür

Müzikten başlayayım. Yeni şarkılar tazelik getiriyor insana. Tam da eski seti tam olarak, doyasıya tükettikten sonra. Yeni aktiviteler buluyorsun, seviniyorsun. Hazırlıkların bazen deneyimin artışı ile paralel, süre olarak kısalıyor. Ama yeni keşiflerin yeni bakış açıları gerektiriyor, çalışıyorsun. Çalışmayı severim, sakınca yok öyle olunca.

Çocuklarsa başka bir güzellik.

Zaman geçtikçe, bazı ailelerle birkaç dönemi devirdikçe, her şey daha aydınlık günyüzüne çıkıyor. Bebekken gelip, şimdi yaşlarını almış (!) çocuklardaki müzikal gelişim aşamaları netliğiyle önünde duruyor. Herkesçe farkedilir olmaya başlıyor. Seviniyorsun. Ailelere gelince; her ders daha da rahatlayıp, daha da derse katılmaya başlıyorlar. Doğaçlama bile yapmaya başladılar, daha ne olsun?

Çekirdek ailelerimiz kısa sürede bir bakıyoruz, mini birer müzik grubuna dönüşmüş. Anne-babalarımız müzik aracılığıyla diğer ailelerle kaynaşıyor, arkadaş oluyorlar, bazıları burda tanıdık çıkıyorlar, bir buluşma noktası olduğumuzu fark ediyoruz. Çocuklar belki de ilk gerçek dostluklarını müzik aracılığıyla burda kuruyorlar. Arkadaşları ile birlikte müzik yapıyorlar, mutlu oluyorlar. Daha ne diyeyim?

Çok daha fazla şey anlatmak istesem de aslında burda yazmak çok da güzel gelmiyor.

Ama bu bizim hayatımızın çok büyük bir kısmını oluşturuyor. Zaten başka ne anlatabilirim ki şu sıralar? Sadece piyano dersleri değil, ailece müzik yapıyoruz artık. Kızımın hayatının merkezi bu oldu resmen. Adakızım sayesinde başladığım bu işi seviyorum. Ailelerimi, miniklerimi, onlarla dans etmeyi, şarkılar söylemeyi... Onların müzikal gelişim çizgilerine yakından şahit olduğum için kendimi çok şanslı sayıyorum.

Yani olsun varsın bu baş ağrısı. Yarın sabah miniğim şarkılarla cıvıl cıvıl uyandığında, öbürgün kapımı açtığımda karşımda o parlak gözleri, kocaman gülümseyişleri gördüğümde ve dersteki o ilk dört vuruşta zaten ne bir zonk kalıyor, ne de ağrıdan bir eser. Sonra zaten başlıyoruz hep birlikte...

31 Mart 2010 Çarşamba

Music Together Sınıfımız TV8'deydi

Bir saat önce TV8'de idik. Music Together sınıfı olarak. Şıkır şıkır miniklerim, hop hop zıp zıp neşeli annelerimle birlikte. Ben de vardım, hem şıkır, hem hopzıp. Ama en çok -ders sonrası yapılan röportajda- bilirkişi ciddiyetinde. Bolca anlatmışım, uzunca bir haber yapmışlar. E 1 Nisan'da başlıyor dönemimiz, heyecan çok, laf çok.

Sormayın ne anlattığımı gerçekten bilmiyorum. O gün çekim ekibinin neredeyse bir saat geç gelmeleri sonucu tamamladığım rekor uzunluktaki ders sonrası yorgunluktan; bugün, dün yayınlanacağı söylendiğinde pek sosyal sanal ortamlarda ve aile meclisinde yaratılan heyecan sonucu ve sonrasında yayınlanmaması nedeniyle yaşadığım hayalkırıklığı üzeri, sabah pes etmişlikle bir kez daha boş boş ekrana bakarken, a aa karşımda sınıfımı gördüğümdeki ekstra heyecandan dolayı. (Çözdünüz mü bu cümleyi gerçekten?)

Bolca konuştum, muhtemelen erken dönemde müziğin faydaları, erken müzik eğitiminde ailenin önemi ve de program detayları hakkında. Kayıt elime geçince izler bildiririm.

Ne konuştuğumu tam hatırlamıyorum ama double dersten dolayı yorgunluktan yerlerde sürünmeleri gereken miniklerimin ve annelerinin güzellikleri anbean aklımda. Taptaze, coşkulu, neşeli ve mutluydular. Gülücük işareti yapabilir miyim lütfen? Yaptım gitti :)

Bense onların iki katı mutlu.

Müzik güzel şey, birlikte müzik daha güzel, çocuklarımızla birlikte müzik -ve dans ve şarkı ve hophop ve zıpzıp ve şıkı şıkı ve dumdumdum ise en güzeli!

So eveybody, keep singing!

24 Ekim 2009 Cumartesi

Minimui ve Saz-Söz

Sorulardan sonra ek bilgi: Adres: www.minimui.com/3.sayı/sayfa 61-67 - Bizim röportaja, Sayfa 2'deki "İçindekiler" kısmında 61. sayfaya tıklayarak ulaşabilirsiniz. Sayfalar alt sağ taraftaki oklara tıklayarak açılıyor.
---

Deniyorum olmuyor. Daha önce kaç kere denemiştim yine olmamıştı. Bloga az uğrar olduğumdan beri, zaten minimal olan internet okur-yazarlığımın iyice yok olmaya başladığını hissediyorum. Kötü...


Neyse konu başka. Konu başlıkta.
Üç ay da rötarla.

Konu Minimui. Minimui'den haberi olmayanın kaldığını sanmıyorum. Ama yine de kendi fikirlerimi geç kalmış da olsa yazmak istiyorum.

Dergiden haberiniz varsa zaten arkasındaki emeğin farkındasınızdır (bin teşekkür emeği geçenlere!). Minimui, renkli, canlı, bebek kokan bir dergi,. Hamilelikten 6 yaşına kadar bir annenin merak edebileceği her konuda kaynak oluşturabilecek eğlenceli bir bilgi bankası. Hem annelerin deneyimlerine -özellikle video röportajları çok güzel- birinci ağızdan yer veren, hem alanında uzman kişilerin fikirlerini okurlarına ulaştıran, son derece keyifle okunan, bol sayfalı bir digital dergi. Banner'ını en az 3-4 deneme yapıp, bir türlü yan tarafa kaydedemediğim bir dergi... Hala beceremediğim... Yine beceremediğim... Neden beceremediğim??

*

Üçüncü sayısının birkaç sayfasında da biz varız. Sazlı-sözlü hem de.
Saz Ada'dan, söz benden.

Harika fotoğraflar da Ayça'dan tabii...

2 Ekim 2009 Cuma

TRT Çocuk'tayız!

Yarın -3 Ekim Cumartesi- saat 15:00 ve 19:15'te TRT Çocuk Kanalı -Digitürk 60- 'Haberin Olsun' programındayız!

Bir yıl önce başladı bu hikaye. Hafif tereddüt, bol da inançla. Büyüdü sonra, büyülü ya...

Müzik bu, kalpten doğar, sevgiyle yayılır, coşkuyla paylaşılır. Şarkı bu, dans bu; insanları birbirine kaynaştırır, özünü dışavurur, kaygısızdır.


Heyecanlıyız, Music Together olarak ilk ekrana çıkışımız. Sürç-i lisan ettikse affola, coşkumuz, sevincimiz paylaşıla...

24 Haziran 2009 Çarşamba

Nerelerde miyiz?



Ne havalardayiz, belki biraz fikir verir. Verdi mi?

:)

28 Mayıs 2009 Perşembe

Büyükada Salon Resitalleri

Dört gün önce -doğumgünümden bir gün önce!- Büyükada Salon Resitalleri 'nin ikinci yılının ilk konserini verdik.


Çellist arkadaşım Jülide Canca Eke ile mekana uygun, klasik müzik tarihinin en güzel melodilerinden oluşan bir program seçmiştik. Pazar sabahı bizi korkutan serin havanın sonrasında; kuş sesleri eşliğinde, tenimizi hafif hafif okşayan ılık rüzgarla birlikte çaldık. Çok da keyif aldık.


Gelen, gelebilen herkese teşekkürler! Arzu ettiğimiz tüm dostlarımızı davet edemedik. Ama mekan ancak 60-70 kişi alabildiği için, ilk konserimizde önceliği Büyükada'lı büyüklerimize verelim dedik.


Güzel haber, konserlerimiz devam edecek. Sırada bir solo resital, iki de şan resitali var. İlerde de bir dört el konserimiz olacak.

**
Sevmeye başlıyorum adayı. En çok da Ada sevdiği için. Sonra güzel piyanoma kavuştuğum ve geceyarılarına kadar -hatta neredeyse sabaha kadar- kaygısızca çalışabildiğim için. Biraz doğa kokladığım, biraz toprak koktuğum, hatta denizini sevme ihtimalim olduğu için...

Alışacağım, alışıyorum.

21 Mayıs 2009 Perşembe

Sahilde Müzik...

Bir daha ne zaman yazarım belli olmaz. Ada yolları göründü. İnternet var mıdır, varsa yazacak hal var mıdır, o da belli olmaz. Daha da geç kalmadan havadisleri belgelemeli.
Salon Sanat Music Together Bahar Dönemi son dersimizi sahilde yaptık. Cesaret işi! 9 aile, 10 çocuk. Etrafta köpekler, bisikletler, balonlar, kumlar ve deniz varken... müzik yapmak?? Neden olmasın, dedim. Dedim ama... Kolay da değil, en fena diyorum piknik yaparız, dersi yine bizim stüdyoda tekrarlarız.





Yanılttılar beni. Çocuklar yanılttılar. Ailelerim de. Cıvıl cıvıl bir Cumartesi sabahı, denizin de, güneşin de, etraftaki hareketin de bol olduğu bir zamanda biz müzik yaptık! Çimler üstünde, ağaç gölgesinde, başımızda kasketler, elimizde şıkı şıkı yumurtalarla, kısılan sesime eşlik eden bir sürü güzel sesle. Yuvarlağı terk etmeyip, beni çok (pardon ÇOK) şaşırtan miniklerimle.

Müzik harika bir şey, çocuklarsa muhteşem! İkisi birleşince ortaya çıkan güzelliği anlatamam. Öğretmen olarak söylüyorum. Ben bu işi çok seviyorum!

*Fotoğraflar Ceyda'nın bana ve ailelerime hediyesi
*Yaz dönemi başlıyor. Kayıtlar ve bilgi: www.salonsanat.com

5 Mart 2009 Perşembe

Duyuru


Enstürmanlarımızı topladık, temizledik; yeni şarkılarımızı çalıştık, ezberledik; aktiviteler listelendi, favori şarkılar miniğim tarafından belirlendi.

Hazırız!

17 Şubat 2009 Salı

Kaybolduk

...Ama iyiyiz.

Yazacak çoook şey birikti. Buralarda ipin ucu kaçınca toparlamak zor oluyor.
Toparlayacağım. Sadece biraz zaman...

Haa bir de, emektar fotoğraf makinam topu attı. Sonraaa zamanlar bölündü, boş zamana yer kalmadı. Çalışıyoruz ana-kız, harıl harıl. Şarkılar öğreniyor, aktiviteler üretiyor, kah oturup, kah dans ediyoruz. Yeni dönemin başlangıcını dört gözle bekliyoruz.

Bu arada programımız hakkında ilk haberimiz yayınlandı, hızlı bir röportaj sonrasında, kutlu olsun!

7 Ocak 2009 Çarşamba

Müzik ve Coşku

Sevdiğin şeylerde aşırı coşkulusun bebeğim. Düşünüyorum da, saysam coşkuyla sevdiğin üç şeyi; aklıma gelenler hep aynı: Müzik, Yemek, Banyo.

Müzikten başlayayım önce: Mahvettin burda bizi mesela! Önce "otuğ, otuğ" diyerek büyük-küçük dinlemeden herkesi hizaya sokuyorsun. Minik parmağın, kararlı tavrınla, herkesi işaret ettiğin yerlere oturtuyorsun.

Sonra başlıyorsun benim yanıma gelip, eller havada, "ııh-ııh, nana naaa, adıı adaa". Anlamı belli: Hadi, hadi, şarkı söyleyelim, Adı Ada'yı söyleyelim (Music Together repertuarından nam-ı diğer Li'l'Liza Jane). Öyle ısrarcısın ki, bizi oturttuktan sonra, hadi eller havaya yapıyorsun, sonra yetmiyor ağzında gevelediğin anlaşılır melodi ile hadi alkış diyor, rap rap dört dönmeye başlıyorsun ortada. Şarkıya başladık, başladık. Yoksa başımıza gelecek var zaten: Kriz!

Her sefer istek parçan farklı oluyor, hatta bazen bir şarkıyı dört-beş kere üstüste söylemek istiyorsun; tıpkı bugünkü çuf çuf çuf çuf çuf çuuuf, train is coming cho chooo gibi. Doğru yerlerde doğru hareketler yaparak, doğru ritm tutarak, doğru mimikler yakalayarak şaşırtıyorsun bizi.

Bu büyük aile etkinliğimiz bazen CD eşlikli, çoğu zaman muhteşem (!) seslerimizin eşliğinde oluyor. Ama en güzel senin sesin bebeğim, 17 aylıksın ve şarkı söylüyorsun! Şarkısı, notası, ritmi önemli değil (bu da ayrıca yaptıklarına şaşmıyorum demek değil) ama coşuyorsun be kızım. Coşturuyorsun.

Bize mutluluk veriyorsun. Hayatımızdaki en güzel müziksin küçük kızım. Hadi bakalım, şimdi hangi şarkı?