16 Mart 2008 Pazar

Büyük Sarı Güneş, Küçük Kara Balık

Bugün pazar ama babamız yok. Ada'yla yalnızız, belli bir programımız yok. Dünden sonra ikimiz de hala hafif mahmur yavaştan alıyoruz hayatı. Yine de akşamüstü bir sokak yaparız diye düşünüyorum. Belki muhit komşusu anneleri de ararım, bebekleri alır bu harika bahar habercisi havada dolaşırız biraz mesela. Sonra, hmm bugünün pazar olduğu aklıma geliyor ve bir sürü ailenin ev günü, aile günü olabilir diyorum. Kimseyi aramamaya karar veriyorum.

Derken bir telefon, kayıtlı bir numara ama yabancı da bir bakıma, hiç o numaradan arandığımı hatırlamıyorum sanki. Büyük sürpriz. Ali Dayı ve İstanbul'a geldiğimden beri sanırım sadece bir kere, o da rastlantı sonucu görüşebildiğim kuzen Ayşe!!! Bize geliyorlar, harika!


Yazık Fethi kaçırdı. Çok güzel vakit geçirdik. Bol sohbet. Bebek-tabii ki, meslek ve Büyükada konuları... İşin en güzel yanı bizim balkonun açılışını yaptık. Minik Ada da dışarlarda sefil olmadan baharın kokusunu almış oldu. İstanbul'la Ankara'yı kıyasladığımda, bu iklim konusunda işte İstanbul basıyor. Biz burda ince bluzlarla dışarda otururken, annemlerin İncek'te 10 cmlik karlara bakarak kahvelerini yudumladıklarını hayal edemiyorum.


Ada sosyal bebek, insanları sever, henüz yabancılardan kaçma huyu da geliştirmedi. Ama bugün biraz tuhaftı. Yine gülücükler attı, kucaklarında oynadı kuzenlerin, ama bir sıkıntısı vardı, hafif mokur mokur durumları. Zannediyorum bu doğduğundan beri ikinci defa başımıza gelen pişik meselesinden dolayı, ya da tabii uyku durumu. Çok enerji sarfedip, çabucak yoruluyor bu aralar, birileriyle karşılaşınca heyecanlanıyor galiba. Sonra da uyku vakti gelmeden, yatağa yatağa gidiyor vücudu, ruhu.

Ayşe harika bir kitap getirmiş Ada'ya: Küçük Kara Balık. Bu Ada'nın ilk kağıt (!) kitabı, diğerleri kumaş ve plastiktendi! Bir ara yanına oturdum, ona okuyayım dedim Küçük Kara Balık'ın hikayesini. Olmadı...elimdeki kitaba saldırıp yemeğe kalktı! Küçük Kara Balık kaderinden kurtulamadı.

Hiç yorum yok: