kitaplardan yazarlardan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kitaplardan yazarlardan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Mayıs 2009 Cuma

Bebek Meleği

Bizim evde televizyon izlenmez. Adetimiz değil. "Mezzo"nun hatırına mecburen Digitürk'ümüz vardır. Arada 15 dakika-15 dakika Ada müzik istiyor, bahtımıza ne var diye açıp ne çıkarsa dinleriz. Ada'nın kelime haznesi kemanları geçti, fagot ve klarnetlere ulaştı sayesinde. Arasıra da bol dans geliyor yanında bonus. Memnunuz.

Ama diyeceğim başka şey.

Deniz müjdeledi. D-Smart'ta Bebeğim diye bir kanal var, 60. kanal. Bilenler biliyordur, bir "hamilelik ve ebeveynlik" kanalı. Hamileler için Egzersizler'den tutun, Bebek Masajı'na, Çocuklar için Aktiviteler'den, Bebek Bakım programlarına bir dizi faydalı bilgiye ulaşmak mümkün. Müş. Müş diyorum çünkü uzun uzun seyretme fırsatım olmadı. Ama ne seyrettim???

Bebek Meleği adlı bir programı. Sabah 10 ve akşam 8.40'da yayında.

Peki Bebek Meleği kim?

Çoook tanıdık biri. Ada'nın 3 aydan başlayarak kesintisiz gece uykusu uyumasına, sorunsuz beslenme alışkanlıklarına, henüz küçücü
kken çiş-kaka faslını atlatmasına
yardımcı olmuş biri: Tracy Hogg. Çocuğumuzun dilini anlamamızda yardımcı olduğu için ailecek pek sevdiğimiz biri (Çok pohpohladım, bazen kaçıyor böyle, elimde değil).


Ben programı binbir sohbet arasında seyredebildim. Biraz da korktum hatta. Neredeyse her dediğine inanan ve uygulayan biri olarak, kafamdakine acaba uyuyor mu gerçekten diye meraklandım.

Bilemedim -çünkü kafamı vererek izlemedim. Sadece bir sürü çocuğun ve ailenin yaşamını kolaylaştıran o genç kadının artık yaşamadığına üzüldüm. (Pek duygusalım).


Bebek bakımı konusunda aynı kafada olduğumuz ailelere belki faydası olur. Kitaptan gidiyorsanız, özellikle E.A.S.Y.'i uygulama bakımından da katkısı olacağını zannediyorum.

2 Şubat 2009 Pazartesi

Ödüm Kopuyordu

Şu "mim" meselesine pek sıcak yaklaşamadım gitti. Nedenini bilmiyorum. Bir şekilde hemen bu blog yazma işini sorgulamaya başlıyorum. Ne için yazıyorum? Kimin için yazıyorum? Böyle şeyler...

İlk mimi fırtınalı bir döneme denk geldiğinden ıskalamıştım. Bu sefer kaçış yok. Sevgili Pınar beni mimledi. En yakınımda bulunan kitabın 161. sayfasının 5. cümlesini yazmam gerekiyor. Anlamlı/anlamsız fark etmezmiş.

*

Haha birkaç gündür bu mim bana gelecek diye ödüm kopuyordu. Zira bilgisayarımın durduğu salondaki sekreterin üzerinde birkaç defter ve evrak arasında tek bir kitap var. Bilin bakalım hangi kitap? Bebek Bakım Sorunlarına Mucize Çözümler, Tracy Hogg!

Biliyorum biliyorum çok sıkıcıyım. Ama ne yapabilirim? Bir kere kan kardeş olmuşuz bu kitapla.

161. sayfa 5. cümle:

"Kolik bebekler kilo almakta sorun yaşamazken, reflülü bebeklerde kilo kaybı görülür."

Hmm. Bu sayfaya uygun bir mim oldu en azından.

*

Aslında bugünlerde okuduğum kitap başka. Evire çevire okuduğum, gittiğim her yere peşimden sürüklediğim bu eğlenceli kitabın adı "Trees Make The Best Mobiles" (Ağaçlar En Güzel Dönencedir -veya En Güzel Dönenceler Ağaçlardır). Bir süredir hakkında bir post yazmak istiyordum. İlginçtir bu mim sayesinde... Onun 161. sayfasının 5. cümlesi ne acaba?

Üşenmesem de kalkıp çantamdan alsam gelsem.
Üşendim.

18 Haziran 2008 Çarşamba

Müjde: Tracy Hogg Yakında Türkçede!!

Geçen haftalarda bir dönem hastalık, kaza, yardımcı krizi haberleri...ile tam bir"gamlı baykuş" olmuştum. Bu hafta ise, aydınlık bir hafta anlaşılan, ardarda güzel şeyler oluyor. İnşallah böyle devam eder. O zaman müjdeye geleyim.

Biliyorum çok kişinin beklediğini.
Güzel haber netleşti ve paylaşılabilir kıvama geldi: Vesile, bu blog. Ve burdaki pek coşkulu Tracy Hogg yazılarım. Bir gün, bu yazılara yolu düşen bir yayınevi, kitabın çevirisiyle ilgilenip ilgilenmediğimi sordu. Cevabımı tahmin edersiniz.

Başladım. Giriş ile ilk bölüm bitti...

Geliyor, müjdeler olsun!!! Tabii bu sorumluluğun altından alnımın akıyla kalkabilirsem eğer.

14 Mayıs 2008 Çarşamba

Tuvalet Eğitimi

Öncelikle söyleyeyim ki, biz daha bu derse gelmedik. Ve böyle düşündüğüm için Tracy Hogg'un kitabındaki bu bölüme yan gözle bile bakmamıştım. Bir vesileyle dün açtım, baktım: Yanılmışım biz o derse gelmişiz!

"Nasıl yani? Senin çocuğun 10 aylık bile değil henüz" mü dediniz? Evet doğru, ama Tracy bunda da önlemi çabuk alma taraftarı. 9 aylıkken başlanabilir diyor! (Çoğu sistem 18 ayda başlatır).

Aslında çok daha şaşırtıcı sistemler de var. Tuvalet alışkanlıklarında doğal çözümü savunan ve bez kullanımına tamamen karşı çıkan sistem mesela. (İlgili kitap: "Diaper Free") Bezleri atma konusu, çevrecilerin de hoşuna giden bir konu bu arada (bebek bezleri 500 yıl yokolmadan doğada kalıyor, ciddi bir çevre kirliliği sebebi; ve her bezin %30'u petrol içeriyor). Aslında düşününce bu kullan-at bez meselesi gerçekten de hoş değil. Düşünün bebeğin ilk 2-3 yılında poposunda bir koca plastik bir şey.

Eee peki?

Yo hayır, ben öyle bir şey yapmadım. İlk aylarında tüm enerjimi, bebeğimin kaka-çiş işaretlerini anlamaya ve yine kaka-çiş temizliğine vermedim. (İlginçtir bu arada, aslında Ada ilk 2 ay çiş yaparken, sadece o meseleye has bir 'e' sesiyle söylüyordu!)

Neyse bir uç sistem bu, bezsiz sistem. Diğer uçta da, "her şey bebeğe bağlı, hiç bir şey yapma, o ne zaman gerekirse o zaman başlar ihtiyacını söylemeye, bezini reddetmeye" diyen sistem var.Tracy orta yol galiba.

İlk kitabında 18 aylıkken başlanmasını uygun görürken, bu kitapta 9 aya uygundur diyor. Böylelikle de 9 aylıkken eğitime başlatılan çocuk, bir yaşında bu işi tam olarak sonuçlandırmış oluyor.

Yine rutin öneriyor: "Sabahları kalkar kalkmaz ve her yemekten 20 dk sonra -max.5 dk- tuvalete oturtun çocuğu." Oturak için de, bir kaç geçiş işlemi daha olmasın diye, bağımsız bebek lazımlıkları yerine, klozet adaptörlerini tavsiye ediyor. Rahatça oturabilen çocuk, kararlı anne-baba ilk gerekenler. Çocuğun işaretlerini okumak önemli. Sonra tabii çocuğa örnek olma meselesi. Tuvaletteyken çocuğunuzu da içeri alın, sizi seyretsin. Çünkü çocuklar taklit ederek öğreniyorlar. Oturmakla kaka-çiş yapmayı bağdaştırması için bunu görmesi gerekiyor.

Tracy 9-16 ay, 16-23 ay, sonra da daha sonraki yaşlara ayrı ayrı öneriler sunuyor. Yaşla beraber sistem değişiklikler içeriyor. Mesela başlangıçta yeni şeyler denemeye açık ve sizi taklit etmeye, mutlu etmeye bayılan çocuğunuz, iki yaşına geldiğinde sizinle güç savaşına giren, 'hayır'cı bir karaktere dönüşüyor. Bu yaşlarda bu alanda zorluk yaşanıyor ama yine bu yaşlarda konuşarak ve göstererek anlatmak işleri kolaylaştırıyor.

Aslında önemli olan hangi sisteme başladıysanız, sonuna kadar onu götürmek. Tracy ya da başkası. Tracy bir sürü ayrıntıya iniyor bu konuda da, her şeyi burdan anlatmak imkansız.

Sonuçta her anne-babanın hoşuna giden, kendi aile yaşamlarına uyan farklı bir bebek yetiştirme sistemi var. Biri Tracy'yle -benim gibi- rahata eriyor. Öbürü daha doğal, ya da daha katı sistemleri tercih ediyor, ya da ailesinin kendini büyütürken faydalandığını ve faydalandığını. Biri için annesinden anneannesinden miras sistem en doğru sistem, öteki keşke ben böyle yetişseydim diye annesine sitem ediyor... N'olursa olsun işte bir şekilde bu minikler büyüyor.

Ben herhalde hemen başlamayacağım bu işe. Kafamın rahatladığı ilk anda, evet. Çünkü Ada'nın hazır olduğunu hissediyorum. İşaretlerini görüyorum, kaka saatleri nerdeyse kurulu saat gibi -ve işin kötüsü genellikle yemek vakti!

12 Mayıs 2008 Pazartesi

Benim Günüm

Anneler gününün içinde barındırdığı birbirine yakın ve uzak tüm duygusal durumları damarlarımda yoğunen yaşadıktan, ve sonra ayaklarımın yine yere bastığını hissettikten sonra, kendi kendime, sadece kendim için kullanacağım bir kaç saat hediye etmeye karar verdim. Ada'nın uyku saatinde çıkıp, uyanma saatinde dönmemek üzere sokaklara attım kendimi.

Yürüdüm önce uzun. Her şeye gözüm doldu, kavga eden çiftlere, elde çiçek/yüzde gülücük/kolda koca/pusette bebek annelere, elinde balon torunun ağzının içine bakan tatlı dedeye, Erenköy Camii'nin önündeki yaşlı kimsesiz kadına, süslü püslü dünyayı ben yarattım-asık suratlı genç kızlara... En çok da kendime gözüm doldu klasik, bir mutluluktan, bir başka şeylerden. Yürüdüm durdum, yürümeyi severim.

Önce CKM'ye gittim. O hep Ada'yla gidip kitapçılarda uzun uzun gezip, çıkar çıkmaz bir Ada'nın arabasına, bir yandaki uzun merdivenlere uzun uzun bakış atıp, kaaaç zamandır gezemediğim sergi salonuna çıktım. Serginin adı/teması "Kırmızı". En sevdiğim renk. Bir sürü ahbap, tanıdık ressam. Yıllar öncemin favori ressamı Mustafa Ata'nın karşısında mıhlanıp kalmıyorum bu sefer. Zahit Büyükişleyen heyecanlı geliyor yine, biraz vakit geçirtiyor önünde. İlginç bir şekilde favori resmim Oktay Anılanmert'in ortancası bu sefer. 8 milyar. Neden o resim, şaşıyorum. Ruh durumuna göre mi değişiyor zevkler acaba diyorum.

Sergi çıkışı en büyük kıyağı çekiyorum kendime. Sinema ve tam da güne layık bir film, anneler kadındır ya... Kadın filmi "Karamel". Of...ne güzel bir film Allah'ım. Ne keyifli bir gün. Patlamış mısır almıyorum, yine de mutluyum.

Film Lübnan'lı bir kadın yönetmen Nadine Labaki'nin, kendi de oynuyor filmde. Almodovar kokulu bir film. Onunkiler kadar çarpıcı bir senaryo yok ama. Olağan hayatlar. Kadınlık yoğunluğunda her şeye ucundan dokunmuş; güzellik, aşk, dostluk, bekaret, eşcinsel duygular, bunama, menopoz, hayalkırıklıkları...ağdalar, manikürler, pedikürler; küpeler, takılar, şık şıkırlar. Ve Lübnan'da geçiyor, tanıdık kelimeler, tanıdık mekanlar, tanıdık tepkiler, ilişkiler. Çok hoşuma gidiyor. Gidip görün derim.

Sinemadan çıkıp biraz daha yürüyorum, sinema iyi gelmiş, daha bir güleryüzlüyüm sokaklarda. D&R'a gidiyorum. Toros Can'ın Purcell CD'sini almak için. Geçen gün radyoda duymuştum çok kısa. "Taze" gelmişti. Niye bu sıfat bilmiyorum, belki çağdaşçı Toros'dan ilk kez Barok duyduğum için, belki de sık duyulmamış Purcell'lerle yeni tanıştığım için.

Bulamıyorum.


Yerine...herkese can-ı gönülden önereceğim, hatta ille de ille de alın ve hatta çok çok alın herkese hediye edin diyeceğim "Yeşil Kitap"ı alıyorum. 4 lira, %100 geri dönüşümlü kağıda basılmış, New York Times Best Seller'ıymış. İçindeki her şey de dönüştürmek üzerine yazılmış. Bir sürü şeyi değiştirip, dönüştürerek, dünyayı iyi bir gezegene dönüştürmek üzere. 'Küresel Isınmaya Son Vermek için Günlük Rehber'.

Küresel ısınmaya son vermekte benim katkım ne olabilir? sorusunu sordurup, cevapları sıralayan altın değerinde bir kitap. Kısa maddeler, çarpıcı istatistikler. Benim gibi "çok düşünme, rahat yaşa, aslanım dünya nasılsa üstesinden gelir" diyenlere "dur orda" diyor. Nasıl beceriyorsa korkutmadan ve yumuşak önerilerle bizi de o duyarlıların arasına katıveriyor iki sayfada. Bugün bir sürü hareketim değişti bir anda. Dünya için iyi bir şeyler yapmaya başladım, hem de kendimi "kasmadan". Okuyun. Lütfen.

Yeşil Kitap'ın yanına ise Deniz Gürsoy'un "Çilingir Sofrasında Rakı Mezeleri" kitabını aldım. Uymadı biliyorum. Ama karnım acıkmıştı ve açlığı en çok yemek kitapları bastırır. Akşam oyun oynadım, 3 sayfa seçtim, 92, 141 ve 183. Lalezar (Bursa), Zeytinyağlı Ispanak Kökü (Kocaeli) ve Datça Badem Köftesi. Bugün yapacaktım. Yapamadım.


Son olarak da kızıcığıma Anneler Günü hediyesi aldım. "İlk Sözcüklerim/Dokun Hisset Öğren Resimli Kartlar". Kocaman renkli, güzel baskılı kartlar, çekici resimler ve her resimde doku örnekleri, kadifeler, tüyler... Ada'nın şaşkınlığını ve heyecanını anlatamam, tepinip durdu her kartta. Hele miyav, miyav kediye. Canım kuzum.

Şu ansa...Dudaktan Kalbe'yi seyrediyorum. Çünkü orda bir Kınalı Yapıncak var :) O değil, Reşat Nuri romantikliği var, o da değil, çok iyi bir oyuncu var, Yiğit Özşener, onu seyrediyorum.

Anneler günü ertesi biraz kendimden konuştum. Kızmazsın değil mi kuşum?

22 Nisan 2008 Salı

Dedem ve Emerson

Dedemi ben 2 yaşındayken kaybetmişiz. Bir gün, bir anda, pat diye gitmiş. Oysa ki beni çok severmiş, mektupları var iki yaşındaki Yapıncak'a yazdığı. Belki bir gün burda bir kısmını paylaşırım.

Dedem 35 yaşında Romanya'dan Türkiye'ye gelmiş. Avukatmış, çok okur, çok anlatırmış. Annem arada dedemin şu sözünü anlatır bize ara ara: "Okuyun, adam olun beholan! Bir şeyin en iyisi olun, isterse şarkıcı olun ama en iyisi olun" dermiş. O zaman şarkıcı olmak çok makbul olmasa da, en iyisi olma fikri onun önem verdiğiymiş, en iyisinin her zaman makbul olduğunu bilirmiş.

Dün bu şiiri okudum bir dergide, dedemi hatırladım. Orjinalini bulmak için şu sayfaya gittim, henüz bulamadım ama okuyorum, çok güzel şiirler var.

En İyisi Sen Ol

Dağ tepesinde bir çam olamazsan,
Vadide bir çalı ol. Ama,
Dere kenarındaki en iyi küçük çalı sen olmalısın.
Çalı olamazsan bir avuç ot ol.
Bir yola neşe ver.
Bir nilüfer olamazsan bir saz ol. Ama,
Gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın.
Hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmaya da mecburuz.
Burada hepimiz için birer iş var.
Cadde olamazsan, sokak ol.
Kazanmak ya da kaybetmek ölçü değildir
Her ne isen onun en iyisi sen ol...
Ralph Waldo Emerson

19 Mart 2008 Çarşamba

Tracy Hogg Buluşması


Tracy Hogg'un (nam-ı diğer "The Babywhisperer") ilk kitabı hamileliğimde elime geçmişti. Doğumun ilk haftalarında ve tabii sonrasında, gerçekten çok faydasını gördüm. Ada 3.5 aylıkken de bir sonraki, daha kapsamlı kitabı elime geçti (Hande'cim sonsuz teşekkürler!). Yazdığı şeylerin çoğu kafama yattığı için bahsettiği sistemi uygulamaya karar verdim. Zordu. Ama sonuç da bir o kadar mükemmel!

Değişik bir konu bu. Yani bebek yetiştirme konusunda, her anne-babanın görüşü ve doğrusu farklı olabilir. Çok normal. Zaten piyasada değişik sistemleri savunan, farklı yaklaşımlarla ilgili tonla kitap var. Seç seç beğen. Ama en azından düşünün, deliksiz 12 saat uyuyan bir bebeğe kim hayır diyebilir? Tracy'nin büyüsü orda işte. (Mürit gibi mi konuşuyorum?!)

Ve dayanışma: Biz de yarın, oğlunun uyku problemine acil yardım isteyen Evrim ve birkaç anne arkadaşım daha bizde toplanıp, bu sistemi konuşacağız. Onlara Tracy'nin "huzurlu bebek yetiştirme" sistemini ve konuyla ilgili deneyimlerimi anlatacağım. Bakarsınız burda da bir ara bir kaç satır laf ederim çünkü bence değer. Sistemi deneyen diğer arkadaşların da fikirlerini merak ediyorum aslında, belki yorumlara yazarsınız.

(Aslında merak ediyorum, bu blog okunuyor mu acaba?)