Doktor Randevuları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Doktor Randevuları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Kasım 2009 Perşembe

Rüşvet Lolipop ve 28. Ay Doktor Randevumuz


Ve Ada ilk şekerini yedi...


Hayır hayır, ben vermedim. Şikayet edeyim: Doktorumuz Ayça Hanım verdi. Yo yo, aşı olurken ağladığı için değil, tık tık tık, henüz daha o iğne, o tombul kolu yavaş yavaş delerken ağlamışlığı yok. Düşünüyorum da, belki kızımın henüz anlamışlığı yok. Yoksa ağlamaz mı öylesine minik bir can, öylesi ince bir acıya?

*

Hastane ziyaretlerimiz bayram havasında geçti şimdiye kadar. Doktorunu seviyor miniğim. Bir de hastanedeki çocuk odasını belki, bilmiyorum. Gelgelelim bu sefer, ilk gümbürtüyü kopardı . Beklenmedik. Öyle böyle değil, ilk kez kızıma zorla bir şey yaptıracaktım. Çaresiz.

Her zaman olduğu gibi soydum miniği, doktoru da kontrollerini yaptı. Ve her zamanki gibi mutlu ve rahattı. Ta ki... kontrol bitip de gitme vakti gelene kadar. Of gerisi tiz bir çığlık sesi. Sebebi kıyafetlerini giymek istememesi... Yatmak istiyor orda Cleopatra Cleopatra, sohbetleşsin istiyor doktoruyla, giyinmesin, gitmesin istiyor.

Biz beceremedik, doktorumuz becerdi. Söyledim de, daha yemedi şeker diye, bilmez bu çubukların ne olduğunu diye. Ağlamaklı bir surat da yaptım hatta. Verdi Ayça Hanım, dinlemedi. Ama sağolsun yanında benim hatırıma ufak bir hikaye uydurabildi. Miniğim mi? O sevindi, sessiz sakin giyindi, dışarda her lokmasının tadını çıkararak güzel renkli şekeri yedi bitirdi...

Unutmadan not düşeyim: Ada 28 aylık. Boy 91 cm, kilo 15.2. Aşı: Pnömokok. Diğer aşı: Şimdilik yok. Herhangi bir sorun: Yok.

10 Şubat 2009 Salı

18. Ay Doktor Randevumuz

18.5 ay oldu aslında. Su gibi geçen bir 1.5 yıl, dile kolay.


Doktorumuzu ziyarete gittik bugün. İlginçtir bu kontroller Ada için eğlenceli bir gezme! Her gidişimiz bir şenlik. Turuncu atlı oyun odası var, arkadaşlar var, çok sevdiği doktorumuz var, var da var. Sonra da soyunması var, kontrolü var, aşısı var. Yaa, işin o tarafı da var.

...Hesapta.

Çünkü Ada'ya sorarsanız: Yok!
Bir sorun yok, her şey harika.

Tepki yok kızımda. Mutlu. İğne giriyor çıkıyor, içim cız ediyor, onda tık yok. Böyleydi, böyle devam ediyor.

Gelişmelere geçersek, kısaca her şey yolunda görünüyor. Bir şikayetiniz var mı diyor doktorumuz. Malum tek şikayetimiz var, çekinerek söylüyoruz. Nedense bizim şikayetimizi herkes çok şirin buluyor.

Ama bu sefer bir gerçek payı olduğu ortaya çıkıyor: Bundan önce iki ayda 340 gr alıp, normal gelişim gösteren mintoşum, son 3.5 ayda her ay ortalama 400 gr almış. Sonuç: 13240 gr olmuş! Normal alması gereken kilo ise ayda 200-250 gr arası olmalıymış.

Anlıyoruz ki kemerleri sıkacağız! Rutinimizden şaşmayacağız. Ada'yı "gözetim altında" tutacağız. İşte böyle...

17 Eylül 2008 Çarşamba

Fırtınada Uyku

Bebeğim, korkunç bir yağmur yağıyor dışarda. Odana gidip geliyorum durmadan, korkudan koca gözlerini açıverip uyanacağından korkarak.

Mışıl mışıl uyuyorsun. Oysa ki senin uykun hafiftir.

Dün hastanede de böyleydin. Kitaplar yazar, bebekler bir yaşından sonra doktorun farkına varırmış.
Geç kalan bir yaş aşıların için tedirginlikle götürdüm seni dün hastaneye. Ama yine her zamanki sahne tekrarlandı: Koluna benim bakışımı bile kaçırtacak o ince iğne giriverirken, gözünü bile kırpmadın, aynı tatlılıkla doktorunun yüzüne bakmaya devam ettin. Sonra da giderken gülümsedin, elini salladın. Doktorumuzu da beni de çok şaşırtıyorsun bebeğim.

Yağmur huzur getirir sanıyordum. Vahşice geldi. Böylesi fırtınaları severim. Etrafa zarar değil, fayda getirsin yeter. Hem barajlarımız dolacak diye de bayram etmemiz gerek. Ama öyle böyle değil bu seferki bebeğim. İstanbul'da çok ailenin şu an ne kadar çaresiz durumda olduğunu tahmin etmek zor değil.

Of, çılgınca bir fırtına bu ve sen hala mışıl mışıl uyuyorsun can kızım...

7 Eylül 2008 Pazar

Altıncı Hastalık ve Başka Düşünceler

Bugün sonunda birkaç blog okuyabildim. Merak ettiğim miniklerden, yazılarını özlediğim annelerden haberler aldım. Sonunda. Duydum ki sonbahar gelmiş, duydum ki tatiller bitiyormuş, insanlar evlerine dönüyormuş. Yazlıklar kalkıyor, kışlıklar çıkıyormuş...

Farkında değilim.

Zamanın gerisinde kaldım geçen hafta, belki de hala. Ya da zamansızlık içinde "biz"i seyrediyordum bir şekil, tepeden tepeden. Çırpına çırpına bir işler kurma çabalarımın her adımda engellerle karşılaşmasına mı, henüz hareket yeteneğime kavuşamadığım sağlık durumumla yardımcısız eli kolu bağlı kaldığıma mı, verdiğim sözleri tutma prensibimin paldır kültür yıkılabileceğini düşündüğümde yaşadığım paniğe mi... neye yanayım bilmiyorum.

...derken,

Tüm bunların aslında bir hiç olduğunu fark ettim. Bir anda. Yanan asıl miniğimdi!

Yananın asıl Ada olduğunu görmek nasıl içimi acıttı, anlayabilir misiniz? Ben hayatın tüm gereksiz cilveleriyle çırpınadurayım; miniğim ilk hastalığıyla burun buruna geldi bir anda. Yandı, cayır cayır, 39 üzeri ateşlerde gezindi iki gece. Üçüncü gün doktordaydık; antibiyotik, ateş kesici, ev. Ve bir uyarı, döküntü olursa hemen gelin. Beşinci gün döküntüleriyle birlikte tekrar Ayça Hanım'ın yanındaydık: Altıncı hastalık!

Daha birinciyi geçirmeden altıncıyı yaşadı miniğim! Çok şükür döküntülerle beraber ateşi de düştü. Şaştığım; çeşitli bloglarda ve kitaplarda okuduğum hastalığı geçirdiğini, ancak doktordan öğrendiğimde fark etmem oldu. Demek insan panik anında -ki kendimi pek de soğukkanlı bilirim- bildiklerini de unutuyor. Bilmeyenler için: Altıncı hastalık.

Kötü yanı: Bebeğinizin ateşler içinde yanması. Bebekte ateş kötü: Korku. İyi yanı: 4 günde döküntülerle beraber geçivermesi ve bebeğin iştahını ve enerjisini etkilememesi. Yaşanabilecek ek olumsuzluklar: Bebeğin keyifsizleşmesi, huzursuzlaşması, hastalığın başka enfeksiyonlara dönüşme riski. Bir de bazen diş çıkarma sıkıntıları ile beraber başa gelebilirmiş, bizimki gibi.

Kuzum ilk kez hastalık gördü. İlk kez bir gece geç saatlere kadar uyumayı beceremedi. İlk kez bu kadar yandı, cayır cayır... Ama iyi şimdi, iyileşecek yani, şu an her yerinde hala döküntüler. Geçecek...

Hastalıkla ilgili bilgiyi aldığım sitelerden birinde aşağıdaki konu başlıklarından biri şuydu: "Evdeki stres bebeği hasta ediyor". Anne-baba olarak çok dikkatli olmamız gerek. Bu minik varlıkların canını yakmamak için sahip olduğumuz sorumluluğun bilincinde olmamız gerek.

Dışına düştüğüm zamandan, kaçmak istiyorum bazen. Bilinçli şekilde yani. İşlere, "yapılması gerekenler" listesinin peşinde koşmaya ara vermek bir süre mesela. Sonrasında da kaçıvermek uzaklara. Oralarda becerip beyni boşaltmak. Çok değil, kısa bir süre.

Hayal tabii. Kendimi tanıyorum, yapamam, kaçamam. Hem şartlar da uygun değil zaten. Ama zannedersem kafamı değiştirebilirim. Hem bebeğim de iyileşti. Hem bugün yardımcımız da geldi (bu bir müjde değil!). Neden olmasın?

Aslında buralardaki eski hayatımı özledim. Mesela anne-bebek buluşmalarını. Park-sahil gezilerini. Vitrin bakmayı, yürüyüş yapmayı. Dönüyoruz, dönüşüyoruz. Güzel günler yakındır.

Yaklaşıyoruz.

28 Haziran 2008 Cumartesi

11. Ay Doktor Randevumuz

Adakız 11 aylık kocaman bir bebek. Dünkü doktor randevumuz bugüne ertelenmişti. Ayça Hanım'la da onu konuştuk, ne kadar çabuk geçti zaman. 2600 gramla hastaneden çıkan mintoş şimdi 10795 gramlık bir dev bebek. Boy 74.5 cm. Her şey yolunda, bir ay daha yakınız artık ilk doğumgünümüze. Biz diye konuşmamın bir sakıncası yok şu durumda. Doğum günü ikimizin de günü ne de olsa!

Bu ay biraz farklı geçti. Mecburi bir şekilde bir anda başıma üşüşen derin düşünceler -bir derinlikten aşağısı bloglara düşmüyor bilirsiniz- Ada'yla ilişkimi de bir üçüncü göz gibi seyrettirdi bana.

Hem ciğerimde hissettim o sevgiyi -ama ne hissetmek, bile bile, anlaya anlaya.
Koklaya koklaya. Koşturmadan, an geçirmeden, "idare etmeden". Saniyesini yaşayarak, sömürerek, içime çekerek...

Hem de bir yabancı gibi, bir film gibi izledim bir anneyle kızının ilişkisini. Düşünceleri aktarmak zor. Fazla gizemli ya da fazla şekerli kulağa gelen. Daha açık anlatamam ki...


Büyüdü. Anlıyor artık konuştuklarımı. "Şeyler"i de anlıyor, resimli-yazılı kartlarını ayırdediyor, tek tek; fotoğraflara, komutlara, seslere cevap veriyor. Sevdiği şarkılarda, aktiviteleri önden hatırlıyor. Hala piyanoya veya duyduğu müziğe şarkı söyleyerek katılıyor. Şimdi yanında bir de göbekten göbekten danslar ediyor. Bir şey daha yapıyor ki, onu ne siz sorun, ne de ben söyleyeyim. Şimdi değil en azından. Kısaca diyeceğim; yolunda gidiyor hayat, hep böyle gitsin Allah'ım.

3 Haziran 2008 Salı

Kalpten Teşekkür

İyiyim. Verilen tonla ilaç olumlu etkisini gösteriyor. Bir de tabii baş ağrısı, göz kızarıklığı, sersemlik ve uyku gibi olumsuz etkilerini de. Anladığım "müşahade" altında tutulacağım. Düzenli aralıklarla hastane ziyareti. Hadi bakalım... Kötüsünden korkuyordum, şimdilik ertelendi gibi, en azından bir ay.

Arayan, yazan, sevgisini, desteğini gönderen herkese en en içten teşekkürlerimi yolluyorum. İyi ki varsınız...

28 Mayıs 2008 Çarşamba

10. Ay Doktor Randevumuz



Ve Adakız minik hayatının çift rakamlı aylarına geçti. Büyüdü! Tam tamına 10 aylık oldu miniğim, kocaman bebeğim.

Uslu kızım çılgınlaşmaya da başladı bu ay, fıkır fıkır yerinde duramaz oldu. Yormaya başladı sanki bizi
yavaştan. Yakında başımıza geleceklerin sinyaliyse bu, yandık!


Ben küçükken hiç oyuncakla oynamamışım, ne bebeklere ne başka herhangi bir oyuncağa yüz vermişim (varsa yoksa resim yapar ya da dergi okurmuşum-bebek okuması, renkli sayfalar bir baştan sona, bir sondan başa...).

Annem şimdi diyor ki, sen çocukken kaçırdığın şeyin tadını şimdi çıkartıyorsun. Ada senin oyuncak bebeğin. Onunla evcilik oynar gibi oynuyorsun. Doğrudur. Bu resme bakınca annemin bu lafları aklıma geldi. Benim oyuncak bebeğim Ada'cığım, can kızım.

10. ay doktor randevumuz vardı dün. Her şey yolunda. Boy 73.5 cm, kilo 10035 gr. Ferrum'umuz 7 damlaya çıktı. Menümüze haftada 2 öğün balık eklendi. Adakız yaşadı. Tek sebze yemeklerine geçiyoruz sonra. Demektir ki, Ada artık bizimle gerçekten aynı yemekleri yiyebilecek. Tuzsuz ve az yağlı olmak şartıyla tabii.

Yine keyifliydi mintoş hastanede ve yine Ayça Hanım'a Banu Alkan pozları veriyordu. Pek güldürdü bizi. Hadi bakalım küçüğüm, 2 ay sonra bir yaşında olacaksın. Ne çabuk geçiyor değil mi zaman? Ama sanki mutlusun bu dünyada olmaktan. Biz öyle mutluyuz ki seninle olmaktan.

26 Nisan 2008 Cumartesi

9. Ay Doktor Randevumuz

Adakızım karnımda kaldığından daha fazla bir süredir bu dünyada olan kocaman bir bebek artık. Alışıyor buralara. Çok hızlı büyüyor. Bana arkadaşlık ediyor sonra, güldürüyor beni, gülüyor bana. Eğleniyoruz. Bol bol orda burda geziyoruz.

Tam dokuz aylık oldu bebeğim. Küçük bir Buda kendisi. Doktorumuz "böyle mutlu bebek görmedim" diyor. Hep mutlu yaşasın küçük kızım.


Ama önce sağlıklı olsun. En önemlisi bu çünkü. Şu anda hala dişsiz, hala emeklemeyen, yürümeyen; ama hala iştahlı ve güzel uyuyan bir bebek. 9800 gr, 73 cm. Henüz tam basmasa da, balerin parmak uçlarını yere değdirmeye başladı mesela. Kızgın bir yüzeye değiyor gibi, bacaklarını hop gerisin geri poposunda da toplamıyor artık. Biraz biraz gücünü veriyor şimdi. Olacak bebeğim. Doktorumuzun dediği gibi, "biraz geç olacak" ama olacak.

Yemeğe gelince, köfte ve kabak dolmasına başlayacak miniğim. Bir de biber dolmasına, biberiyle hem de. (Annesi yiyemez o nasıl yiyecek?) Eminim onu da yiyecek, küçük bir canavar olduğu için! Bakalım tabii, göreceğiz...

Uzun lafın kısası, her şey yolunda. 10.ayımıza girdik... Hayırlı olsun.

21 Mart 2008 Cuma

8.Ay Doktor Randevumuz

Adakız -nerdeyse- 8 aylık. Aylık randevumuz vardı bugün. Hastane evimize beş dakika uzaklıkta. Giderken yine biraz erken çıkıp yürüyüş yaptık yağmur altında. Sonra da uzunca bir süre doktorumuzu bekledik. Beklerken Ada bir sürü arkadaş edindi. Ablalar, abiler, kardeşlerle tanıştı, pek eğlendik hep birlikte!

Aşı olmasında rağmen sorunsuz ve neşeli bir randevu atlattı kızım yine (aman tık tık tık). Bense o vahşi iştahına karşılık, kilosunda dehşet bir fazlalık çıkacağını zannerken, 250 gram aldığını (3 haftada) öğrenince; üzüleyim mi, sevineyim mi bilemedim. Neyse ki doktorumuz her şeyin normal olduğunu söyledi, biz de sevindik -kilo: 9.290 gr, boy 70.5 cm. (Bu arada Alya'lardaki anneler bebekleri toplantısına gidemedik, üzüldük).

Kızım büyüyor. O kadar, o kadar çabuk... Bu ay algıları şaşırtıcı derece genişledi, cin gibi oldu! Artık kandırmaca yok, her şeyi hatırlıyor, gözü kulağı her yerde. Bir de eli kolu; kıpır kıpır... Hala diş yok, ayaklara güç yeni yeni geliyor, emeklemeye niyetleniyor, olmuyor. Ama fıldır fıldır dönüyor. Bir de hayatla nasıl eğleniyor! İnşallah hep böyle olsun güzel kızım. Hayatın tadını çıkarabilmeyi bilsin. Hep böyle güleryüzle bak dünyaya miniğim...