Doğum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Doğum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Temmuz 2009 Cumartesi

Tam da Bu Saatlerde

İki yıl önce tam da bu vakitler, geç ve uzun bir akşam yemeğine henüz başlamıştık. Tam da bu evde. Tam da böyle bir havada. Ankara'nın gecesi serin, buraların gecesi, üstüne bir de rüzgarlı. Ama o gece harika bir geceydi. Sıcaktı tamam. Ama ben sıcağı severim biliyorsun miniğim.

İşte böyle bir gecenin sabahında hastanede olağan randevumuz vardı. Hamileliğimin sekizinci ayıydı, doktorum her şeyin yolunda olduğunu, senin planlandığı gibi ağustos sonunda geleceğini söylemişti.

Hamileliğim hayatımın en muhteşem dönemiydi. Tiroidle uzun yıllar debelenmiş hormonlarım, hamileliğimde sefa içindeydi. Mutluydum. İnanılmaz huzurluydum. Hamileliğim boyunca deliler gibi salata yemiştim, bayıla bayıla. Hamileliğim boyunca her gün en az 1.5 saat aktif yürümüştüm -son gün dahil. Hayatta olmadığım kadar enerjiktim. Çıt çıksa uyanan kulaklarım, uyku nedir bilmeyen bünyem, uykuyla tanışmıştı. En güzel uykuları uyuyordum gece-gündüz. Komikçe güzel hissediyordum kendimi bir de. Yakıştırıyordum hamileliği kendime. Ama arada daha da kocaman olmayı hayal ediyordum, tam kocaman hamileler gibi yani. Öyle görmek istiyordum kendimi aynada. Öyle de olacağıma inanıyordum...

Topu topu beş kilo almıştım. Ama sağlıklıydım, doktorum tebrik ediyordu. Zaten sekiz kilodan fazlasına sağlık durumum nedeni ile iznim yoktu. Ah beş kilo bir şey değil, taşıyabiliyordum kendimi. Ta ki bebeğim, işte o sıcak güne dek. O gün hastaneden eve döndüğümde kocaman gördüm kendimi. Hayal ettiğim kıvamda! Ama aynı zamanda kendimi ilk kez ağır da hissettiğimin farkına vardım. O gün fotoğraflarımı çektim kendi kendimin, içinde miniciği taşıyan kocaman göbeğimin. Ve dedim ki "hazırım".

İşte iki yıl önce tam bu vakitler, Ankara'nın kaydedilmiş en sıcak gününün o güzel gecesinde; kalabalık sofrada, lezzetli yemekleri yerken, tatlı sohbetler dönerken... İşte bir kez de orda söyledim, üstüne basa basa, herkese sesimi duyurarak "hazırım" dedim, "bu gece gelsin miniğim".

Çok yedim bebeğim. Hazırım diyordum ama öyle ısmarlama olur mu? Sabah doktora gitmişiz, geleceğin gün belli, daha bir ay var. Hem daha hastane çantamız bile hazır değil. Aklıma mı gelir? Yiyorum mamaları. Bu sefer salata da değil sadece, yok yok sofrada, hepsine açım. Ama en çok kıpkırmızı, sepserin, taptatlı, supsulu karpuzdan kopamıyorum. En sevdiğim meyva ya... Dilim üstüne dilim, şiştikçe şişiyorum.

***

O yemeğin üstüne dürttün beni bebeğim. Geliyorum dedin, şaka değil dedin. Koş annecim hastaneye dedin.

***

Adakızım senden gelen işareti aldığımda, nasıl mutlulukla, nasıl güzel bir heyecanla, nasıl sevinç çığlıklarıyla çınlattım etrafı bilemezsin. Baban, anneanne, dede, nene...herkes bağrış çağırış, telaş, panik. Duymuyordum hiç birini, kahkahalar atıyordum. Duydu beni, geliyor diyordum. Ne mutluluktu Allah'ım.

İşte iki yıl önce bugün bu saatlerde hastaneye gittik. Koşa koşa arıyordum koridorlarda nöbetçi doktorun odasını, herkesin önünde, herkes peşimde, en kocaman gülümsemeyle.
...

İki yıldır hayatımın ışıltısısın.

...

Amaaaan yazamıyorum işte, zırıl zırıl oldum yine... of.
Miniğim... Canım.

Biliyor musun, senin de en sevdiğin meyve karpuz. Ve biliyor musun, bugün ikimiz de patlayana kadar karpuz yedik?

10 Haziran 2008 Salı

Rengarenk Hayat

Geçen yıl bugün. 7 aylık hamileyim. Ada henüz içeride. Dayanamayıp, 1.5 ay sonra "geliyorum" diye yumruklamaya başlayacak karnımı. Bebeğimin ilk pastasını kesiyoruz. Sıkı dostum Funda'nın Amerika'dan döner dönmez ayağının tozuyla hazırladığı sürpriz parti. Bizim "Bebeğe Hoşgeldin Partisi" dediğimiz, ama hemen her yerde alışılmış "Baby Shower" partisi denen parti.

Aslında bana göre anneye moral partisi olan, bana çok iyi gelen parti. Akrabalar, arkadaşlar, sadece kızlar değil, kadınlar-erkekler, herkesin bizimle olduğu; çok gülüp, çok eğlendiğimiz güzel gün. Yazdı, adadaydık, piyanoda da sana özel bir program çalmıştı
annen, hamileyken hep çaldıklarını: Mozart "Ah! vous dirai-je maman" (Daha Dün Annemiz Çeşitlemeleri), Chopin Berceuse (Ninni) ve Brahms ninniler...

Ah Adakızım, bana o kadar güzel bir hamilelik yaşatmıştın ki sen, hayatımın belki de en sağlıklı ve en güzel hissettiğim günleriydi. Şimdi de melek gibisin evet. Ama beni yormaya da başladın artık, değil mi bebeğim, n'apacağız? Dişler çıkıyor pıtır pıtır, aklın fikrin, elin kolun her yerde.

Hayatı keşfetmeye çalışıyorsun. Keşfet hayatı, dibine kadar yaşa. Tüm renklerini gör, tanı, en çok da parlak renkleri bebeğim. İlk partindeki balonlar gibi cıvıl cıvıl bir hayat olsun önünde...

28 Şubat 2008 Perşembe

(Tanışma)

Pek duygusal olduğu bilinen birinin bebeğine ettiği ilk lafın böylesi bir laf olduğuna inanmanız zor biliyorum. Ama öyle. Yani benim hatırladığım kadarıyla. Ona "ben senin annenim küçük şey, tanıştığımıza memnun oldum" dedim.

O küçük şey, o kocaman gözleriyle gözlerimin içine baktı. Tam iki saat boyunca. Ben de onun gözlerine. Sevdim galiba o yabancıyı, hatta galiba çok sevdim. Hatta galiba şu anda ağlıyorum.

(...demişim)

"Miniğim, canım, kanım, kızım. Ada kızım. Bu sayfa sana ve seninle gecirdiğimiz hayatımıza ait". Demişim.
Yani bu başlığı atmışım, blogumun açılışına. Ne zaman? Bilemiyorum ama tahminen Ada henüz bir kaç haftalıkken.

Ada şu anda tam 7 ayını doldurmuş kocaman bir bebek. 9 kilo, 69 cm! Doğduğunda ise 2900 gr, 47 cm bir minnoştu. Tam bir ay erken doğdu miniğim. Tam da sabırsızlanmaya başladığım günde. "Hadi gel canım kızım, seni çok özledim" dediğim anda.

Duydu. Geldi.

Doğum Ankara'da oldu. 26 Temmuz tarihinin ilk saatlerinde, 02.20'de Gazi Hastanesi'nde. Ameliyathaneye girdikten 4.5 saat sonra bebeğimi kucağıma alabildim. Onun öncesi ise sisli puslu bir rüya gibiydi. Samimi olmak gerekirse, bir kabusa bile benzediği anlar vardı. Doğum, benim hayatımdaki 5.ameliyattı ama geçirdiğim kalp ameliyatından da zor geçti! Sebep belli aslında, uyanık olmak ve uyuşamamak! Doğum anı. Karnım civarında bir arbede ve dişim çekilirmişçesine içimden çekilen bir bebek. İlk görüş. Mucize. Evet mucize, ama panik de aynı anda. Bir de hesaplanan günden bir ay önce olunca, psikolojik hazırlık da tam tamamlanmamış...
Hayatım değişti. Geriye dönüş????

Yok.

Bir bebeğim oldu. Kara, kuru, mor ve çirkin ama benim olan ve en seveceğim bebeği beklerken... sarı, sulu, şeftali renkli, son mohikan saçlı bir şey çıktı içimden, gözleri açık! Kimdi bu? Çok güzeldi ama...bu benim beklediğim değildi ki. Anlayın...garip hisler, belki hayal ettiğiniz şeyler değil ama böyle. Nerden çıktı bu? dedim, babaya da bana da benzemeyen bu güzel minik de kim...? Görmesem içimden çıktığı anı benim olduğuna inanmayacağım. Peki yani şimdi hep birlikte mi yaşayacağız? Bütün hayat?

Anestezi.

Olmalı.

Ayılmam uzun sürdü. Kafam ayıldıktan sonra, vücudumun ayılması daha uzun sürdü. O arada ise gerçeklerle yüzleşecek, mucizeyi fark edecek ve anneliği damarlarımda hissedecek vaktim oldu.